Hüma Efkan
1014 şiiri ve 110 yazısı kayıtlı Takip Et

CENNET VE CEHENNEM KELİMELERİNİN KÖKENİ



CENNET VE CEHENNEM KELİMELERİNİN KÖKENİ
CENNET VE CEHENNEM AHİRET DEDİĞİMİZ YERDE Mİ, YOKSA DÜNYADA MI?
Her vesilede biz insanları, Tanrının gazabı CEHENNEM’le korkuttukları ve ya mükafatı olarak gördükleri CENNET adlarının ya da kelimelerinin nereden geldiğini hiç merak ettiniz mi? Bilmiyorum.
Ama ben bu konuda oldukça kafa yordum. Birçok kaynağa başvurdum. Ne hikmetse özellikle İslam aleminin mükafat olarak, umudunu bağladığı CENNET ya da ceza olarak gördükleri CEHENNEM kelime kökenleri konusunda Kuran dışında yok denecek kadar az kaynak gördüm.
Kuran’da ise, CENNET ve CEHENNEM diye tanımlanan yerlerin diğer boyutta, yani ölüm sonrası bilinmez bir bir boyutta olmadığına şahit oldum.
Bu ayetlerden birisi, “Zuhruf Suresi 77. Ayettir ki, Burada bile CENNET ve ya CEHENNEM kelime kökeninin ne olduğu konusunda bize gerçekçi bilgi vermemekte ve detaylı bir tanım yapılmamaktadır.
Diğer kaynaklarda yaptığım araştırma neticesinde, özellikle CEHENNEM kelimesinin kökeninin nereden geldiğini okuduğumda şaşırıp kalmıştım! Asıl "GE-HİNNOM" kelimelerinden türemiş olan CEHENNEM’in ne olduğuna gelin birlikte göz atalım.
CEHENNEM= “GE- HİNNOM”
Ge- Hinnom sözcüğü bilenler için mutlaka bir bölge adını çağrıştırmıştır. Bilmeyenler için se, hemen buradan açıklamasını yapacağım.
Hinnom Vadisi, CEHENNEM sözcüğü İbranicedeki “GE- HİNNOM” sözcüğünden gelir. “GE” sözcüğünün tek başına anlamı “VADİ” dir. “HİNNOM” sözcüğü ise; İsrail’de bir yerin adıdır. Yani isimdir.
“HİNNOM vadisinin bulunduğu yer ise, coğrafi olarak tam Küdüs’ün Güney ve Güney batısında bulunmaktadır.
“HİNNOM” vadisi eskiden İsrail krallığı döneminde o bölgede yaşayan insanlar çocuklarını Molek (Zuhruf 77’de anılan Malik) adı verilen bir puta kurban olarak sundukları yerdir! İsrail Krallığı’nda bazı insanlar kendi çocuklarını canlı olarak bu putun ortasında yakılmış olan ateşe atarlardı.
Daha sonraları bu yer, büyüyen ve genişleyen şehrin çöplüğü olarak kullanılmaya başlandı; şehrin bütün pisliğinin yanı sıra o günlerde bazı hastalıklar sebebiyle ölmüş olan hayvanların cesetlerini dahi toplanıldığı bir atık toplama merkezi haline geldi. Çöplerin ve diğer atıkların burada toplanmasıyla çevreye inanılmaz boyutta koku ve gaz yayılmaya başlamıştı. Rahatsız edici bu durumdan kurtulmak için o yıllarda tek çözüm vardı; o da bu vadide dağ gibi birikmiş olan çöplüğü yakmak. Ki öyle de yaptılar. İnsanlar bu çöplüğün yığılmasını önlemek için ateş vererek yakıyor ve peryodik aralıklarla da kükürt atarak ateşin devamını sağlıyorlardı.
Daha sonraları ise, burası insanların canlı canlı ateşe atılarak putlara kurban edilip yakıldığı bir yer olmaktan çıkmış, sadece mezara gömülmeğe değerleri olmayan sıradan kişilerin cesetlerinin atılıp yakıldığı yer olarak kullanıldı.
