6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
724
Okunma

dur yolcu bura sınır
yabandır yasaktır ötesi
çiçeklerden seçemezsin
kokuları renkleri bir bir
kuştan pasaport sorulmaz
gümrüksüz geçer yüküyle karınca
dur yolcu bura sınır
sen geçemezsin
dereye bakma durmaz akar
öteden de içer ceylan bu suyu
dur yolcu bura sınır
sen geçemezsin
ne çizili ne yazılı
geçemezsin yine de silemezsin
içinde kazılı
dur yolcu geçemezsin
*
mağaranın duvarına
hayvanları taştan oydum
kükrediler karanlıkta
türkülerle karşı koydum
karanlıktı mağara
ışığı taştan oydum
üşüyordum
bir de güneş koydum
aşk oydum mağaranın duvarına
aşk oydum
ağrıdı taşlar
yarıldı mağara
promete şimdi kentte
kayalara bağlı değil
beton duvarlarla çevrilidir
kartalların giremeyeceği bir semtte
kendi kendini kemirir
İşte şimdi tam da bu günlerde burada durmanın tam zamanıdır diyorum ben d kendi kendime.
Gazeteci, siyasetçi, şair, yazar. 5 kez Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olma unvanını taşıyan Mustafa Bülent Ecevit, “dürüst siyasetçi” kimliğinin yanı sıra edebiyata düşkünlüğüyle, yazdığı kitapları ve şiirleriyle de hep göz önünde olmuştur.
Annesi Fatma Nazlı, İstanbul doğumluydu ve bir ressamdı. İstanbul ve Ankara Konservatuarları’nda öğretmenlik yapmıştı. Türkiye’nin ilk profesyonel kadın ressamlarından biriydi. Babası Ahmet Fahri Ecevit, Kastomonu doğumluydu ve Ankara Hukuk Fakültesi’nde bir adli tıp profesörüydü. Annesi ve babası Osmanlı Devleti’nin seçkin isimlerindendi, ayrıca dedelerinden biri alay komutanı, diğeri ise müderristi.
Liseyi Robert Kolej’de edebiyat kolunda okuyan Bülent Ecevit, önce Ankara Üniversitesi’ne, sonra da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne kayıt yaptırdı. Hint felsefesiyle ve Doğu mistizmiyle ilgileniyordu.
Yazdığı şiirler insan yüreğinin derinliklerine nakşolan, ak güvercinlerin sımsıcak avuçlarından mavi yolcuklara çıkan. Gönlü, düşünceleri, yurt toprağı, halk sevgisi ve tam bağımsız, özgür bir vatan idealiyle coşup taşan. Onurlu, namuslu, imrenilesi tevazu ve şaşılası nezaketiyle Türk siyaset tarihine mal olmuş vakur bir devlet adamını namı diğer “Karaoğlan” Bülent Ecevit’i saygı sevgi şükran ve bitmeyen bir özlemle bir kez daha yad etmeme yol açan; ülkenin her geçen gün akıbetinin daha da karanlık çıkmaz yollara girer olduğunu görebilmemdir sanırım.
İçinde bulunduğumuz çağ bilgi ve uzay çağının ötelerine çoktan geçti. Budandır ki; insanoğlunun aklının her şeye daha çok ermesini , ruhunun olgunlaşmasını beklemek yanlış bir beklenti olmamalı bu durumda bana kalırsa.
Ancak gelin görün ki, böyle bir çağda ve ülkelerin birinde halkın büyük bir çoğunluğunun kendisini özgür iradeleriyle başa getirdiği bir devlet idarecisi, kendini tüm dünya liderlerinin, krallarının ve hatta peygamberlerin üstünde görmekle kalmıyor, evrene doğaya bilime ve varoluş yasasına bile kafa tutuyor!
Çok genç yaşlarda savunmaya başladığım şeylerden birisi de; bir ülke sürekli kötü idarecilerin elinde savrulup gidiyorsa eğer, bu deli rüzgarların bu amansız fırtınaların sorumlusu, akıl ve ruh sağlığını yitirmiş acınası bir toplumun eseridir!
Böyle bir gidişata hala dur! diyemeyen, hata ve suçlarını göremeyen toplumların sonu ise en büyük yıkım olacaktır kuşku yok ki.
Ey idareci!
Önce din dil ırk mezhep gözetmeksizin herkesi kucakladın sonra da kalktın hepsini düşman ilan ettin.
Etrafta bir dost ülke bırakmadın. Ülkeye girecek yatırımlara ket vurdun. Ülkeyi bile bile hedef gösterdin.
Şehit sayısını “kelle” hesabıyla yaptın.
Benim polisim benim savcım benim askerim dedin. Ardından hepsini ölüme ya da sürgüne yolladın.
Maden ocaklarında yaşamını yitirenlerin yaşamları pahasına çıkardıkları kömürleri bu kara kalpli insanlara dağıttın. Ölümülerinden kaderi sorumlu tuttun.
Çocuksuz kadınları yarım kadın ilan etinin. Sonra da onların verdiği oylarla saraylarda oturdun, çoluk çocuğunla dünyanın en şaşalı en görkemli hayatını yaşadın/yaşıyorsun.
Ey Almanya! diye başladın ya sen.
Ben de ; Ey düzenbaz sahtekar namussuz taş kafalı çirkin ruhlu İflah olmaz toplum! Hala’ popo kıılna kurban olmayı’ sürdürecekmisin? Balık baştan kokar diyorsunuz hep bir ağızdan. O kokmuş balıkları başa getiren de sizlersiniz bu balık sürüsüne dahil olup hep birlikte kokuşmayı seçen de yine sizlersiniz. Merak etmeyin bu ülkede terör asla bitmez! Suriyeliler pusuda.
Kesilen zeytin ağaçlarına bile sevindiniz, bunların altından altın çıkacak refaha ereceğiz diye. Yapılan metroların tünellerin altından çıkan tarihi eserler nereye gitti dersiniz? Koskoca Osmanlı imparatorluğu, sırasıyla Cumhuriyet ve ilkeleri nerelere gittiyse onlar da kayıplara karıştı.
Yazık yazık ki; hanidir bölge bölge, semt semt satılmış, vatan şehitlerinin kanlarıyla sulanmış, üstüne ölümsüz destanlar yazılmış, nice ilim irfan sahibi insanlar yetiştirmiş, bu günlerin geleceğini taa o günlerden görmüş dev fidanların boşu boşuna elimizden kayıp gitmesi yüreğimi dağlamakla kalmıyor, bu günleri yaşamamıza neden olan o iğrenç güruha ölümlerin en acımasızını diliyorum!
Oysa sen hala: beddua etmek caiz değlidir.
Namaz kılmamak en büyük günahtır.
Aleviler Ataisler Sosyalistler yabancı ülke insanları bizden değildir.
Yardım severlik en büyük ibadettir.
Ve bayram tatilinde nereye gidelim? sorusuyla gününü gün ederken, beş para etmez biri olduğunu anlamadan çekip gideceksin ey şaşkın yolcu!
-