2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
680
Okunma
Lozan,
Musul,
Misak-ı Milli….
Ve daha fazla gündemde kalanlar/olanlar.
Hemen hemen hepsi hem coğrafyanın konusudur hem de tarih ve siyaset ile dış politikanın.
Aklıma bütün öğrencilik hayatımda sevdiğim iki ders olması da geldi tabi ki.
Coğrafyayı çok sevmeme rağmen,coğrafyacıdan yediğim dayağı da neredeyse hiç unutmadım.
Emin Bey’di.
Dersi o kadar merakla izliyordum ki,eğik olan ve üst tarafı da kalemlik için yapılan sıramın üzerindeydi ellerim.İçleri hava yapmış,bir ara kaldırınca “cır” diye bir ses.
Yanağımda patlayan bir tokat.Dersin huzurunu bozmaktan.Anlatmaya bile vakit bulamadım derdimi.
Sonra 40 yıla yakın eğitim olayının içinde bulundum.
Her eğik sıra gördüğümde “denetim” tekrar ama hiç ötmedi/ses çıkmadı.
İçimden coğrafyacımıza seslendim/söylendim tabi:
-Ah be hocam,hayatta bir kere elimin içini öttürdüm,sen de beni eşek sudan gelene kadar dövdün.Affetmek ve anlamak lugatınızda yok muydu ki?
Ama bu coğrafya sevgimi engellemedi.
Sonra İbn-i Haldun’u tanıdım tabi ki sosyoloji derslerinde ve onun söylediği şu sözü de :
-Coğrafya kaderdir!
Müthiş bir niteleme olduğu şimdilerde çok daha net sanırım.
Tarih de ilgi ve sevgimin olduğu bir ders ve alandır.
Çok değişik “tarif” ve “anlamlandırmalar “yaptım burada da.Ki uzmanlarını da çok dinledim,okudum,okuyorum da.Anlamak için ve anlamlandırmak için.
Ancak Yahya Kemal’in şu nitelemesinin gündeme çok denk düştüğü kanısındayım:
-Tarih,yekpare görülecek,topyekün sevilecek ya da nefret edilecek bir şey değildir;tersine tetkik ve muhakeme edilecek bir manzaradır.
Manzaraya birlikte bakıyoruz.
Biraz netliğe ihtiyacımız var değil mi?
Hem birey olarak,hem de ülkece.