İsa’nın dahi “GE-HİNNOM” sözcüğünü kullandığı dönemde de Hinnom vadisi bu amaçla kullanılan bir yer olmaya devam etmişti. Ama günümüzde CEHENNEM vadisi “GE-HİNNOM; bugün geçmişin izlerinden kurtularak yeşile bürünmüş adeta CENNETi andırmaktadır.
“Zuhruf 77. Onlar CEHENNEM “GE-HİNNOM” bekçisine; “Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün.” Diye seslenirler. Mâlik’te; “ Siz böylece kalacaksınız.” Der.
CENNET ,“CENNEH” ya da “CİNNET” olarak bildiğimiz kelime ise, Pek açıklanamayan ve ya karşılığı bulunamayan hayal ötesi bir mekân bir diyar anlamına gelmektedir. Kur’an’da ise, CENNET kelimesi çoğunlukla, Bahçe ve “Ahret’te ki mükâfat yurdu” anlamında kullanılmıştır. Buradan hareketle Türkiye de doğan Fırat ve Dicle nehirlerinin önce Suriye ve sonra da Irak coğrafyasında birleşerek Şatt’ül-Arab’ı oluştururduğunu biliyoruz.
Fırat kelimesine baktığımızda ise; Arapçada tasasızlık, rahatlık anlamına gelen "Ferahat" kelimesinden türemiştir. Yani O coğrafyada CEHENNEM “GE-HİNNOM” Küdüs’ün Güney ve Güney batısı olarak kabul edilirken, CENNET yine aynı coğrafyada Fırat ve Dicle havzasındaki yeşil ve verimli topraklar şarıl şarıl suların aktığı yer olarak tanımlanmıştır. Ki Fırat ve Dicle havzasında yaşayan insanların gerçekten de o günün şartlarında tasasız, rahat suyuyla, meyvesiyle insanların hayallerinin ötesinde olan bir cazibe merkeziydi. Ve ayrıca CENNET kelimesi Arapça’da bahçe, mesken, bölge, diyar, ülke ya da yurt gibi anlamlara gelir. bu bölgeye de bu yüzden CENNET diyorlardı.
Kuran-ı Kerime baktığımızda da tıpkı CEHENNEM kelimesinde olduğu gibi CENNET kelimesini de bazı ayetlerde görmek mümkündür. Ve daha da ilginç olanı hep ve genelde Arap coğrafyasını tasvir etmekte iç kesimlere doğru hurmadan bahsetmekte Akdeniz kıyılarına doğru zeytinden bahsetmekte Fırat ve Dicle havzasına gelince ekinlerden bağlardan bahçelerden bahsetmektedir. “Kehf Suresi 32, 33, 34,35 ve 36.Ayetler konuyla alakalıdır”
Adem Peygamberin yerleştiği CENNET dahi, dünyada bir bahçedir. Bakara Suresi 35 ve 36.Ayetler
Konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum Çünkü ne kadar detaya girersem o kadar işin içinden çıkılmaz bir hal alacağını ve çeşitli itam ve sorularla karşı karşıya kalacağım.
Sadece şunu söylemekte yarar görüyorum:
“CENNET VE CEHENNEM KELİMESİ YA DA OLGUSU KESİN VE KESİN YAŞADIĞIMIZ BU DÜNYA İÇİN KULLANILMIŞTIR.” Her ikisine de verdiğim örnekler ve kaynaklar gerçeği öğrenmek için referans olacaktır!
GERİSİ SİZE KALMIŞTIR YAŞADIĞINIZ BU DÜNYAYI VE YA YAŞADIĞINIZ BÖLGELERİ İSTER KUDÜS BÖLGESİNDEKİ “GE-HİNNOM VADİSİ GİBİ KÜKÜRT DÖKER YAKARSINIZ. İSTER FIRAT VE DİCLE HAVZASINDAKİ GİBİ HAYAL ÖTESİ BAĞ VE BAHÇELER YARATIRSINIZ. AMA SİZ İNSANLAR O KADAR ZAVALLISINIZ Kİ YARATILMIŞ OLAN CENNETİ BİLE CEHENNEME ÇEVİRİYORSUNUZ.

