23
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
2331
Okunma


Sene 1989-1996 yılları arasında bir yıldı. O dönemlerde Kocaeli ili Akmeşe Köyündeki Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda öğretmen olarak görev yapıyordum.
Okul nöbetçisi olduğum bir sabah, öğrencileri sabah etüdü için kaldırdım. 12-13 yaşlarında bir Erkek öğrencim yanıma geldi. ‘’Hocam benim banyo yapmam lazım’’ dedi. Okulun en fırlama öğrencilerinden ve babası Almanya’da çalıştığı için diğer öğrencilerin ‘’Alamancı’’ dedikleri Alparslan’dı bu.
Derdi belliydi tabii ki. Altı-yedi yaşındaki kardeşlerinden bazıları altlarına işeyip önlerindeki ıslaklıkla yataklarından kalkarken o da bir başka sebepten önündeki ıslaklıkla yatağından kalkmıştı. O yaşlardaki çocukların aşağı yukarı hepsinde görülen ve bizim yumuşatarak ‘’ Kamışına su yürümek’’ dediğimiz olay yani.
Hava buz gibi soğuk. O soğukta çocuk hamama gidip yıkanacak, ille velakin hamamdan çıktıktan sonra yine donacaktı. Bir diğer taraftan da hamam dediğinde sıcak su bulunmazdı ki. Haftanın belirli günleri hamamın kalorifer kazanı yakılır ( Odun yakılıyor kazanda) öğrenciler doluşur hamama, yıkanırdı. Yani sabahın o saatinde bir öğrenci için o kazanı yaktırmak mümkün değildi. Bir gün öncesi hamam günü olduğu için belki ılık da olsa su kalmıştır düşüncesiyle ‘’ Bak bakalım hamamda sıcak su var mı?’’ dedim. Alparslan gitti. Az sonra geldi. ‘’ Hocam sıcak suyu bırakın soğuk su bile yok’’ Evet…Köyün hem suyu hem elektriği sık sık kesilirdi. O gün de kesilmişti ve sıcak su olmadığı gibi soğuk su da yoktu.
‘’ Bu durumda yapacak bir şey yok Alparslan. Doğru etüde. Yallah’’ dedim: Alparslan kafasını kaşıdı. ‘’ Hocam desene bizim günah defteri kabardı yine’’ dedi. Ben ‘’ Kabaran şey tamamen farklı. Biz ona günah defteri demiyoruz’’ dedim gülerek. Fırlama ne demek istediğimi anladı tabii ki. Çocuğa ‘’ Haydi etüde demiştim’’ ama onun bu dini hassasiyeti karşısında elim kolum bağlı durmak, o çocuğun banyo yapıncaya kadar kendisini pis bir insan olarak görüp üzülmesine seyirci kalmak da içimden gelmiyordu. Alparslan boynunu büküp etüde doğru giderken arkasından seslendim. ‘’ Bize git. Banyonu yap, sonra yetişebilirsen etüde, yetişemezsen kahvaltıya gel’’ ( Biz öğretmenlerin neredeyse tamamı okulun lojmanlarında kalıyoruz. Lojmanlar da okula bitişik yapılmış zaten.)
Alpaslan kahvaltıya yetişebildi ancak. Yüzünde mutlu bir rahatlama vardı. Onun tabiriyle günah defterindeki kabartıyı indirmiştik.
Efendim, o çocuğa ‘’ Evladım sen daha çocuksun. Ne günahı, ne günah defteri? Bırak bu işleri’’ de diyebilirdim. Ama bu onu rahatlatır mıydı? Kesinlikle hayır.
Kahvaltıya başlamadan önce dua edilirdi. Ben başladım ‘’ Allahımıza hamd olsun’’
Okul müdürü girmişti o anda. Hemen itiraz etti: ‘’ Hocam Allahımıza değil, Tanrımıza. Yönetmelik bu konuda gayet açık. Onun dışına çıkamayız. Evet..Yönetmelik hazretleri nasıl dua edeceğimizi satır satır belirlemişti. ‘’ Tanrımıza hamd olsun’’ diyecektik. Çünkü Tanrı Türkçe, Allah Arapçaydı…Soramıyorduk peki ‘’ Hamd nece?’’ diye. Mecburen ‘’ Tanrımıza hamd olsun, milletimiz var olsun, afiyet olsun’’ diye dua edip yine Arapça olan ‘’Afiyet’’ ile yapmıştık kahvaltımızı. Tabii ki okulda bulunan Alevi öğrenciler için hiç de afiyet olmamıştı. Çünkü onlar bu kelimeyi kullanmak istemiyorlardı. Neden mi? Çünkü ‘’Afiyet’’ Yezid’in, kızına verdiği bir addır ( Bazı araştırmalara göre annesinin adıdır.) Aleviler afiyet olsun kelimesini kullanmazlar ve kullananları da uyarırlar.
Kerbela’da yasanmış olan o işkenceyi, o masumların canının yandığı günakıllarına gelir.İçlerinde bir sızı oluşur. Bundan dolayıdır ki Aleviler afiyet olsun demezler. Bunun yerine her yemekten sonra dillerine oturmuş olan “helal olsun, bereketli olsun, Allah bereket versin” gibi cümlelerle sofranın bereketini verirler. ( bence Afiyet olsundan çok çok daha anlamlı ve güzel )
Neyse…Konumuz bu değildi. Nereden nereye geldik.
Geçenlerde bir Tv Programında Ömer Döngeloğlu adlı bir hoca Uhud Savaşında yaşanan bir olayı anlatmış.
