- 446 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇAĞA AYAK UYDURAMAYANLARA
Bir seven bir ömre bedeldir, unutma!
Unutmam!
Ama sende şunu unutma, bin ömür, bir candan sevene ziyadesiyle bedeldir…
Evet, sonu üç noktayla bitmeli. Bu tarz perdahlı cümleleri bitirirken adettir. Sonuna üç tane nokta koyulur ve “var sen düşün gerisini” bilinci oluşturulur, geride düşünülecek bir şey olmasa da… Netice hep muayyen. Maksat her zaman gösteriş oluyor nedense. Ben bu gösterişi yapmak istemem şimdi. Öyle olsaydı onun yerine nümayiş kelimesini kullanırdım ya da tekebbürü, olmadı avurt, daha olmadı alayiş…
Kelimelerle her şey yapabiliyor insanoğlu nasıl olsa. Yapıyor, bozuyor, düzeltiyor ve yıkabiliyor bir daha kurulamamak üzere… Dil, her kapıyı açabilen, her açtığını biteviye kapatabilen her şeye muktedir bir araç olmuştur her zaman. Dilin kadrini bilmek gerekir. Kelimelerden mahrum bir ömre mazhar olanlar bilirler ki bu mahrumiyet hayattan düşmektir aslında. Ama kader asla zuhur edeceği ömrün fikirlerini almadığından uyarınca yaşatır hayatı ve zamanın beraberinde getirdiklerine yazgı dedirtir. Dogmatik bir yaşamadır sanırız bu dünyanın geçen zamanını… Oysa durum hiç de öyle değildir… (al sana bir adet “üç nokta” daha…)
Kelimeleri oluşturan en küçük bireye harf deriz. Yalnız biz değil, aklı başında olan her toplum öyle der. İlkokul havası veren bu yazıma aldanmayın sevgili okuyanlar, öğrenecek çok şeyiniz olabilir, aynen ilkokulda öğrendiğiniz gibi.
İşte o harflerin bazıları diğerlerinden pahaca ayrılırlar. Her dilde aynı sızıyı vermese de bir dili yakan o harflerden kurtulamaz kişi bazen. Nerede görse tanır mesela. Nerede duysa içi ürperir.
O harflerin nedameti de şetareti de hep aynı kaynaktan mustariptir. Sevdiğimiz, andığımız, anmaktan kaçındığımız herkes mutlaka bir gönül ilişkisi ürünüdür. Gönül sürer sefayı, beden çeker cefayı dostlar. Akılsız gönlün cezasını gövdeler çeker de diyebiliriz mesela. İşte yeni bir atasözü buldum. Daha doğrusu zaten var olanı sevda denilen mefhuma uyarladım. İnsanlığa hediyem olsun. Herkes tepe tepe kullansın. Seve seve kullanamayacağı kesin sanırım. Üç nokta…
Bir seven bin ömre bedelmiş… Hah. Aha hah… Onu sen gel külahıma anlat ki yüksek ihtimal o bile gülecektir sana. Bir şeyin artık ziyadesiyle farkında ol ki bu saatten sonra, hani teknoloji artık bu kadar ileriyken, moda almış başını gidiyor, çağ denilen kelime, hayatın aslını ihtiva eden beyinleri dışlamaya devam ediyorken, bir seven değil bin ömür, hiçbir maşukun hiçbir yerine dahi avret bölgelerine bile değmez. Kimse umursamaz yani gerçekten sevenin gerçek aşkını. Onlar sevgili sayıları ile skor başarısı peşinde koşan, modernist, modayı yakinen takip eden çağdaş insanlardır artık ki onların tek bir derdi vardır lahzadan gayrı; o da çağdaşlarından geri kalmamak.
Eskiden derdinden çöle düşülecek sevdalar yaşanırdı. Hani tamam ben o dönemi görülen yerine duyulan geçmişle anlatayım da kimse dürüst olmamakla itham etmesin beni: Yaşanırmış yani. Kimse kimseyi hakir görmez, kimse kıyafetiyle değerlendirilmezmiş o dönem. Seven sevileni Allah’ın yanına bir yerlere konuşlandırırmış ki sevilen buna layıkmış o dönemler. Şimdi durum biraz değişti. Ne derdinden çöle düşülecek bir aşk kaldı ne de o aşkı insana yaşatacak bir maşuk. Kaldı ki aşk da maşuk da hali hazırda olsa bile, düşülecek, bedeni vurup efsane olunacak bir çöl kalmadı artık, seçim vaatlerinin neticesi olarak memleketi saran duble yollardan sonra… İşte bu insanoğlunun bittiği andır bence. İnsanlığın bitişinden hiç bahsetmeyeceğim; hafızam o denli kuvvetli olmadı hiçbir zaman.
Gözünüz aydın, sevgili ülkemin sevgisiz insanları! Artık neye isterseniz ona aşk deyin, kime isterseniz ona yakıştırın maviyi, kimde unutursanız unutun aklınızı. Aşk ağızda sakız artık. Sizden yaptığınız hiçbir şeyin hesabı sorulmayacak bu saatten sonra. Söz veriyorum. Mühür mü? Güldürme beni… Mühür kelimesini idrak edebilir misin ki sen? Namus artık beyinde nasıl olsa ki hani insanı beyninden düzen çağa uygun müzikler ve o müzikleri kulaklara taşıyan ses sınırını aşan teknolojik müzik aletlerinden sonra inan bana artık beyinde bile değil. Beynin dahi bekareti bozuldu… İşte buna İngilizce de teknoloji, artık kimisinin nadiren kullandığı öz Türkçe haliyle de uygulayımbilim denir. Bilenler bilmeyenlere tebliğ etsin. Türkçe bilmeyenler deklare de edebilir…
Konu dağılmasın isterdim ancak biraz doluyum sanırım, lütfen mazur görünüz. Harfler diyordum. Evet, harfler… Harfler kutsaldır öyle değil mi? Hayır bu kutsiyeti Hurufilik açısından değerlendirmiyorum elbette. Sanmayın ki Nesimi gibi derimin yüzüleceğinden korktuğum için yapıyorum bunu. Sahiden öyle düşünüyorum. Bende de harfler kutsaldır ama herhangi bir inanıştan ötürü değil. Ömrümü hasrettiğim, adımı adının içinde bulduğum bir zat-ı muhteremden kaynaklı bir tespit bendeki. Hoş. O artık bunu umursamıyor olsa da hatta hiçbir zaman umursamamış olsa da can çıkmadıkça huy çıkmıyor işte. Unutulmuyor kimi melun mefhumlar.
Unutmak… Sadece aşk ve unutma duyguları insanın özgür iradesine sunulmamıştır Allah tarafından. Sadece bu ikisine her istediğinde karar veremiyor ademoğlu. Oysa kişi hayatında aşk söz konusu olduğunda, belki sırasında belki sonrasında fakat bir yerinde muhakkak “unutmaya” da ihtiyaç duyacaktır insan. Heyhat, bu lütuftan yoksundur insan beyni. İşte benim huysuzluğumda “O”nsuzluğumda bu ihsan edilmemiş lütuftan ötürüdür.
Bana soracak olsan ve ben gibi nicelerine, ne kadar sevilebilirse sevdim der. Ama son raddesine kadar yüreği ortaya koymaların, insanlığından sıyrılıp yine bir insanı sevmelerin neticesi neden her zaman hüsran olmuştur, işte bunu kimse anlayamaz. Anlamayı bir yana bırakalım çoğu zaman birçoğumuz bunu düşünmeyiz velev ki asılı kaldığımız boşlukta başka eyleme meyyal olmasak da.