Efkan ÖTGÜN.

Beğen

Hüma Efkan
Kayıt Tarihi:16 Aralık 2015 Çarşamba 11:05:30

CENNET VE CEHENNEM KELİMELERİNİN KÖKENİ YAZISI'NA YORUM YAP
"CENNET VE CEHENNEM KELİMELERİNİN KÖKENİ" başlıklı yazı ile ilgili
düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.


YORUMLAR
Kederli
16 Aralık 2015 Çarşamba 21:53:36
Mükemmel diyebileceğim anlamlı ve son derece bilgilendirici bir makale.
Yazarı yürekten kutluyorum.

Efendim; yaşam ötesinden şimdiye değin, -dine bağlı olmaksızın tarafsız bakış açısından- hiçbir sabit kaynak, belge ve delil bulunmadığına göre, herhangi bir fikir yürütmek kolay olmasa gerek.

Her ne kadar da,Kuran başta olmak üzere diğer kutsal kitaplar cennet ve cehennemi zikretmiş olsa bile, bu verilere sadece ''inanmakla'' yetiniriz. Bilgi ve bilmek babında hiçbir duyum sahibi değiliz.
Dolayısıyla; her iki kavramı, sizin de açık biçimde zikrettiğiniz gibi, ancak dünyasal veriler, sabit kaynaklar ve bilgiler dahilinde tasavvur etmemiz mümkün.

Dünyanın sonu esasında tanıdığımız ''kıyametin'' ne zaman ve nasıl kopacağını, uzayın, milyarlaca yıl sonra nasıl bir değişime uğrayacını ne bilim adamları saptayabilir ne de kutsal kitaplarda bu konuda bilimsel herhangi bir veri ve açıklama mevcuttur.

Fakat şu sabit ki; insan ölmekle bedenen yok olmayacak, toprağa karışıp yeni canlıların beslenmesine verimli mineral halinde ''kıyamete'' ve kanaatimce daha da ötesine, hatta ve hatta milyralarca yıl sonra uzayın uçsuz bucaksız bir yerinde bir atom çekirdeğine katılmış olacak ve belki de milyarlarca yıl yine bu biçimde yaşamaya devam edecek.

Dolayısıyla; cennet ve cehennem kavramları, insanların yaptığının bedeli olarak tanımlanan tasavvur alemi olarak kabul ediyorum şahsen.
Bunları da dünyada yaşamak mümkün.
Kutsal dinlerde, Tanrı nsanları olumluyla mükafatlandırıp olumsuzla cezalandırırken, bunun asıl amacının güzeli ve doğruyu, yani cenneti, yerküremizde yaşamak ve yaşatmak olduğu kanaatındayım.

İkinci bin yılın ilk dahisi alim, bilimci, filozof ve tasavvuf ehli, hayranı olduğum merhum Ömer Hayyam; bir rubaisinde şöyle der:

Bu dünyadan başka dünya yok, arama.
Senden benden başka düşünen yok arama.
Vazgeç ötelerden, yorma kendini;
O, var sandığın şey yok mu, o yok, arama!

Buna binaen; cennet ve cehennemi insanlık dünyada yaşayacak, demektir.

Ruhların varlığından da bilgimiz olmadığına göre, biz insanlara kalmış bir karar var ortada.
Ya dünyayı cennete çevirir, yaşarsın keyfince ya da cehenneme çevirir yaşarsın rezilliğince.....

Karar, her insanın kendi iradesine kalmış.
Ben elimden geldiğince cenneti burada yaşamayı yeğliyorum ve kısmen de yaşadığımı ''biliyorum''.

Ahirette var ise cennet, onu hakettiğine inananlar düşünsün, ben burada ufak bir örneğini, aralıklarla da olsa, bizzat yaşıyorum, ahreti düşleyecek vaktim de yok, o vakti ayırmama gerek de yok, sanırım.

Umarım, güzel bir tartışma ortamına vesile olur bu güzel makaleniz.

Selam ve saygılar



Kederli tarafından 12/17/2015 11:40:55 AM zamanında düzenlenmiştir.

