4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
698
Okunma

“Egoyu sadece aşk yenebilir.” Jose Ortega y Gasset
“İyi ki egoları kadar yer kaplamıyor insanlar yeryüzünde, yoksa bu dünyaya sığmamız imkânsız olurdu.” Tom Robbins
“Bir ben vardır bende benden içeri” Yunus Emre
İnsanı çerçeveleyen, sınırlandıran, hareket alanını belirleyen unsurlar vardır. Genetik, coğrafya, kültür gibi ögeler gerçekte insan varlığını biçimlendiren unsurlar olmaktadır. İster kader kavramı dairesinde hayatı karşılayalım, isterse determinist bir nedensellik bağlamında insanı, doğayı, evreni ve içerdiklerini açıklayalım insanın adeta zindanı diyebileceğimiz faktörler olmalıdır bunlar. “insan istediğini yapabilir, ama istediğini isteyemez” Der Schopenhauer. Yine insanın doğa, tarih, toplum ve benlik ögelerinin baskısı altında olduğundan söz eder Ali Şeriati. İranlı ünlü düşünce adamına göre bu parametrelerin en kötüsü benlik yani insanın kendisidir. Diğer üçü medeniyet ve ilmin gelişimiyle bir şekilde aşılabilsede insanın bireysel dünyasına önemli ölçüde bağlı olan buhranları bir türlü sona ermemektedir.
Kuşkusuz, insanın benliği ile kuşatılmış olduğundan söz ettiğimizde egodan bahsediyoruz aslında. Üstte Tom Robbins tarafından dile getirilen husus egoyu etrafımızı çevreleyen dünyanın katmanlarından biri kılmaktadır. Bir şekilde egosfer deyişi akla gelecektir. Ve diğerlerinin aksine insanı içten kuşatmaktadır bu katman.
Özgüven, hiç şüphe yok ki olumlu bir özelliktir. İnsanın kendisini, artı ve eksi yönlerini tanıması ve bunu yaşamının çeşitli durak ve aşamalarını tesis ederken değerlendirmesi önem arz eder. Bu bağlamda kendine güven duymak bir meziyet olmaktadır. Ne var ki, bu meziyetin etkin kullanılamaması ve yönetilememesi halinde kişinin kendisine ve çevresine karşı bir eziyet unsuru halini alması da kaçınılmazdır. Hani güvensizlik ya da özgüven patlaması diyebileceğimiz durumlardan söz ediyorum. Açıktır ki, suyun fazlalığı ya da eksikliği nasıl çiçeği, bitkiyi kurutuyor veya çürütüyorsa yaşamımızdaki eksiklik ve fazlalık hissi uyandıran durumlarda insanın canını öylesine yakabilir.
Günlük yaşamda kimi zaman ego şişkinliği dediğimiz bir durum karşılar bizleri. Ya kişi kendisi yaşar bu durumu. Ya da başkalarının bu eğilimiyle yüzleşir ve hatta mücadele etmek zorunda kalabilir. Kendini dev aynasında görmek gibi bir olumsuzluğun ağına düşen insan kendide bunalır, çevresini de taciz ve tarumar edebilir. Bu tip hallerde ego; yüksek rakımlı bir tepe misalidir. Müşkül şu ki, giderek irtifa kaybeder ve boz bir kırda seyreder.
Yine insanlarda kendisini olduğunun dışında gösterme eğilimi vardır. Uygun şartları ve ortamı bulduğunda bu özellik kendini gösterebilir. Kişi tanınmadığı durum veya sosyal bir çevreyi bulduğunda genel yapısının dışına çıkabilmektedir. Bu tip insanlarda reklam ve propaganda eğilimi kuvvetlidir. Bunlar anlaşılıncaya kadar rüzgâr gibi eserler de anlaşıldıkları zamansa rüzgâr gibi geçerler. Sözgelimi, bir iş görüşmesinde kendisini sahip olduğu özelliklerin dışında tanıtan bir insan uyandırdığı izlenimi nereye kadar muhafaza edebilir, dahası aksi durumların farkına varıldığında bırakacağı yeni intiba ve izlenimden nasıl ve ne yönde etkilenir acaba?
