9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1579
Okunma

Günümüz dünyasında yaşayan her toplum, her millet ve her ülke 21.yy’ın standartların da barış içerisinde çağın gelişmiş demokratik şartlarına sahip olarak yaşamayı ister.
O ülkelerin milletlerini oluşturan bireyler de doğal olarak dışlanmadan, kendi kültürel değerlerinden kopmadan, demokratik ve ekonomik gelişmişlik düzeyine sahip olarak hayatı sürdürmeyi isterler. Toplumları oluşturan bireylerin bu talepleri ve istekleri çok insani, normal bir davranış olduğu gibi aynı zaman da çok sağlıklı bir düşünce biçimidir.
Ancak bu durum ile ilgili bizim ülkemize baktığımızda bu sağlıklı ve doğal düşünce refleksinin doğal olmayan farklı bir şekle ve eyleme dönüştüğünü görebiliyoruz.
Günümüz Türkiyesinde buna verilecek en somut örnek, toplum kesimlerinin kültürel farklılıklarının düşünce zenginliğinin ve ülke dinamizminin bir unsuru olduğunu bilmek ve görmek yerine inkâra dayanan tek tip düşünen ve tek model yaşam kültürüne sahip insan yaratmaya çalışan on yıllardır süregelen sakat siyasi anlayışın despotik uygulamaları neden olmuştur.
Modern bir ülke kurmak adına, Müslüman olan ve başta öz ve öz Türk insanı olmak üzere toplumun diğer unsurları kültürel köklerinden ve geleneklerinden koparılmak istenmiş siyasal ve etnik köklerini inkâra zorlanmış olması kültürel gelişim adına büyük hata olmuştur.
On yıllarca modernlik adına toplum (düşünsel anlamda) ilkelliği yaşamak zorunda bırakılmıştır.
Dinsel, kültürel ve siyasal düşüncelerimizden kaynaklanan dünya görüşlerimizin farklılığı bizim zenginliğimiz ve en temel gücümüzdür. Önemli olan bu gücün bilincinde olmak ve doğru kullanabilmektir. Dindar olmak adına bilimi ve teknolojiyi ret etmek ne kadar ilkel ve akıl dışı ise müstehcenliği de modernlik olarak görmek ve anlamakta o kadar ilkelliktir. Yobazlık adına gündelik yaşantımızda her iki akımı da görmek mümkündür. Bilimsel anlamda dünyanın yuvarlak olduğunun bilmeyen dindarların dindarlığı ne kadar tartışılırsa, ilimden uzak müstehcenliği modernlik sanan ancak ülkesinin başkentinin yedi gölgeden hangisinde bulunduğunu bilmeyecek kadar cahil olmakta, modernlik adına o kadar yobazlıktır.
Bunun dışımda ki günümüz Türkiye’sin de yaşamsal ve kültürel farklılıklarımızın oluşması da son derece normaldir. Bu süreçten korkmamak gerekir. Çünkü bu durum demokrasi kültürümüzün gelişeceği sancılı da olsa doğal bir geçiş süreçtir ve bir gün mutlaka doğal dengeler kendi yerini bulacaktır. Bu sancılı süreç maalesef on yılların yanlış siyasi uygulamalarının doğruyu bulmak adına olması gereken kaçınılmaz ve kesin sonucudur.
Yaklaşık on yıl önce sosyal hayatımdan tanıdığım arkadaşım Mustafa ile telefonla görüşüp Beyoğlu istiklal’de buluşmak üzere randevulaştık. İşlerimin erken bitmesi üzerine randevu saatinden yaklaşık iki saat önce istiklale gelmiştim. Randevu saatine kadar olan süreyi değerlendirmek için Beyoğlu’nun arka sokaklarında ki butik sanat galerilerini gezip çeşitli sanatsal ürünlerin sergilendiği vitray çalışmalarını, yağlı boya resimleri, ahşap oyma sanatıyla ilgili vesaire çeşitli galerileri gezip sanatçıların eserlerini görüp keyifli zaman geçiriyordum. Ne zaman istiklale gitsem her fırsatta bu sanat galerilerini gezmeyi çok severdim. O günde öyle yapmış bu sanat galerilerini geziyordum ki, ilgimi çeken daha önce görmediğim ilginç şeylerin sergilendiği bir sanat galerisinden içeri girdim. İçeri girdiğimde ilk önce dikkatimi çeken şey dükkanın tam ortasında yere kadar uzanan üzerine krem renkte saten örtü serilmiş yuvarlak bir masa ve üzerinde duran komple kırmızıya boyanmış bir çekmece olmuştu. Bir anlam veremesem de pek fazla kafa yormamış üzerinde durmamıştım. Galerinin diğer bölümlerinde sergilenen farklı eserlere yönelmiştim (eser derken) tanımlayamadığım için eser diyorum. yoksa gördüğüm şeylerin sanat eseri olup olmadığı tartışılır. Antikacı desem değil teknik sanat eserleri desem hiç değil. Örneğin eskiden evlerimizde soba ile ısınırken kullandığımız kömür maşasını almış maşanın iki demir uzantısının arasına belli aralıklarla metal çubuklar kaynatmış ve çeşitli ebatlarda ki metal çubukları farklı renklere boyanmıştı. Bir başka rafta bildiğimiz çaydanlığın ibiğini demir testeresiyle kesmiş yine aynı çaydanlığın yan tarafına lehimlenmiş şekliyle sergilenen bu ve benzeri ev eşyalarını tuhaf şekillere sokulmuş ve bunlar birer sanat eseri olarak satılmak için sergileniyordu. Üzerlerinde fiyat etiketi olmayan bu eşyaların fiyatları sorulduğun da ederini öğreniyorsunuz. Yani başka bir deyişle adamına göre fiyatı değişe biliyor ve hayli astronomik rakamlardı. Ben bu sanat eserlerini (!) izlerken serginin sahibi olan orta yaşlarda top sakalı uzun saçlı bey de az önce gördüğüm kırmızı çekmeceyi sanat bilgini müşterisine nazikçe tanıtıyordu. Galeri sahibiyle sergiyi gezen adam ve yanında ki kadının kulak misafiri olduğum konuşmaları evlere şenlikti.(aklımda kaldığı kadarıyla karikatürize etmiyorum benzer cümlelerle konuşmaları şöyleydi.)
