9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1396
Okunma

BATI CEPHESİ ve YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİ AYNEN BİLDİĞİNİZ GİBİ:
-Olay 2- Borçlandırma Oyunları :
Osmanlı atamız ilk dış borcu 1854’de almış. İkincisi 1855... Bu ne sağladı ya da getirdi ? Avrupalı emperyalist sülüklere ve bize tabi ki?! Avrupalılara borç para karşılığı bizi yönlendirme, etki altına alma ve baskı altında tutma; Bizde ise, bağımlılık ve kendine güvensizlik !
Emperyalistin derdi, zoru, hedefi Osmanlı’nın ekonomik bağımsızlık göstergesi olan “ mali denetimi ”ni elde etmektir.
Bugüne gelirsek ? Bilinen gerçektir. Bayar-Menderes hükümetleriyle başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iflasına giden bu günkü hal ve yol, Abd ve sonraları Ab’nin Dolar ve Avro’larıyla döşenir haldedir. Gariptir, 1850 yılı ilk dış borcu aldığımız yıldır, bu borçları son taksit olarak kapatarak, geri ödeme yılı ise,1952-53’e tekabül eder.
İşte bizim bu borçlanma ve çökertme planları hikayesini unutma hafıza miadımız da 1952-53 yılında biter. İlk dış borcu bu yıllarda tekrar alırız. Lafı uzatmayacağız, kimi “ her mahalleden bir milyoner ”, kimi ” borç yiğidin kamçısı ” kimileri de ” vizyon sahipliği ”ni gerekçe göstererek almıştır, tekrardan çöküşe giden yolda bu kahrolası borçları !
İngiliz Belge ve Kaynaklarında “Reformlar ” :
12 Şubat 1856 tarihli Times yorumunu aşağıda alıntılayalım :
” Yabancıların toprak satın almalarının önündeki tüm engellerin kaldırılması ve sağlam bir mali sistemin, yollara ve limanlara yatırılan sermayenin emniyeti için güvenceler oluşturulması, kısa zamanda büyük sonuçlar doğuran diplomatik çabaların bir sonucudur.
Önümüzde zengin ve işlenememiş bir ülke var. Batı’nın sermayesi bu ülkeye girebilir ve ona sahip olabilir. Bu nedenle, çabalarımızla zamanın lehimize işlemesinden hoşnut olabiliriz.”(özellikle son cümlelerdeki şu ifadelere dikkat; işlenmemiş bir ülke, bu ülkeye sahip olma, zamanın lehimize işlemesi.. Bu ifadeler günümüz Türkiyesini yönetenlerin kulaklarına küpe olmalı diyeceğim ama,nerede bu anlayış.)
Aynı yayın organının,“ Times”in 1 Kasım 1856 ve 25 Eylül 1858 tarihli nüshalarında ise şunlar yazılıdır.
”Görevleri ve ayrıcalıkları yalnızca bir aldatmaca... Yurttaşlarımız Osmanlı siyasal desteğine fazla güvenmesin... Osmanlı görevlileri ticari konularda hem cahil hem de fırsatçı... Şimdilerde sermaye fazlalığı gibi bir durum var… Yurttaşlarımız kurtuluşu Türkiye’nin boşalmış damarlarını doldurmakla bulabilirler... Türk hükümetlerinin bir çok kuşaktır büyük günahı, mali savurganlık olmuştur. İmkanlarına uygun biçimde yaşamak, yalnızca önemli durumlarda borçlanmak, alacaklıları mağdur etmemek; onurlu bir toplumun ilk görevidir. Türkiye bu ilkelere uyma kararlılığını gösterinceye kadar... Yeni bir yardım beklememelidir. ( Son cümleye dikkat: Türkiye bu ilkelere uyma kararlılığı gösterinceye kadar… Yeni bir yardım beklememelidir. Benzer sözleri, azarları yöneticilerimiz (Irak sorunu) ABD Ticaret Bakanı O’neil’den de işitmemişler miydi?)(Bu arada Bush’un “At pazarlığı” aşağılamasını da anımsayalım. Ek benim .)
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Lord Stratford de Redclife, Türkiye anılarında reformun baş amaçlarından birinin ”reayayı (Hristiyanları) Sultan’ın en özgür, en gözde uyrukları yapmak olduğunu” kaydeder.
Doğan Avcıoğlu,Türkiye’nin Düzeni kitabında şunları yazıyor: ”İngiliz Büyükelçi’nin perde arkasından yönettiği Tanzimat Reformları’ndan yararlanlar; paşaların yanı sıra, Batı Kapitalizmi’nin yerli komisyonculuğu rolünü üstlenen Rum ve Ermeni aracılar olmuştur.”
Lord Stratford aynı reformlardan, ” Bayındırlık hizmetleri ”nin geliştirilmesinden ne anlaşılması gerektiğini de Alsancak İstasyonu temel atma töreninde devlet erkanı ve paşaların gözünün içine baka baka, utanmadan, tehdit ederek, açık açık şöyle ifade ediyordu: ” Bu demiryolunun sanayi ürünlerimizin Türkiye’ye girişini kolaylaştıracak faydalı bir sermaye yatırımı olacağını umuyoruz. Hepinizin bildiği gibi Türkiye’nin yeniden canlandırılmasında Avrupa’nın her zamankinden daha fazla çıkarı vardır. Batı uygarlığı Levant kapılarına geldi dayandı. Şimdiye kadar geçmeyi pek başaramadığımız bu kapılar ardına kadar açılmazsa, kendi çıkarlarımız doğrultusunda zor kulanarak bu kapıları açacak ve isteklerimizi kabul ettirecek güce, hatta daha fazlasına sahip olduğumuzu herkesin bilmesini isterim. Türkiye’nin damarlarına yeni ve taze kan aşılayacak olan bu demiryolu gibi üretken girişimleri desteklemek, hükümetimizin en başta gelen görevleri arasındadır.”
( Prof.Dr.Cihan DURA, Sömürgeleşen Türkiye, İleri Yayınlar 3.BasımTemmuz 2005, S.424-425-426 ),
Devam edecek..
Göktürkmen
Ahmet Kutlu Ayyüce
Şubat 2007