4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
921
Okunma
Yazının ilk bölümünde çatışmanın taraflarını birey ve kurum olmak üzere ortaya koymaya çalıştım. Bahsi geçen husumetin kökleri insanlığın yerleşik hayata geçmeye başladığı dönemlere dayanmaktadır. Zaman içinde evrilip bugünkü halini almıştır. Bunu biraz açmak adına, sözlük anlamıyla iktidar kavramının kendini gerçekleştirme ve dayatma biçiminden söz etmek gerek.
Erk, doğası gereği temerküz etme eğilimindedir. İktidarın ontolojik çözümlemesi buna işaret eder. Kısa bir örnekle açıklamak adına; iki eşit gücün var olduğu bir alanda “güçlü” den bahsetmek mümkün değildir. “Güçlü” kavramı ancak ve ancak görece daha az güçlü olanların varlığıyla anlam kazanır. Bu bakımdan büyük imparatorluklar, yiğit ordular ve kahraman milletler tarih çizgisi üzerinde, iktidar ve güç hammaddesinin muadillerine nazaran bir nebze daha fazla yoğunlaşmış formlarıdırlar. Bu yönleriyle ele alınmaları gerekir.
Konumuza dönecek olursak; Yazının ikinci bölümünde birey ve kurumdan konuşmaya bu iki hasım arasındaki tek yönlü geçişkenliğe bir miktar ışık tutarak devam etmeye çalışacağım. Geçişkenliğin tek yönlü olmasının sebebi, bireyden kuruma yönelik bir hareketin mümkün fakat aksi yönlü bir dönüşümün doğa kanunları gereği imkansız olmasıdır.
Caravaggio karşımıza işte tam bu bağlamda çıkar.
Şöyle ki...
Bütün semavi dinlerin bir şekilde referans verdiği Davut ve Golyat hikayesi günümüze değin birçok büyük ressam tarafından yorumlanmıştır. Kimileri olayın İncil’de nakledilen formuna birebir bağlı kalmış, en azından kalmaya çalışmış, kimileri ise kendilerine has dokunuşlarıyla adeta hikayeyi yeniden yazmışlardır.
Rivayet olunur ki, Caravaggio “David with the head of Goliath” eserini dönemin Roma’sında işlediği bir cinayetten dolayı kendisine verilen cezanın affedilmesi için resmetmiştir. Kilise, yani Kardinal, Caravaggio’nun başına ödül koymuş ve kafasını kendisine getirenin ödüllendirileceğini vaadetmiştir. Genel kanı, ressamın, kendisine gerçek hayatta biçilen cezayı tuval üstünde yine kendi eliyle infaz ederek bağışlanmayı umduğu yönündedir.
Eserin resmedildiği dönemde ressamın içinde bulunduğu durum kısaca bu şekilde özetlenebilir.
Konumuzla olan ilişkisi ise bununla sınırlı değil.
Sanat tarihçilerine ve analistlerine göre Caravaggio’nun yorumunda, belki de insanlık tarihinde ilk defa, hem Davut hem de Golyat ressamın kendi suretiyle çıkar karşımıza. Davut’un elinde tuttuğu kafa da, kafayı elinde tutan Davut da ressamın ta kendisidir. Bir tarafta genç, masum ve neredeyse çelimsiz Caravaggio, diğer tarafta ise yaşlı Caravaggio’nun cesim, soğuk ve korkunç kafası. Davut’un sağ elinde hasmının kesik kafasına yönelmiş duran kılıcın (ki Golyat’ın kendi kılıcıdır bu) üzerinde “H-AS OS” harfleri kazılıdır ve Latince bir deyiş olan “Humilitas occidit superbiam” kısaltması olduğuna inanılır. Tevazu gururu öldürür...
Bütün bunlar arka planı olmayan, karanlık bir sahnede gerçekleşir. Yani insanın kendi iç dünyasında.
Caravaggio kanımca, Davut’un elinde tuttuğu kılıca iliştirdiği bu cümleyle insanlık belleğinden bir kavramı silmek istemektedir. Bu kavram en yalın haliyle “daha” kavramıdır.
Uzun hikaye... başka bir yazıda detaylı bir şekilde ele alınması gereken bir konu “daha”.
“Daha” kavramı insanlığın yerleşik hayata geçmeye başladığı dönemlerden gelir ve yanında adaletsizlik, eşitsizlik, güç gibi bir çok kavramı getirir. “daha” da dahil olmak üzere bu kavramlar tabi ki doğada serbest halde bulunan kavramlardır fakat sosyal yansımaları doğal formlarının aksine kendilerini zaman içerisinde düzeltme refleksinden yoksundur.
Birey kurum çatışmasına dönecek olursak; günümüz ticari kurumları hissedarlarının getirilerini maksimize etme ana fikri etrafında şekillenmektedir. Teori bunu vahyeder alttan alta... maksimize etme kavramını biraz kurcalarsak perde arkasında eski dostumuz “daha”nın saklandığını rahatlıkla görebiliriz.
Kurumların günün sonunda bu kurumların iplerini elinde tutan “birey”lere hizmet ettiğini unutmamak gerekir. Ve kurumlarla muhatap olan gerçek bireylerin (hadi gönlünüz olsun fakirlerin) var güçleriyle bu kurum perdesinin arkasına geçmeye çalıştıkları gerçeği göz ardı edilmemelidir. Mevcut düzenin devamlılığı ancak bu şekilde mümkündür.
Buraya biraz kafa yormalı...
Aksini iddia etmek mümkün, ancak bana kalırsa Caravaggio’nun genç Davut’u, yaşlı hasmının başını işlediği cinayetten duyduğu pişmanlığı gidermek adına değil, bilakis Schopenhauer’ın tüccarına dönüştüğü için kesmektedir.
Şimdilik bu kadar.
Devamı belki gelir...