-Üstadım muhteşem bir derinlik kazandırmışsınız kutlarım.
-Sağ olun efendim elimden geldiğince içsel derinliği vurgulamaya çalıştım.
Adam yanında ki kadına dönerek hayatım görüyorsun değil mi? müthiş bir eser enteresan bir çalışma
-Evet evet harika bir baş yapıt.
Bu tarzda süren entel sohbetin ardından
Onlar galeride ki diğer eşyalarla ilgilenmek üzere masadan uzaklaştığında bu kez ben çekmecenin üzerinde olduğu masanın başına geçtim ve masanın etrafın da küçük adımlarla dolaşıp acaba benim göremediğim neyi gördü bu ibneler diye kırmızıya boyanmış çekmeceye öylece aval aval bakmaya başladım. Kendi kendime yahu bildiğimiz çekmece muhtemelen eski bir gardolabın veya bir şifoniyerin çekmecesi tek özeliği her tarafının kırmızıya boyanmış olduğu hayret bir şey diye düşünürken galeri sahibi kadınla adamı galerinin kapısından uğurladı. Galeri de yalnızca ikimiz kalmıştık galeri sahibi yanıma gelerek çekmecenin olduğu masanın üzerine (satıldı)yazan bir karton parçasını koyunca artık dayanamadım.
-Üstadım bu çekmeceyi az önce çıkan çifte sattınız mı gerçekten?
Adam gereğinden fazla nazik ve eli kolu kırılgan bir şekilde
-Evet efendim satıldı.
-Hayırlı olsun ne kadardı bu çekmecenin fiyatı?
-Yedi yüz elli bin (yeni para birimine göre yedi yüz elli lira)
-Ne!?? Yedi yüz elli bin mi!? Yani az önce giden çift bu çekmeceye cidden o parayı verdi mi? şaka yapmıyorsunuz değil mi?
Ben bu şekilde konuşunca o kibar ve kırılgan adam gitti yerine normal bir ses tonuyla konuşan bir adam geldi.
-Niye şaka yapayım arkadaşım gayet ciddiyim.
- Arkadaşım doğrusu ben bu çekmeceye on lira bile vermem helal olsun sana
Deyince sanırım adam samimi ve açık sözlü konuşmamdan olsa gerek- çay içer miyiz? Dedi
-Vallahi sen bu çekmeceyi o fiyata sattıysan yemek bile ısmarlasan yeridir.
-Ne demek ısmarlayayım tabi
-Yok yok espri yaptım demli bir çay içeyim yeter zaten fazla vaktim yok arkadaşla buluşacağım.
Adamın megafondan çay söyleme şeklide hayli enteresandı.
-Huuoop, şevki iki çay bir türbanlı diğeri transparan.
Anladım ki adam tam benlik isminin İhsan olduğunu öğrendiğim galeri sahibi ile sohbetimiz boyunca öğrendiğim şeylerde hayli ilginçti. Normalinde Jeoloji mühendisiymiş boş kaldığı zamanda da bu sanat galerisinde bu tür ilginç tasarımlar yaparak fahiş fiyatlarla satıyormuş sohbetimiz devam ettikçe adamın gırgır ve kafa dengi bir olduğunu iyice anladım. Ev eşyalarından tasarladığı ürünlere kendince bir tanımlamada getiriyormuş örneğin arasına metal çubuklar lehimlediği ve çeşitli renklere boyadığı kömür maşası erkeğin cinsel organının ereksiyon haline geçmiş şekliyle baş kaldırışının bölünmüşlüğünü ifade ediyor deyince
-Benimle kafa yapmıyorsunuz değil mi? Yani müşterilerinize bunu böylemi anlatıyorsunuz?
