4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1539
Okunma

Son aylarda malum dış güçler ve ülke içindeki işbirlikçileri yine devrede. Meclis’teki yeni anayasa yapımı ile ilgili çalışma sürecini sabote edip kamuoyunun bilgilenmesini ve yeni anayasanın artı ve eksilerinin demokratik bir zeminde tartışılmasının önüne geçmek amacıyla, özellikle sosyal medyada sinsice ve haince çeşitli spekülasyonlar yapıp kamuoyunda gerginlik yaratıyorlar. Amaçları,zihin karışıklığı ve kargaşa çıkartmak demokratik süreci baltalamak ve ülkemiz de iç savaş kışkırtıcılığı yapıp ülke insanını birbirine kırdırmak.
Gerçi aynı güçler adı iç savaş olmasa da, geçmişte kendilerinin kurgulayıp oluşturdukları, pkk,fetö,dhkp-c vs gibi terör örgütleri aracılığıyla ve ideolojik kışkırtmalarla bu ülkenin evlatlarını sağcı,solcu diye birbirine kırdırmışlardı.
Yaşanmış bunca acı tecrübeden yola çıkarak, yeni anayasa maddelerini ve getirilmek istenen başkanlık modelinin detaylarını veya mevcut parlamenter sistemin aksaklıkları nelerse uygarca ve sakince tartışılmalıdır. Kaldı ki, aklı öne çıkararak tartışmaktan başka bir çıkar yol da yok. Çünkü birileri kasıtlı bir şekilde bu ülkenin sinir uçlarına dokunarak ülkenin geleceği ile ilgili konuların kamuoyunda uzlaşmacı bir dille konuşulmasını istemiyorlar. Nihayetinde, iç ve dış kaynaklı gizli ve gizemli yapılar ülkemizde kaos ortamını oluşturmak için yoğun bir çabası içerisindeler.
Kardeşi kardeşe kırdıran siyonist yapılar geçmişte olduğu gibi yine bu ülke insanını birbirine düşürebilirler mi? 2017 Türkiyesin de bunu başarabilirler mi?’’ Bunu zaman gösterecek. Ancak bir gerçeği de görmek gerekir ki, Türkiye eski Türkiye değildir. Sosyokültürel ve sosyoekonomik boyutlarda değerlendirilecek olunursa, dünün şartlarıyla bu günün şartları çok farklıdır. Dolayısıyla bu ülkede bir iç savaş çıkartmak zor hatta imkansız görünüyor.
Ne yazık ki, dünyada ve yaşadığı ülkede, değişen şartları göremeyen ve siyasi analiz yapamayan,halkın iradesini küçümseyip saygısızlık eden, yetmişli yılların romantik millici söylemlerinden çıkamamış bazı kesimler. Bilerek ya da bilmeyerek bu gizli ve gizemli yapıların taraftarlığına soyunup onların diliyle söylem geliştirip bu ülkede bir iç savaşın çıkabileceğini savunuyorlar. Hatta siyasetçi düzeyinde bazı insanlar çok tehlikeli bir şekilde sorumsuzca bu ülkede kan akacağını söyleyebiliyorlar. Fakat bilmeleri gereken bir şey var ki, bir ülkede iç savaş çıkabilmesi için, öncelikle savaşacak en az iki siyasi kesimin olması gerekir. Yani ölmeye ve öldürmeye hazır iki taraf. Peki, ülkemizde böylesine kararlı iki kesim var mı? Gerçekçi konuşmak gerekirse yok.
Çünkü bir ülkede bir kesim, devletin kurumlarında sistemli bir şekilde örgütleniyor ve bu uğurda bıkmadan usanmadan çalışıyor ve olası ihtimalle yaşanacak bir çatışma durumun da nerede nasıl hareket edeceklerinin stratejik planlarını yapıyorlarsa ve diğer bir kesim de barlar da gece kulüplerinde eller havaya deyip sabahlara kadar coşkuyla dans edip çılgınca eğleniyor ve sonra da hafta sonu Uludağa mı! Yoksa İsviçre alplerine mi kayak yapmaya gitsek diye plan yapıyorsa bu iki kesimin planları arasında bir çakışma ve çatışma olmaz. Yani bu ülkede iç savaş miç savaş çıkmaz ve böyle bir trajedi de asla yaşanmaz.
Kaldı ki,seçim günü bir siyasi görüşün yaşlı bir seçmeni, ölüm döşeğinde bile bir oy bir oydur mantığıyla başında Kur-an okuyan oğullarına güçlükle seslenip kendisini oy kullanacağı sandığa götürmelerini söylüyor ve oğulları da binbir zahmetle babalarının son arzusunu yerine getirip oy kullanacağı sandığa götürüp oyunu kullandırdıkları yaşlı adam gibi her şart ve koşulda zafere inanmış insanlarla... ülkenin kaderinin belirleneceği seçimlerde pazar günü sandığa gitmek yerine pazartesi okulların tatil olmasını fırsat bilip cumadan dört günlük tatil programı ve rezervasyonu yapan ya da mevcut tatilini bölmeyip oyunu kullanmak yerine kumsalda güneşlenmeyi tercih eden bir başka siyasi görüşün seçmeninin, İktidar olma noktasındaki inanmışlığının arasında çok fark vardır. Bu sebeple ‘’kuvvetle muhtemel bir ön görüye göre denilebilir ki, ‘’DÜNYADA İÇ SAVAŞ ÇIKMAYACAK TEK ÜLKE TÜRKİYEDİR.’’