Sosyal medya kanalıyla da bu tarz insanlarla karşılaşıyoruz aslında. Yoksa bu insanlar arasında biz kendimizde var mıyız? Şaka diyorum efendim, elbette biz yokuz, onlar başkaları. Şahsen ben yokum, olanları ilgi ve ibretle izlemişimdir hep! Tabi latife yapıyorum da; hani trip yapanları, kendini yüksekten atanları gözleyebiliriz. Bu tip insanları, hele ki günlük yaşamdanda tanıdığınızı düşünün. Face’de bir de bakıyorsunuz kişi kendisini dünyanın önde gelen bir üniversitesinden mezun olarak lanse edebiliyor. Sayfasındaki kişileri kale almaz ya da posta koyar bir tavır ve davranış sergileyebiliyor. Paylaşımlarına yapılan yorumlara hiçbir şekilde dönmeyenler mi ararsınız? Yani, kimseyi sallamıyor hazret. Oysa günlük yaşamda insan ilişkileri böyle mi işler? Bu tarz racon kesen insanlar bir şekilde sağlam kayaya çarpabilir veya düz duvara tırmanmak zorunda kalabilir değil mi? Hani derim ki, sanal ortamda gerçek hissi veren bir insanın gerçek ortamda pırıltısını kaybetmesi ya da sanalda bir realite iken hakiki dünyada reality şova dönüşmesi de mümkündür.
Bazı insan da vardır, eleştiri yapmayı çok sever. Böyleleri başkalarının kusurlarını, zayıf yanlarını dillendirmekten pek hoşlanırlar. Bu tipler genelde eleştirilmekten hiç hoşlanmaz ve böyle bir durumla karşılaştıklarında gardını alır ve hatta kabalaşabilirler. Canım anlayın işte, insanların bulaşmak istememesinden alabildiğine faydalanırlar. Açıkçası, bunların canı dayak ister ve maalesef böyle kişiler hiçte az değildir. Karşı tarafı tam anlamadan eleştirmeye bayılırlar. Genellikle “köpeksiz köyde değneksiz dolaşır” bir bakıma “eşekten düşmüş karpuza çevrilecekleri” günü beklerler. Efendim kibarcası; eleştirinin, konuşmak için konuşmak havası estirdiği durumlar da vardır. Oysa söyleneni tam anlamaksızın, karşı tarafın düşüncelerini, duygularını, değerlerini, zaten sahip olduğu özellikleri ona dikte eden yaklaşımlar daha çok tenkidi yapanın huzursuz olabileceğini akla getirecektir.
Birde çıkar ilişkisine dayalı ortamlar bizleri ya da insan varlığını karşılar. Mevki, makam, fors, güç, hiyerarşi, pozisyon, vs. ögeler insanların birbirine karşı sergiledikleri duruş ve geliştirdikleri davranışları ister istemez etkilemektedir. Saygı, kaygı, korku gibi mekanizmalar işleyebilmektedir. Kuşkusuz durumsaldır. Üst makam ve mevkilerdeki insanların birbirleriyle tesis ettikleri dostluğun menfaat temelinde örgütlenmesi ve kalıcılık esasına dayanmaması mutlak bir hakikat değilse de genel bir durum olmalıdır.
Yine de, insanlara karşı kolaylıkla ümitsiz kılmayın yüreğinizi. Burnundan kıl aldırmayan bir insanın, umulur ki burnunda kıl yoktur. Düşünsenize, böyle bir durumda kanaatimizle bizler kıl durumuna düşmez miyiz acep?
Kanımca, ego yüksekliğinin tuzağına düşmenin ilacı veya panzehiri öz eleştiri olmaktadır. Öyle ki, kendimizi eleştirmekten başkalarını tenkit etmeye vakit kalmamalı. İnsan ilişkilerinde deyim yerindeyse patilerimizi göstermeden önce karşı tarafla empati kurabilmeli onun dünyasını anlayabilmeliyiz.
L.T.