-Ne müşterisi lütfen onlar müşteri falan değil sanat bilgeleridir.
-Sanat bilgeleri mi!? Helal olsun ne diyeyim bu işi iyi biliyorsunuz peki şu ibiğini yana lehimlediğin çaydanlık ne iş?
-Ne iş olacak hayatın alışa gelmiş şekilde akıp gitmeyeceğini sembolize ediyor.
-Diyorsun?
-Yerse .itiraz eden mi olacak böyle millete böyle sanat
-Yav öyle deme belli ki, insanlar sanata ve sanatçıyla ilgi duyuyor bu güzel bir şey değil mi?
-Boş ver be arkadaşım ne sanatı ne sanatçısı adamlar cahilliklerini örtmek için(tahsil seviyesi olarak değil) parayla kültürlü almaya çalışan tipler kendi ceddini unutan binlerce yılık medeniyetini yok sayan bir milletten ne beklersin. Onların da sanat anlayışı da bu kadar olur.
-Galiba haklısın neyse bana müsaade tanıştığımıza memnun oldum.
-Bende memnun oldum.
Sanat galerisinin sahibi İhsan arkadaşımın son söylediklerinde haklı olduğu şeyler olsa da
Binlerce yılık devlet geleneğinden gelen medeniyetler kurmuş milletimiz zengin Anadolu kültüründen beslenmiş ve yüce İslam dininin aydınlıkçı öğretilerini benimsemiş insanıyla uygar dünyanın medeni toplumlarının arasında ki hak ettiği yeri mutlaka alacaktır.
Cumhuriyet tarihi boyunca askeri vesayete dayalı siyasi süreç, toplumu demokratik manada pasifize etmiş ve ezberci eğitim sistemiyle, sorgulayamayan, araştırmayan, kendisine öğretilenle yetinen, dikte edileni kabul eden öz güven duygusunu kaybetmiş nesilleri yetiştirmiştir. Bunun paralelinde aynı şekilde siyasi otorite de pasifize edilmiş demokratik manada siyasi bir irade ortaya koyamamıştır. İşin kötüsü haddi ve yetkisi olmadığı halde bazı kurum ve kuruluşların suç işleyerek aldıkları emir gereği sivil iradeye istedikleri ‘an demokrasi dışı müdahale etmesini toplum kanıksamış ve bu anti demokratik eylemi normal kabul etmeye başlamıştır. Zoru gördüğünde şapkasını alıp kaçan iradesiz siyaset adamlarına alıştırılmıştır. Doğal olarak da bu ruh haline sahip toplum dirayetli siyasi kararlar alan devlet adamlarını yadırgamıştır.
Örneğin, terörü bahane eden ve terörle ilgisi olmayan Türkmenleri yani kendi öz kardeşlerini sudan sebeplerle bombalayan ve defalarca uyarılmış olmasına rağmen hava sahasını ihlal etmiş bir ülkenin (Rusya’nın) angajman kuralları gereği savaş uçağının düşürülmüş olmasından dolayı (toplumun bir kesimi ) infiale kapılmış ve öz güven duygusunun eksikliğini dışa vurmuştur.
Elbette nefsi müdafaa dışında savaş ilkelliktir. Yapılansa sadece evrensel hukuktan kaynaklanan egemenlik haklarının korunmasıdır.
Kaldı ki, dünya yüzyıl öncesinin dünyası olmadığı gibi ne Rusya eski Rusya, ne Türkiye eski ‘’Türkiye’’dir…
Biz görmemekte dirensek de tüm dünya şunu görüyor. Türkler binlerce yıllık köklü bir kültüre sahiptir yüz yıl önce savaşın galibi olduğu halde hileyle ve cebren masada topraklarını kaybetse de Türkmenlerin bölgesi olan Musul ve Kerkük’ü eninde sonunda Türkiye’nin sınırlarına dâhil edeceklerdir.
Evet 21.yy Türkiye’nin yüzyıllı olacaktır. Yeter ki modern olmak adına saçmalamayalım ve özümüzden kopmayalım. Kendimize ülkemize ve insanımıza güvenelim, inanalım.
Ceddimizden utanmadan ve hiçbir komplekse düşmeden geçmişimizle tarihimizle yüzleşelim.
Bizler birlik beraberliğimizi koruduğumuz, farklı fikirlerimize rağmen birbirimizi sevdiğimiz sürece, başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Çünkü bizler bu kadim toprakların, köklü kültüründen beslenmiş asil ve soylu insanlarıyız.
Modern olmak tarihine ve kültürüne sahip çıkmakla mümkün olur aksi taktir de kömür maşasını allayıp pullayıp erkeğin bölünmüşlüğü diye verirler insanın eline hem de iyi bir paraya….
Serhat BİNGÖL 29.11.2015