Dünyanın hiç bir yerinde bu şartlarda bir iç savaş olmamıştır. Olması da zaten işin mantelitesine ve tabiatına aykırıdır. Velev ki bir istisna olsun.
Ülkeyle ve siyasetle tek ilgileri kafaları çakır keyif olduğunda kadehlerini havaya kaldırıp hep bir ağızdan onuncu yıl marşını okumaktan öteye geçmeyen bu kesimlerle, gerçek manada mücadeleci ruha sahip oyunu kullanarak ölmeyi şehadet şerbeti içmek olarak tanımlayan kesimler arasında bir iç savaş çıkmış olsun!?!’’
Bu savaşın kazananının kimin olacağı bilinmez bir denklem değildir. Sonucun ne olacağı işin başından bellidir. Hiç kendi iradesine sahip çıkmak adına üzerilerine ateş açılan tankın üstüne çıkıp makineli tüfek başlığını sökenlerle ya da tankın paletlerinin altına yatmayı göze alanlarla, o tankların demokrasiye ve millet iradesine müdahalesini alkışlayanlar bir olur mu? Olmaz tabi..!
Ha! ülkemizde öteden beri, tam bağımsız Türkiye idealleri olan insanlarla, muhafazakar milliyetçi kesimlerin siyasal anlamda aynı kulvarda olmasa da bir biçimiyle siyonizme karşı birlikte mücadele ettikleri bilinen bir gerçektir.
On yıllarca ülkenin kalkınmasına engel olmak amacıyla, siyasi anlamda devleti istikrarsızlaştırıp, sonrada kendilerine ait uluslararası finans kuruluşlarına borçlandırıp milletin emeğini çalan, kanını emip faizle iliğini kemiğini sömüren ve her türlü despotik siyasi baskıyı uygulayan, siyonizmin işbirlikçileri ile gerçek yurt severler arasında, adı konmamış soğuk bir savaş hep vardı. Ama bu soğuk savaş hiçbir zaman sıcak bir iç savaşa dönüşmemiştir. Çünkü siyonizmin işbirlikçilerinin hiç bir şekilde sıcak savaş yapacak iradeleri olmamıştır. Yani öyle bir cesarete sahip değillerdir. Onlar sadece orduyu göreve çağırıp, sonrada içine sızdıkları devlet kurumları ve siyonist sermaye gurupları ile birlikte hareket ederek, ülke insanına kan kusturup zulüm ederlerdi.
Günümüz Türkiye’sinde idealleri uğruna sabırla ve kararlılıkla, bıkmadan usanmadan yıllarca mücadele eden muhafazakar milliyetçi kesimler, devletin idaresini ellerine geçmişlerdir.
Ancak, siyonist yapıların devlet kurumlarında eskisi gibi etkileri ve gücü olmasa da hainlikleri halen sürmektedir. çeşitli yayın kuruluşları aracılığıyla geçmişte olduğu gibi alçakça ve sinsice özellikle de sosyal medya üzerinden zihin karışıklığı yaratıp geçmişte olduğu gibi topluma korku pompalayıp, başta İslami değerlere saldırı olmak üzere, laik,antilaik kavramları üzerinden iç savaş kışkırtıcılığı yapmaya devam etmektedirler.
Yaşanmış onca acılardan, elde edinilmiş bunca tecrübeye rağmen, oyununa gelen bazı insanların ortaya çıkıp o kesimlerin kalem şörlüğüne soyunmaları da manidardır. Umarım ve dilerim bir gaflete düşüp tetikçiliğine de soyunmazlar. Çünkü bu kez onların arkalarında devletin olanaklarını kullanan illegal güçler olmayacaktır.
Sonuçta, kesin olan bir şey var ki, gerçek yurt severler, geçmişten gelen bir hesabı görüp ülkede emperyalizmin güdümündeki,siyonistleri ve işbirlikçilerini fena halde öpecekler. Kesin olmayansa bunun ne zaman, nerede ve ne şekilde olacağıdır. Dilerim alakasız kişiler gereksiz yere araya giripte filler tepişir çimler ezilir misali tepkiyi kendi üzerilerine çekip, bu hararetli hesaplaşmadan başarısızlıkla sonuçlanacak anlamsız bir gebelik yaşamazlar?!’’ Aksi halde düşük nedeniyle yitip giden o canlara çok yazık olacak....
Bu nedenle başta siyasetçiler olmak üzere herkes ağzından çıkacak sözü ve duracağı yeri iyi bilmeli..
Aksi halde yukarıda bahsedilen ‘’kuvvetle muhtemel öngörü tersine sonuçlanırsa, DÜNYADA ÇIKMIŞ HİÇ BİR İÇ SAVAŞIN SONUÇLARI, TÜRKİYE’DE YAŞANACAKLARLA MUKAYESE BİLE EDİLEMEZ...
Serhat BİNGÖL. 24.01.2017