10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1153
Okunma

Yanlış okumuyorsunuz. Sitemizin artık bir kebapçısı var.
Yukarıdaki resmi tanıyanlar anlamışlar ve hemen ‘’Aaaaa Eray bu’’ Demişlerdir.
Evet dostlar yanılmıyorsunuz. Sitemizin noktasız, virgülsüz şair ve yazarı Eray Özgör Sarıkaya artık şairlik ve yazarlık hayatını evindeki masasının başında değil, patroniçesi olduğu bir kebap salonundan sürdürecek.
Şimdi Eray Hanım bana ‘’ Sami Hocam ben bir kebapçı dükkanı açtım. ‘’ Der de ben bunu ele alıp ballandıra ballandıra bir mizah yazısına döndürmem mi? Döndürürüm elbette. Lakin önce bilmeyen arkadaşlara bu dükkanın nerede olduğunu açıklayayayım.
Efendim, bu kebapçı dükkanı ben ona her ne kadar kebapçı desem de Eray arkadaşımızın nazarında ‘’ Piknik ‘’
İşte bu ‘’ Piknik ‘’ Ankara’da.
Ben Ankara doğumlu olduğum halde hiç bilmem Ankara’yı. Ostim denen bir yerdeymiş. Yani Ankara’nın sanayisinde. Dükkanın adı : Kısa bir süre sonra ‘’Malp Piknik’’ olacak.
Malp ne peki?
Malp’in ne olduğunu açıklamadan önce dükkanın eski adı neymiş onu söyleyeyim çünkü oldukça ilginç. Dükkanın eski adı ‘’Aslı Piknik’’ miş. Neden ilginç peki bu ad? İlginç çünkü Aslı, Eray arkadaşımızın büyük kızının adı. Dükkanın adını değiştirmese diğer çocuklar ‘’Demek en çok Aslı ablamızı seviyorsun. Dükkana onun adını verdin’’ Diye annelerinin başını etini yiyecek. O bakımdan değişecek adı.
Peki Malp ne alaka?
Efendim Malp de Miraç Alp den kaynaklanıyor. Miraç’ın M si ile Alp’in tamamı.
Miraç Alp kim peki? O da Eray Hanımın ilk ve şimdilik tek torunu. Aslı’nın oğlu. Yani annesinin adı silinecek, oğlunun adı yazılacak tabelaya.
Dükkan şu anda hâlâ ‘’ Aslı Piknik’’ olarak faaliyette ama bir aya kadar tabela değişecek.
Adres:
1243.sk (eski 50. Sk) No 40/D Ostim/ Ankara
Alo paket: 386 07 70
Menu: İnegol köfte. döner, Adana kebap, tavuk, külbastı, tavuk et, şiş kanat, tavuk pirzola, sucuk ekmek
Sabah: Çorba, poaça, çay, kaşarlı bazlama.
Edebiyat Defteri Sitesi üyelerine indirim var.
Tabii ki ‘’Agaya beleş’’ ( Yani bana ) desem de o konudan kesin emin değilim. Eray bu. ‘’Beleş’’ De diyebilir. ‘’Aganın eli tutulmaz, at gönlünden ne koparsa’’Deyip bana üç dört misli hesap da kaktırabilir. ))))
Evet,reklamlar bitti. Şimdi Mondi ile dizi keyfi başlıyor.
Yok…Mondiyi unutun. O da nereden çıktı yahu? Mondi yok. Malp var. Malp ile dizi keyfi başlıyor.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sabah sabah tabelasında ‘’Aslı Piknik ‘’ Yazan dükkanın önünde tombulca bir teyze gören sanayi esnafı bayağı şaşırmıştı. Hele hele de bu tombul teyze , pardon balık eti diyelim. Evet bu balık eti…Hay Allah’ım böyle bir balık da yok ki.
Neyse…Baştan alıyoruz.
Sabah sabah biraz toparlakça bir teyzenin dükkanın önüne geldiğini gören sanayi esnafı şaşırmıştı. Çünkü dünyanın en aç kadını bile bu saatte yemek yemeye gelmezdi bu dükkana. Hele bir de bu toparlakça teyze ‘’ Bismillahirrahmanirrahim, Yallah cinler kış kış’’ Diyerek dükkanı açınca iyice şaşırmışlardı. Sanayinin göbeğinde bir kebapçı dükkanının patroniçesiydi besbelli ve sanayide pek de alışık olmadıkları bir durumdu bu.
Bir kaç esnaf ‘’ Günaydın hanımefendi. Sanırım dükkanın yeni sahibi sizsiniz. Hayırlı uğurlu olsun.’’ Dediler. Yaşlı ve yuvarlakça olan teyze de aynı nezaketle cevap verdi: ‘’ Semtimiz çayırlı, dükkanımız hayırlı olur inşallah’’
Çarşı esnafı şaşırmıştı bu cevaba. ‘’ Kadın az kafadan galiba’’ Dediler içlerinden. Ama içlerinden biri olayı anlamıştı.
