- 818 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BEKÇİ MUSTAFA AĞABEY
Muhtemelen yetmiş yıllık bir ömrün inişli çıkışlı enstantanelerini iliklerine kadar tatmış bir çilekeş… En son babamın taziyesinde karşılaşmış ve usul sofrasına oturmuştu. Konuşmasında babamla geçen yıllarına ait birikimlerini kendine özgü cümlelerle kısa da olsa ifade etmiş ve arkadaşının üzüntüsünü içinde taşıdığını baktığım gözlerinde hissettirmişti. Dünyaya iltica eden her nefsin ölümü bir gün tadacağını biliyoruz ama ya hazırlık aşaması ne durumda işte O kişi ile Allah arasında olan bir durumdur. Kimin ameli hayırlı kimin ki nasıl bunlar yarın divan kurulunca hepsi karşılığını görecektir.
Mustafa Ağabeyi severdim gerçekten. Elinden her iş gelirdi. Bizim evin havlu duvarını çektiğini hatırlıyorum. İzine ayrıldığı zamanlarında da babam söylerdi. Kepez de araştırma yapan bir ekipte çalışırmış. Bir ara Kulu ’da petrolle ilgili çalışmalar yapıldı. Galiba o şirketin kablo işleriyle ilgili taşıması vs gibi, ayrıldığı bir aylık izninde bile ekonomik düşünüp değerlendirerek en azından borçlarına yetmenin belki de hesapları içerisindeydi.
Sık sık Ahmet’ten bahsederdi. Oğlundan. Onunla övünmeyi severdi. Çünkü oğlu Doktordu. Hem de Uzman Dr. Bir baba için övünç kaynağı değil mi, Kulu gibi bir yerde bir babanın doktor oğlu olması. Mustafa Ağabey çileli bir hayatın çile bekçisiydi. Kolay değil Kulu gibi bir muhitte Bekçilik yapmak. İyi bilirim sıkıntılarını, acılarını gerginliklerini, hata döktüğümüz gözyaşlarını. İnsanı çileden çıkarır bu mesleğin sıkıntıları. Ama her şeye rağmen bunca yıl boyunca çoluk çocuk aç sefil kalmasın ele güne muhtaç olmasın diye, amirlerinden polislere kadar, sade vatandaşından çoluk çocuğuna dek herkesle uyumlu kalmaya mecbur hissettiler kendilerini,
Onların bir ruh dünyası vardı. Belki kimselere anlatamadılar iyice kendilerini, ama onlar hayatın ızdırabını hele de kış günleri çok iyi anlıyorlardı. Kendilerini anlatamadılar demiştim, çünkü onlar halkın gözünde bir bekçiydi. Ne de olsa basit bir bekçi. Belki de bunu hissettikleri için zaman zaman sert davrandılar, ama insan olarak yüreklerinden bir şey kaybetmediler. Çünkü babamdan biliyorum çektikleri çileleri. Mahkemeleri hiç eksik olmazdı. Mustafa Ağabeyin duruşmada bir gün heyecandan “Hakim Bey” “Gül tekin Bey” gibi sarf ettiği sözleri söyler dururdu. En çok da bazı Nöbetçi Polislerin kendileriyle didiştiklerini hakkında babamın tabiriyle”lapır”tuttuklarını ve komisere şikayet edildiklerini söyler, bizlerde evde babama bir şey olacak, onu görevden alacaklar korkusuyla kendi kabuğumuza çekilir, Allaha dua etmekten başka çare bulamazdık.
Evet, onlar çileli bir mesleğin çilekeş mensupları olarak hatalarıyla sevaplarıyla bir ömrün bekçiliğini yaptılar/yapmaya çalıştılar. Huzuru mahşerde hesap gününde herkes yaptıklarının karşılığını alacaklardır. Bütün bu katlanmalar, bu yaşadıkları stresli hayat onları yedi bitirdi. Şundan biliyorum ki bilhassa Uzun Kış günlerindeki yaşadıkları olumsuzlukların onların meslek hastalığıyla ilgili bir sıkıntıya düşmelerine davetiye olmuştur.
Mahallemizde Rahmetli Hasan Emmim, Komşumuz Nörü Amca, Cücelinin Ahmet Abi, Fizzovun Ömer rahmetli, Şen neşeli halinden hiçbir kaybetmeyen Rahmetli Çavuş Abi, Bekçi Emin, Fevzi Taner, Rahmetli Ahmet Atçeken ve daha niceleri. Hepsi bu mesleğin çilesini kendine katlamış mesleği kendilerine ömür törpüsü olmuş nadide insanlardı. Rabbine kavuşanları rahmetle anarken kalanlara uzun ömürler diliyorum. Onlar bu çileli hayatın alın çizgilerini/ kalın çizgilerini, insan olabilmenin ve insan olarak kalabilmenin ağır yükünü taşıyabilme adına belki siz okurlarında bir anısını onlarla yaşayan biri olarak içinizde paylaşımları taşırken varsa haklarınız şayet helal etme tavsiyesiyle sizlerden istirham eder, şayet üzüldüğünüz bir durum olduysa da ben kendi adıma başta babam olmak üzere herkesten bu müteveffalar adına özürlerimin kabulünü sunarım. Çizgiler demiştik ya, yukarıda çizgiler. Ve İşte o çizgilerin bize hatırlattıkları…
Alında biriken çizgiler…
Örtüşüyor mu Hakkın çizgileriyle!
Kendini bir teftiş et yaslan arkaya…
Dostum,
Yolculuk, Nereye?
Yıllar yaşlanıyor bak
Toprağın altında da bayramın olacak mı?
Yoksa
Paslandı mı Ayna!
Özenirsin güvercinlere bel ki
Kanat çırpıp gidişlerine
Oysa içimizde her an
Gönül Sultanına yolcuyuz
Sevincimizi gözyaşımızla ıslatır
Ve selamlaşırız…
Soğuk dünyanın sahte gülüşleri kandırmasın bizleri
Gerçek zenginliğin
Allah’a yakın olmak olduğunu biliriz.
Kalp gözün açık olsun ki
Aldanma!
Zenginlik/para/Makam/Şöhret/Kadın
Hepsi… Hepsi… Hepsi gelip geçici…
Kalbinin sarayında şükrün secden olsun.
Gurur ve kibir bizden ırak
Olsun ki; insanı bitirir.
Nefsin, Hakka yakın
Olsun, Hakkına daim razı.
Rabbine yakın olan, gerçek zengindir.
Sen dindar olanına yönel, Dengindir.
Mumunu kendin biriktir ki, ferasetin olsun.
Özlem, sevdanın çarşısında kanat çırparak
Burak hızıyla yol almaktır.
Kelebekler nasıl sevdasıyla dönerse
Gönlümüz dolunay gibi parlak
Ziyâmız güneşe kol kanat olsun.
Çünkü kalbi aydınlatan nurdur.
Yolumuz çizgimiz ufkumuz hep O’nunla olsun.
Ama unutmayalım ki;
Dünya da kaldığımız her anımızda
Varlığımızın gayesi:
Hayat sofrasında adam kalabilmektir.
Andımız olsun.
yusuf erdoğan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.