Bir Fincan Kahvenin Başına Gelenler
“Kahve” sözcüğü, söylenirken dahi keyif veren bir sözcük. Kadim zamanlardan günümüze armağan içecek kahve. Kahveyi ilk keşfeden keçi çobanı, kahvenin bugünkü saltanatını hayal edebilmiş miydi acaba? Rivayete göre, Etiyopya’da (Habeşistan) keçilerini güden “Khaldi” isminde bir çoban keçilerin bir ağacın meyvelerini yedikten sonra, canlanıp hareketlendiklerini fark eder. Bu çoban durumu Yemen asıllı Şazilli isminde ünlü bir dervişe anlatır. Derviş kahve ağacının meyvelerini kaynatarak içer. Kendisinin de rehavetten kurtulduğunu hisseder.
Ta o zamanlardan günümüze kadar gelen kahve, önce keçilerin ve çobanın; sonra dervişin sayesinde keyif ehlinin vazgeçilmez içeceği olur. Kahve, ilk başlarda Arap yarımadasına yayılır. Yüzyıllar boyu Habeşistan’da keşfedildiği şekilde içilir. 14 Yüzyılda kavrulan kahve çekirdekleri ezilip kaynatılarak içilmeye başlanır.
Kahveyi ilk olarak işleyip içmeye başlayanların Yemende bir sufi tarikatı mensupları olduğu söylenir. Bu dönemden sonra,1470 ‘lerde Aden’de, 1510 yılında Kahire’de,1511 yılında Mekke’de içimi yaygınlaşan içecek olur kahve. Osmanlı topraklarına Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden sonra girdiği söylense de asıl Kanuni döneminde, Yemen Valisi Özdemir Paşa tarafından İstanbul’ a, payitahta getirilmiştir.
İstanbul’a gelince,ilk zamanlar mükeyyifattan(keyif verici) sayılarak yasaklanmıştır. Daha sonraları önce sarayda, sonra bilcümle Osmanlı tebası tarafından sevilerek içilen bir meşrubat olmuştur.
Adına türküler, şarkılar, maniler tertip edilmiş, gazeller yazılmıştır. Artık, günümüzde kahvenin sıcağı, soğuğu ,damıtılmışı kullanılsa da bizim ilgilendiğimiz Türk Kahvesi namıyla bilinen cezve ile fincanın bir de ateşin imecesi ile doğan kahvedir.
Kömür ateşinde kahve , kumda kahve ta kadim zamanlarda ispirto ocağında yapılan kahve…
Yazımızın başlığını yaptığımız “Bir Fincan Kahvenin Başına Gelenler” ifadesiyle anlatmak istediğimiz mevzuya geldi sıra. Matbuat âlemine adım atmak cihetiyle kaleme aldığımız Bir Fincan Kahve Olsa kitabımızı bir türlü ete kemiğe büründüremedik. Oysa kahveye dair değişik duygu ve düşünceleri içeren kahve şiirleri mevcuttu kitapta. Kahveyle aşkı, dostluğu, hüznü harmanladığımız şiirler. Türk kahvesinin tahtını muhkem kılmaktan maada bir kastımızın olmadığı şiirler. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olduğundan yola çıkarak kahveyi hatır gülü olarak ele aldık söz konusu şiirlerde.
Örnek:
Hüznümüz Kahverengi
Bir gül gider iz kalır fincanın kenarında
Kahvenin telvesinde kırk yılın acısı sır
Güle üftade yanar ayrılığın narında
Kırk yıl hesaba vursan döner mi çeyrek asır
Hüznümüz kahve rengi mevsimse artık hazan
Yine de besliyoruz biz Leyla’ya hüsnü zan
Vefa bir semtin adı arama insanlarda
Hüzün mahreçli mevsim en ağır mihmanımız
Yâda efsane düşer kahve kokan anlarda
Divanları doldurur nigârla bir anımız
Hüznümüz kahve rengi mevsimse artık hazan
Yine de besliyoruz biz Leyla’ya hüsnü zan
Bakır cezve kaç mevsim yazar aynı öyküyü
“Bir fincan kahve olsam” şarkısı unutulmaz
Nefes alıp verdikçe dinleriz bu türküyü
Acı kahveye kırk yıl hatır galiba çok az
Hüznümüz kahve rengi mevsimse artık hazan
Yine de besliyoruz biz Leyla’ya hüsnü zan
Fincanın zarafeti gülnihalden yadigar
Fiske vursan kırk sene sürer nazın tınısı
Yemen’den sonra yurttur kahveye bizim diyar
Hatır gülü kahveye hekimlerin tanısı
Hüznümüz kahve rengi mevsimse artık hazan
Yine de besliyoruz biz Leyla’ya hüsnü zan
Ankara, 01.02.2017 İbrahim Kilik
Son söz olarak Bir de çay demlenir, kahve yapılır. Her ne kadar çay yapalım sözü yaygın olsa da bence galatı meşhur bir sözdür. Çayın güzel demlendiği, kahvenin okkalı yapıldığı dingin ve güzel günler temennisiyle. Bardağınız ince belli, Fincanınız kallavi olsun. Çay ve kahve çatışma unsuru değil, ünsiyet unsuru olsun. "Bir Fincan Kahve Olsa" Kitabımızı basacağını söyleyen; ama bir türlü basmayan yayıncıya da Allah insaf merhamet versin. Kitabımız bir anca önce Kahve severler ile buluşsun İnşallah.( Dua niyetine)
Ankara,07.02.2017 İbrahim Kilik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.