5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
677
Okunma
AZ KULLANILMIŞ ANILARIM
Muhtelif yerlerinden yaralanmış kalbim, kırık dökük, bölük pörçük. Damla damla gözyaşı dökerken büyümüş, düzmece mutlulukların sahte gülümseyişlerini takınırken koca bir kadın olmuşum meğer. Nöbet yerinde bir yelkovanın uyuyakaldığına tanık olmuşum. Bir karınca diliyle iyileştirirken yaralarımı, zaman göreceli bir kavrammış. Anlamışım. Nihayetlerime kavuşurken, hep bir parça eksilmişim kendimden. Kendine güvenen gözlerim, yuvalarına kilitlediğim yaşların gardiyanı olmuş.
Yanılmakmış bütün güvence metinlerinin ana fikri. Düzen kurup bozmaca oyunuymuş hayat kurallarından biri. Hep düşmek gerekmezmiş dizlerinin parçalanması için, bastığın yer de ayağının altından çekilebilirmiş; kan dökmeden kim bilir? Nasır tutan yer öyle kolay acımasa da, dolu bardağı taşırmaya bir damla kâfiymiş; dolmadan taşmayı anlamak zor gelir?
Unutmak diye bir şey yokmuş aslında, sineye çekmekmiş hep, düşünsel düzlemlerin tozlu raflarına. Alışmak diye de bir şey yokmuş ki, ya kalbi avutmak ya da alıştığını sanmakmış gerçek adı. Yaşamak bir ömür düellosuymuş yaşanılanlarla. Tevazuya yer olmamalıymış meğer, verdiğin ödünlerin en büyük sebebiymiş çünkü. Her güzelliğin derinine bir vurgun gizlenmiş, neden? Bir formülü var mıymış hep yüzeyde kalmaya gücümüz yetsin?
İkinci el pazarıymışım az kullanılmış anıların. Mışlı mişli zamanlarda, kırılmışım, üzülmüşüm, yarım bırakılmışım. Ben istemedim ki sükûnete bu denli tutkunmuş gibi uzanmayı. Konuşmak istedim de…
Dedim ya hep yarım bırakıldım...