-Oooo. Hem güzel, hem patroniçe, hem de şairsiniz demek ki?
Çarşı esnafı içlerinden ‘’ Ah Halim usta ah. Kaç defa değiştir o gözlüğü dedik ama dinlemiyorsun ki’’ Diye düşünürken teyze yine nezaketle cevap verdi.
- Hem şiir yazarım, hem de yaparım kariyer.
Yaparım köfteyi, hem erkek yer hem karı yer.
Halim Usta elleri kızarıncaya kadar alkışladı.
-Bravooo. Bravoooo. Bu dükkanda demek ki sadece köfteye değil. Şiire de doyacağız.
Patroniçe cevap verdi.
- Rabbim nasip eylerse doyacaksınız güfteye.
Şimdi müsaadenizle ben başlayayım köfteye.
Çarşı esnafı ‘’ Kafadan mafadan ama baya neşeli bir hanım. Sevdik bunu.’’ Diye düşünerek dükkan hakkında fikir vermeye başladılar.
- Ablacığım ! Burada tutunmak istiyorsan çeşidin bol olmalı. Mesela sabahları çorba çıkarsan çok iyi olur.
Abla dedikleri yaşlı hatun cevap verdi:
- Elbette tek bir çeşitle dolmaz heybemiz, torbamız.
Her sabah huzurlarınızda olacak mercimek çorbamız..
Dükkana geldiğinde çeşit az diye sakın mızlama.
Her sabah mutlaka çıkaracağım kaşarlı bazlama.
Daha neler neler görüp diyeceksiniz vay anam vay.
İstemez misiniz bazlamanın yanında nefis bir semaver çay?
Paket servisimisizi de yükleyeyeceğim bir yiğit boğaça.
Her sabah mutlaka olacak dükkanda sıcak sıcak poğaça..
Aman sakın başka yerlerde söndürmeyin feneri.
Beklerken burada sizi nefis tavuk döneri.
Sarımsaklar Taşköprü’den, Yoğurdumuz Kangal’dan.
Lezzeti sunacağım ben sizlere mangaldan.
Hem ucuz hem lezzetli olacak Adana şişiniz.
Ziyafet neymiş görecek hem damak hem dişiniz.
Tıka basa doyurmaktır ablanızın tek kastı.
Öğlen mutlaka beklerim, gelin yiyin külbastı.
Mutlaka bekliyorum, gelin görün sanatı.
Bakın hiç yediniz mi böyle tavuk kanatı.
Gelin, mutlaka gelin, hem de çoluk çocukla.
Mideniz bayram etsin bizim mangal sucukla.
İsterim mutlaka olsun bu sofraya hayran bol.
Salata bol, ezme bol, su pet şişe, ayran bol.
Gelin şimdi ey kardeşler, geçin şöyle sıraya.
İçin sıcak çorbanızı dua edin Eray’a.
Çarşı esnafının ‘’Yaşaaa, var ooool’’ Nidaları ve alkışları ile dükkan açıldı. Bu hem şair hem dükkan sahibi hem de Halim Usta’ya göre güzel olan patroniçeyi sevmişlerdi. Yıllardır çarşıya böyle çatlak bir teyze gelmemişti. Bundan sonra artık çarşı o eski monoton ve kasvetli çarşı olmayacaktı. Çünkü gözlerinden zeka fışkıran bu hatun mutlaka yeni bazı fikirler daha üretecek ve her gün yeni bir sürprizle karşılarına çıkacaktı. Nitekim onlar sıcak çorbalarını içerken Eray Hanım , Edebiyat Defterinden arkadaşı olan Sami Hocayı aradı.
Sami hoca sabah sabah çalan telefonunu öfkeyle eline aldı.Daha ‘’ Ben Sami. Sabaha sabah çaldırma dedik di mi? Canın çıksın e mi?’’ Bile diyemeden Eray Hanım hemen atıldı.
-Sami Hocam. Çok heyecanlıyım. Çok mutluyum. Sana bir müjdem var.
-Müjde Ar mı? Buyurun Müjde Hanım. Emrinizdeyim. Öl deyin öleyim.
-Geber inşallah e mi? Ne Müjde Ar’ı yahu.
-Sen Müjde Ar değil misin ?
-Değilim elbette.
-Madem Müjde Ar değilsin. Bu saatte ne diye arıyorsun kardeşim?
-Yahu tanımadın mı beni?
-Kahvaltımı yapıp üzerine bir sigara yakmadan babamı bile tanımam. Kimsin sen?
