1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1085
Okunma
Kirpiklerimi gömüyorum geceyle akan hasretine...
Karanlığındayım kuyu kuyu derinliklerin ve kıyısına vurdum suskunluğunun. Çığlığım, ölüm sessizliğinde, sensizsem aymıyor inan hiç bir gün.
Daha tutamadan ellerini, yabancı olduğum o şehirde bir başına kalışım... Af edilebilir miydi...
Medcezirlerine kapıldım enginlerinin, dudaklarımda mührün kaldı, ey sevgili...
Düşüp düşüp kalkamıyorum artık incittiğin yanım acıyor. Her gece sol yanımı abluka altına alan buz yangınını, söküp atamıyorum içimden.
Aslında; bilmiyorsun, içimdeki cehennemi yarattanın sözlerin olduğunu. Hani; ömür biçmiştin ya aşka, işte; o gün sevme dedim kendime, sevme bu adamı sevme! Oyuncağı olma, taa en başta biçilmiş kaftanı giyme sevda diye üzerine...
Oysa; her aşk sonsuzlaşmak ister, her aşk hiç bitmiyecekmiş gibi başlar göğsümüzde yer etmeye. Vefasını da cefasını sonradan gösterir bize.
Ne garip özlüyorum gel gitlerini, öfkeni, sakinliğini ve susuşunu... Yeniden gelsen ve dirilsem avuçlarında yaslasam yüzümü omzuna, saçlarım dağılsa parmaklarının arasında mavi-siyah...
Kırgınsın, kırgınım...
Yabancı bıraktın beni kendine ve o bilmediğim kentte.
Öfkeliyim, sende gücümü tükettim diye.
Yetimliğim, öksüzlüğünle bağdaş kurmuş kime ağlıyor...
Kimbilir nasıl dokunuyor nasıl bakıyorsundur sevgilinin gözlerine...
Sen, daha görmedin gözlerimden akan nehirleri, banmadın kirpiklerini sularıma ve içmedin dudaklarımdan Ab-ı hayatı. İki dünya barındıran bakışlarımın tesirinde değilsin... Bundan, şefkatimle yaralarını saramayışım...
Bu defa acıtsan da beni sev, beni çok sev...
Sus(ma) lütfen...
sude nur haylazca