2 cevap yazılmış Cevap Yaz


Hüma Efkan Yazının sahibi 17 Aralık 2015 Perşembe 10:04:27
Merhabalar şairim. Uhreviyatın bazı kanaat önderleri şunu der; "İslam dini mantık dinidir. mantığın kabul ettiği şeyleri içselleştirir, men ettiği şeyleri dışlar." Bu bağlamda insanoğlu her eylemini, her düşünce ve devinimini mantık çerçevesinde yaparlar.
Aksini idda edenlere sorarsan, ailene ve ya evladına zarar vermek ister misin ve ya dışarıdan gelecek zararlar karşısında tepkini ortaya koyar mısın? Eminim cevapları evet olur. Çünkü mantıkları öyle emreder.
Bahse konu o mantığı biraz daha zorlayayrak doğmatik düşüncelerden reelist düşünceleri ya da mantığı ayrıştırmayı bilirsek İnsanları doğruya, güzele sevketmek için din kavramının, bir siyasal, yaşamsal felsefe olduğunu görürüz.
Sizin de bahsettiğiniz gibi, geçmişi ve geleceği ancak bilimsel araştırmalar çerçevesinde ışık tutabildiğimiz kadarını ortaya koyabiliriz. Ötesine geçmek mümkün değildir.
Ne var ki 2 000 yıl öncesine ışık tutamayan insanoğlu özellikle de islamiyette, küstahça milyonlarca yıl öncesinde yaşamış olan Adem'den tutun da Nuh'a, Nuh'tan İsa ve de gelecek için milyarlarca yıl ötesini işlemekle kalmaz, bir de ne olduğundan tutun da ne olacağına varıncaya kadar büyük bir ukalalıkla anlatır. Lakin anlattıklarıyla varsaydıkları ahirete yönelik eylemleri büyük bir çelişki oluşturmaktadır.
Bu çelişkilerin en büyüğü de İnandıkları adına inandıklarının yaratmış olduklarını yine inandıklarının adını zikrederek katletmeleri. Daha da ilginç olanı bu nasıl bir islami yaşam felsefesidir diye sorduğunuzda; alacağınız cevap açık ve nettir; “İslamiyet bu değil ki, sen neden kişilere mal ediyorsun ki?” Peki o zaman bir insan çıksın da, ahlaksızlığa, hırsızlığa, pisliğe, riyaya, gaspa bulaşmamış olsun ve islamiyeti bana anlatsın. Anlatsın ki ben de o yaratıcının ölüm sonrasında ödül için bir Cenneti ve ceza için bir cehennemi olduğuna inanayım. Ki Kuranda geçen bazı ayetleri açıkça yazmışım. Birazcık inancına saygısı olan en az benim kadar o ayetleri açar anlayarak, irdeleyerek okur. Ama bunların samimi olduklarına dahi inanmıyorum.
Unutmadan ben de Ömer Hayyam, Nesimi ve Hallac hayranıyım. Dahası ben de Cennetimi bu dünyada yaşayanlardanım. Ortak noktalarımız olması beni mutlu etti Dilerim sizin de mutlu bir yaşamınız olsun.
Bu kapsamlı yorumunuz için tekrar teşekkür ediyorum.
Saygılar
Kederli 17 Aralık 2015 Perşembe 12:03:56
Değerli kardeşim.
En az makaleniz kadar anlamlı olan ve benim yorumuma cevaben yazdığız satırları zevk ve şevkle okuduktan sonra, siz gibi değerli bir insanın sitedeki varlığı beni ziyadesiyle memnun etti. Bu nedenle; teşekkürü, asıl benim size etmem lazım ve ediyorum da bu vesileyle.
Yazdıklarınızın tümüme ayne katılıyorum, demek ki gönüldaşız.

Dün akşam makalenizi okuduktan sonra, yazdıklarınızın ve sizin hatırınıza acizâne bir 4'lük de ben yazdım, sizinle paylaşmak isityorum burada.

Yırtının siz....

İyi kul cennetlikmiş, inandık Kurân yazar.
''Aman gideyim'' diye ömrünce yırtınan var.
Bense, keyfimce burda cennet kurar yaşarım;
Kısmetse ahretteki, caba olur, o da kâr!
(KederliCe/ED-Site üyesi Hüma Efkan hatırınına 16.12.2015)

Kabul buyurun lütfen...
Dost yazdırır, konuşur, konuşturur, anlaşır, anlaşılır....
Dostluğun devamı dileğiyle hoşça kalın.
Selam ve saygılar
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
Edebiyatdefteri.com'u kullanarak Çerez Politikamızı kabul etmiş sayılırsınız.