4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1600
Okunma

Bugünden bakıldığında konusu itibariyle tekdüze bulunan, ihtimal uyandıracağı ilgi vasatı aşmayacak bir film veya dizi başka bir dönemin özellikleriyle birebir örtüşebilmekte, sosyal psikolojide aradığı karşılığı bulabilmektedir.
Televizyon tarihimizde bu kimya uyuşmasını en güzel yakalayan dizilerden biri belki de başta geleni bir dönemin popüler dizilerinden "Kaçak" olmalıdır. Siyah-beyaz ekranda yetmişlerin ilk yarısında gösterilen dizi konusu itibariyle baktığımızda monotonluk uyandıran bir içeriğe sahiptir. Karısını öldürmekle suçlanan Dr. Richard Kimble cinayeti tek kollu adamın işlediğini söylese de kendisinden başka tanık olmadığı için kimseyi inandıramamaktadır. Mahkeme sonucunda idama mahkûm edilen Kimble birlikte götürüldüğü mahkûmlarla beraber kaçmayı başaracaktır.
Bundan sonrası bir kaçıp kovalamaca sürecidir. Kimble, peşinde Komiser Gerard olmakla birlikte sürekli kaçmaktadır. Bu durumu dizinin unutulmaz jenerik cümlesinde de görmekteyiz. “Komiser Gerard, Richard Kimble’nin peşindedir ve Kimble kaçar, kaçar, kaçar!” Hani insanda yeter ulan anladık duygusu uyandırmaz mı? Dizinin üç yıl sürmesiyle bu durumun bir ilgisi var mıdır bilinmez ancak kesin olan bir husus varsa bu yönüyle dizi yılan hikâyesine döner.
Tek kanal döneminin bu en popüler dizisinde başrolü yani Kimble’yi David Jansen canlandırmaktadır. Her hafta heyecan fırtınası meydana getiren dizide her bölümün sonunda Kimble, tek kollu adamı yakalayacak gibi olur ancak her seferinde elinden kaçırır. Diğer yandan Kimble’da Komiser Gerard’a yakalanmaktan son anda kurtulmaktadır. Hatta bazen bir binanın giriş katında yakalanmak üzereyken arka pencereden kaçmayı başardığı anlaşılır. Açıkçası, hiçbir zaman binanın en üst katında sıkıştırılıp yine de kaçmayı başardığını hatırlamam.
Dizi üç yıl boyunca Komiser Gerard, Kimble ve tek kollu adam arasında daire çizecektir. Öyleki, bu daire giderek bir kısır döngü halini alır. Tek kollu adam uzun bir süre Kimble’den başka inananı olmayan bir efsane gibidir. Komiser Gerard içinse tek gerçek vardır, Kimble. Düşünüyorum da, Kaçağın son bölümünün gösterime gireceği söylendiğinde ülkemizin her evinde nihayet! Duygusu uyandırmış olmalı.
Bütün bu hususlara karşın dizinin önemli bir sosyal işlevinden söz edebiliriz. İnsanları bir araya getirmek. Gerçekten de ülkemizde televizyonun yeni yeni ortaya çıktığı, çoğu insanın evinde henüz bulunmadığı, günlük yayın saatlerinin kısa olduğu bir devirde Kaçak en gözde program olmasının yanı sıra insanların bu diziyi izlemek için evinde televizyon olan bir komşuya ya da bir aile dostuna gitmelerine sebep olabilmektedir.
Bu konuda kendi hayatımdan hatırladığım örnekler vardır. Kaçak dizisi başladığında televizyon yoktur bizde. Televizyon evimize 1973 yılında alınır. Sharplorenz marka bir televizyondur bu. 1970’li yıllarda Bilge Zobu’nun canlandırdığı “benim televizyonum Sharplorenz” reklamını da hatırlayanlarımız olacaktır. Tabi konumuzun dışında bir husustur ya bu. Kaçağı tanıdığımız ailelerin evlerinde izlediğimiz zamanları hatırlarım. Kaçak hat çekerdik desem de inanmayın tabi. Bazen bizi davet eden, kimi zamanda bir ev gezmesine gittiğimiz ailelerdir bunlar.
Açıkçası bizler çıt çıkmadan televizyonda bir programı izlemeyi hatta konuk olduğumuz bir evde hiçbir şey konuşmadan adeta soluğumuzu tutarak ekrana bakmayı Kaçak’la yaşamış bir kuşağız. Sonraki yıllarda tüm ülkede televizyonun yaygınlaştığı düşünülürse bir daha belki de hiçbir programın yakalayamadığı bir özellik olarak düşünebiliriz bu durumu.
L.T.