-Yahu ben Eray. Edebiyat Defterinden.
-Kardeşim ! defter lazımsa kırtasiyeciye git. Beni niçin arıyorsun?
-Hocam ben Eray, Eray…Eray Özgör Sarıkaya.
-Haaaa tamam hatırladım. Hayırdır?
-Hocam ben dükkan açtım.
-Dükkan mı? Ne dükkanı?
-Piknik türü desem anlamayacaksın. Kısaca kebapçı diyeyim. Nasıl. İyi etmiş miyim sence?
Sami hoca kara kara düşündü. Eray Hanım ve kebapçı dükkanı…Kebapçı dükkanı ve Eray Hanım…Ateşle barut.
-Şeyyy …Sen diyet yapmıyor muydun?
-Evet de ne alaka?
-Kebapçı dükkanı ve diyet? Biraz zor olmayacak mı?
-Zor olacak elbette ama bilirsin ben zor işleri severim.
-E o zaman hayırlı uğurlu olsun.
-Hocam senden fikir alacaktım. Bu dükkanı daha cazip hale getirmek için ne yapabilirim sence?
Sami Hoca içinden ‘’Tam da adamına sordun. En az on işi batırmış ben nereden bilebilirim ki’’ Diye düşünse de bir şeyler demesi gerekiyordu yine de.
-Bence çeşidi bol tut.
-O tamam Hocam.
-Dükkanın her zaman temiz ve bakımlı olsun.
-Hocam o da tamam. Senden daha orijinal fikirler bekliyorum.
-Reklam yap bol bol, Reklama harcayacağın paraya acıma.
-Of be hocam. Onlar zaten oluyor. Mesele dükkana müşteri çekmek.
Sami Hoca başladı düşünmeye. İstanbul’da kendi oturduğu evin hemen yakınında bir restoran vardı. Restoran Cuma ve Cumartesi akşamları tıklım tıklım doluyken diğer günler hep sinek avlıyordu. Cuma ve Cumartesi günleri akşamları dolmasının sebebi ise canlı müzik yapmasıydı.
- Bak ne diyeceğim. Bence canlı müzik yap. Yani öyle müzik setinden filan değil. Canlı canlı müzik olsun.
-İşe yarar mı sence?
-Yaramaz mı? Elbet yarar. Mesela müzisyen ‘’ Manda Yuva yapmış söğüt dalına’’ Türküsünü okuyor. Ne olacak? Vatandaş gaza gelecek, başlayacak manda gibi yemeye.
-Ay vallahi fena fikir değil.
-Mesela müzisyen ‘’Et aldım dirhem ile’’ Türküsünü okuyor. Vatandaş gaza gelip etleri lüp lüp yutacak.
-Yutar mı dersin?
-Yutar yutar…Mesela ‘’ Kuru fasulye yedi buçuk lira’’ Vatandaş bakacak kuru fasülye yok. Dayanacak kebaba mecburen. Olmadı kuru fasülye de koyarsın dükkana.
-Ay harika valla. İyi ki sana sordum.
-Silifkenin yoğurdu mesela? Vatandaş sadece yoğurt yiyecek değil ya. ‘’Hazır dükkana girmişim, şuradan bir buçuk acılı Adana söyleyim’’ demez mi?
-Der valla.
-Ya da ‘’Tamburam rebab oldu, ciğerim kebap oldu’’? Vatandaşta kebap yeme dürtüsü oluşturmaz mı?
-Kesin oluşturur.
-Yaaa. Buna akıl derler işte.
-Hocam ! Tambura dedin de. Onun yerine ud olsa olur mu?
-Ud mu? O da nereden geldi aklına.
-Aşk olsun hocam. Unuttun mu? Ben ud çalıyorum ya.
-Derhal unut udu.
-Ama hocam tasarruf. Yani dışarıdan bir müzisyen tutacağıma kendim çalıp kendim söylesem?
-Sakın…Gelen müşteriyi de kaçırırsın.
-Yok yok. Ben bunu bir denemeliyim.
-Hay dilimi eşek arıları soksun. Nerden aklına getirdim şimdi?
-Çok teşekkür ederim hocam. Harika bir fikir verdin bana. Kebap var, şiir var, canlı canlı müzik var. Bu dükkan iş yapar hocam.
Evet, dükkan açıldı. Kebap var, şiir var. Canlı müzik de her an olabilir.
Şimdi yapılacak tek şey kalıyor: Özellikle site sakini ve Ankara’da yaşayan dostların sitemizin kebapçısına uğrayarak öncelikle bir ‘’Hayırlı uğurlu olsun’’ Demeleri ve tabii ki bir şeyler yemeleri.
Eray Hanım sizleri bekliyor. Benden duyurması.