20
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
2210
Okunma

Işıklarla dolu odaya girmeden önce söylemişlerdi ameliyatın yaklaşık on beş saat süreceğini. Ayrıca ameliyat sonrası uzun süre yoğun bakımdan çıkamayacağımdan da haberim vardı.
Hem eşimin hem oğlumun doktor oluşu nedeniyle erken tanı konmuş olması benim için hayati nitelikte bir şanstı. Böylece hastalık ya da benim tabirimle canavar, çok ileri seviyelere ulaşamadan kıskıvrak yakalanmıştı. Ameliyat sonrası kemoterapi alacağımın ve ne kadar acı çekeceğimin bilincinde olmama rağmen, umudun verdiği mutluluğu yüreğimde fazlasıyla hissedebiliyordum.
İzmir de ameliyat olmamı uygun gördüler. Yerin önemi yoktu; kabul ettim hemen.
Eşim, kızım ve iki oğlumla beraber gittik hastaneye. Ön hazırlıklar birkaç gün devam etti. Bu arada ben de boş durmuyor, ameliyat ve canavarla ilgili videoları bulup izliyordum internetten. Her defasında doktor olan oğlum karşı çıkıyordu izlememe; ama engelde olamıyordu tabii. Çağ teknoloji çağıydı.
Keşke de izlemeseydim. İzledikçe korkuyor, başaramayacağımı düşünüyordum.
Nihayet ameliyat günü geldi çattı. Eşim ve çocuklarımın gözlerinde yaşlar, bende ise sadece tebessüm vardı. İçimden, “Hala beni tanıyamamışlar” diye geçiriyor, için için de gülüyordum. Küçük oğlum ellerini açmış, bildiği tüm duaları gözyaşları içinde okuyup Allah’a yalvarıyordu. Diğerleri de farksızdı. Gözlerinden hüzün okunuyordu.
Oğluma “Küçük” dediğime bakmayın sakın; çünkü o evli ve dünyalar tatlısı iki yaşında bir kız babası avukattır. Anne olarak benim gözümde ise hala bir çocuk…
Vücudum bir baştan bir başa açılacaktı. Masaya alındım ve doktorlarla sohbete başladım. Bir yandan da herkes bedenime bir şeyler takıyordu. Ameliyat öncesi son hatırladığım şey; artık ne söylemişsem, hepsinin birden attığı kahkaha idi.
Öldüğümü düşünerek garip bir şekilde gözlerimi aralamaya çalıştım. Neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Ortalık beyaz ve parlaktı. Ellerimi oynatmak istedim; kıpırdamadı. Ayaklarımı denedim; yoklardı. Ağzımı açmak istedim; dilimle damağım arasında bir şeyler vardı; açamadım. Hissedemiyordum kendimi. Gözlerimi sıkıca yumup ölümü kabullendim. Ya cennetteydim ya da cehennemde… Nasıl olsa birazdan anlardım. Ya cennet melekleri gelecekti ya da cehennem zebanileri. Görecektim her iki tarafında kaç bucak olduğunu.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, yanımda birilerinin homurdandığını hissettim. Dilimle damağım arasına konulan şeyden konuşamıyor, korkudan gözlerimi açamıyordum. Başucumdaki her kimse bir anda ağzımdan içeri bir şey soktu. Ciğerlerime kadar hissettim acısını o an. “Tamam” dedim, “Cehennemdeyim ve azap görmeye başladım”. Etrafıma baktım; ateş yoktu. Oysa hep “Ateş var” demişlerdi cehennemde. Acaba ne zaman yakmaya başlayacaklardı ki?
Yine o garip homurtular ve ardından derin bir sessizlik… Korkmasam biraz gözlerimi aralayacaktım; ama korkum müsaade etmiyordu ki. Sesimi çıkarmaya çalışsam da sadece başkalarının garip homurtuları geliyordu. Ellerim, kollarım zaten yoktu.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Sadece bekliyordum cehennem zebanilerini.
Garip bir sesle kendime gelir gibi oldum. Dinleyince kendi homurtum olduğunu anladım. Konuşamıyordum. Üzerime bir cesaret geldi birden. Hafifçe gözlerimi aralamaya çabaladım. Başarıyordum sanki… Çok kuvvetli bembeyaz bir ışık kapladı her yanı. Biraz daha gayret etmeye başladım. Görüyordum artık.
Karşımdaki oğlumdu. Gözlerinden tanıdım hemen. Ölen ben değil de oğlum mu yoksa? Nur inmiş yüzüne işte. Demek ki ben rüya görmüşüm. Aman Allahım! Oğlummuş ölen… Ah benim talihsiz başım! Gözlerimden istemsizce iniyordu gözyaşlarım. Ağladıkça vücudum sarsılıyor, daha çok acı çekiyordum. Sadece ağlayabiliyordum. Beynimin içine bütün düşüncelerim hapsolmuştu. Oğlumla beraber ben de mi ölmüştüm?
Oğlumun, canım oğlumun sesi ile kendime geliyormuşum meğer. Nerede olduğumu düşündüm. Anlamıştım artık. Cehennemde değil, yoğun bakımdaymışım…
-Anne! Anne bak kendine geliyorsun. Hadi biraz daha gayret, biraz daha arala gözlerini. Ağzındaki korumayı çıkarıyorum şimdi.
Oğlumun sesi ile biraz daha sakinleşip gözlerimi daha bir cesaretle açmaya çalışıyordum. Ölmemişiz! Ağzıma konan, dilimi yutmamamı sağlayan koruma yavaşça çıkarılıyordu. Daha rahat nefes almaya başlamıştım sanki.
-Anne ameliyatın çok başarılı geçti. Beş gündür yoğun bakımdaydın.
Şimdi anlamıştım durumumu daha net olarak. Neler yaşamıştım o beş gün içinde kim bilir? Beynimden ne düşünceler geçmişti?
Oğluma gülümsedim…
-Şükür kurtuldum oğlum…
Yazarın notu: Uzun bir süredir göremediğim çocuklarımın öğretmeniyle bugün görüştük. Eski neşesinden ve güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Merakla dinledim kanser ve ameliyat öyküsünü. Ben ona moral ve destek vermek için gitmiştim; ama o beni capcanlı ve hayata gülen gözlerle karşıladı. Başına gelmedikçe hiçbir şeyi bilemezmişsin meğer. “Benim başıma gelmez, ben hiç bilmeyeceğim” diyemezmişsin. İnsanız ve her şey bizler için. “Kanser bana değil, ben kansere gülümsedim. Tıpkı hayata gülümsediğim gibi” sözlerini hiç unutamam.
Yıllar önce çocuklarıma ders vermişti. Bugün de ben hayat dersi aldım ondan.
Gülhun ERTİLAV