8
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1222
Okunma

Hayal kırıklarından dizdiği kolyesini
Avucuna gömüyor nemli mendille sarıp
Gözlerinden dökerek hazin hikâyesini
Bir hendeğe itmişti kalıp kader kararıp.
İğnenin deliğinden damıttığı şarabı
Kalemin kurşunuyla incitip süslü düşler
Buruş buruş bulutlar dökerken ıstırabı
Dikip içti silindi abartılı gülüşler.
Sevda denizinin kırılan dalgalarında çırpınıyordu genç kız. Tutuşmuştu deniz, sarmaş dolaş sevdaları savuruyordu gözlerindeki tuzları da katıp. Sahildeki kayaların avuntusuz dövünmeleri, şiddetle dövülmeleri kızın gücünü tüketmişti. Yıllarca saçlarına umut tohumları ekmişti. Büyümüş olmalıydılar, elini uzatıp yeşermekte olan fidanlardan bir kaçını, hiçliğin, dalgaların, rüzgarın uğultusunu tuttu. Ne olursa olsun hayat devam ediyordu, etmeliydi de. Dalgaların öfkesi diner, sinerdi deniz. Bir süre sonra alışan kulaklar rüzgarın sesini de duyamazdı. Uykusuz suydu zaman, ilerlerdi sürekli. Durmadan dinlenmeden. Neden kendisi dursun ki…
Tuttuklarının yardımıyla güç de olsa varlığını bir kumsala bıraktı. Devam ediyordu yaşamaya, devam edecekti. Önce güneşin iplerini söktü, geçirdi kirpiğine. Ruhunu tersyüz yapıp yırtıkları teyelledi. Hayallerini sakladığı cebi ağırlıktan yırtılmıştı. Cam kırıkları gibi tuz buz olmuştu toprağa karışanlar. Gereksizleri attı cebinden, aydan koparttığı bir parçayla yamaladı bir güzel.
YAŞAYACAKTI…
İçinden aşk geçmişti saman alevi değil
Saksıda bir gül solmuş bir tomurcuk açmıştı
Eski defter önünde kimler derdi ki eğil
Korku güne yenilmiş karanlığa kaçmıştı.
Mevsimin soluğunda rüzgarları kokladı
Erişkin masalların kurtuldu yasasından
Henüz uzamamıştı gölgesini yokladı
Ağrıya kafa tutup ayrıldı tasasından.