Önce o olayı izah edelim:
Cemile (r. anhâ) ashabtan Hanzala İbni Âmir (r.a) ile evlenmişti. Düğünlerinin yapıldığı gecenin ertesi gününde Uhud Savaşı yapılacaktı. Savaş yerine geceden gidilmesi kararlaştırıldı.
İki Cihan Güneşi efendimiz ashâbıyla Uhud’a doğru hareket etti. Hanzala (r.a)’ın evinin önünden geçerken: “Ey Hanzala! Haydi harbe!” diye seslendi.
Resûl-i Ekrem (s.a) efendimizin sesini uyku arasında duyan Hanzala (r.a) hemen fırlayıp dışarı çıktı. İslâm askeri arasına katılıp Uhud’un yolunu tuttu.
Uhud savaşı zorlu geçmişti. Ashâbtan çok şehid verilmişti. O gün savaş meydanında büyük kahramanlıklar gösteren Hanzala (r.a) da şehadet şerbetini içenler arasındaydı.
Savaşın bittiği ve İslâm askerlerinin Medine’ye dönmeye başladığı haberi duyulunca halk karşılamak üzere yollara çıktı. Hanımlar arasında eşini savaşa uğurlayan Cemile (r. anhâ) da vardı.
Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz ordunun önünde geliyordu. Hüzünlü bir vaziyette görünüyordu. Karşılaştıkları ashabına selâm veriyordu. Yakınlarını göremeyenler Efendimiz’den durumları hakkında haber soruyordu.
Cemile (r. anhâ) da kocasından sual edip:
“ – Ya Rasûlallah! Hanzala nerededir?” dedi.
Fahr-i Kâinat (s.a) efendimiz hüzünlü bir şekilde:
“ – O şehid oldu.” buyurdu.
Cemile (r. anhâ) bu cevap karşısında basîretli davranıp hemen kocasının cenazesinin yıkanmasını istedi. Hanzala (r.a)’ın durumunu Efendimize arz etti:
“ – Ya Rasûlallah! Hanzala sizin sesinizi duyunca hemen fırlayıp dışarı çıktı. Bir daha geri dönmedi. O gece gusletmeye de fırsat bulamadı.” diyerek cenâzesinin yıkanmasını taleb etti.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz Cemile (r. anhâ)’nın gönlünü hoş edecek şu sevindirici haberi verdi:
“ – Ben, meleklerin, gümüş kaplar içinde bulunan su ile, gökle yer arasında Hanzala’yı yıkadığını gördüm.” buyurdu.
Fahr-i Kâinat (s.a) efendimizden bu müjdeli haberi alan Cemile (r. anhâ) üzüntülerini gönlüne gömdü. Bu haberden sonra Hanzala İbni Âmir (r.a)’ya: “Gasîlü’l-melâike = Meleklerin yıkadığı kimse” ünvanı verildi
Evet…Ömer Döngeloğlu Hoca’nın anlattığı olay budur. Olayla ilgili haberin videosunu çok araştırdım, bundan başka bir şey bulamadım. Yani birileri hocaya ‘’ Hocam eğer asker cünüpse ve o haliyle vurulup ölmüşse şehit olur mu?’’ diye sormuş da hoca bu soruya cevap vermek için mi yukarıdaki olayı anlatmış, bilemiyorum. Velev ki birileri sormuş olsun. Hoca ne yapmış? Sorulan bir soruya açıklık getirmeye çalışmış.
Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım…
Diyelim ki şehit yakınısınız. Evladınızın öldürülmesinden dolayı çok üzüntü içindesiniz ve bir psikologa gittiniz. Ona soruyorsunuz: ‘’ Doktor, ben evladım şehit olduğundan beri geceleri uyuyamıyorum. Üzerinden bunca sene geçmesine rağmen bende gece uykusu denen şey yok. Bu sebeple eşimle cinsel ilişki filan da kalmadı. Ne yapmalıyım?’’ Psikolog size ‘’ Si..tir gavat. Evladın şehit olmuş, sen şeyinin derdindesin’’ mi demeli? Ya da böyle bir cevap vermiş olsa mı aldığı eğitimin gereğini yerine getirir yoksa sizi rahatlatacak bir şeyler söylemesi, size bir ilaç tavsiye etmesi mi?
Bu gün evet vatandaşlarımız tv programlarında yetkili, yetkisiz ‘’ Her hocayım’’ diyene çoğu saçma sapan olan sorular soruyor. Evet dünya Mars’a gitmeyi hedeflerken biz hâla ‘’Sakız çiğnemek orucu bozar mı’’ yı tartışıyoruz. Eyvallah da bu cünüplük konusu farklı bir konu. O hocalar içinde hiç birisi mesela ‘’ Cünüpken kur’anı elinize alabilirsiniz’’ diyemiyor. ( Yaşadığımız İslamın Emevi dayatması bir islam olduğunu savunan Yaşar Nuri Öztürk bile)
12 Yaşında bir çocuk bile ‘’ Eyvaaahh. Günah defterim kabardı’’ diye düşünüp endişe ediyorsa ne yapmak lazım peki? ‘’ Lan gidin ne cünüplüğü. Ne Gusül abdesti. Gidin işinize gücünüze bakın’’ mı demeli?
20 Yaşında bir arslan parçası vurulmuş tertemiz alnından uzanmış yatıyor. Ana baba ‘’ Oğlum delikanlı adam. Vurulduğunda ya cünüp idiyse?’’ diye endişe edip de bir soru sormuşsa buna ‘’ Sen beynini apış arasında mı gezdiriyorsun bre yobaz?’’ diye cevap vermek mi o şehidin ana babasına karşı daha saygılı bir davranıştır, yoksa ‘’ merak etme oğlun gasilü’l melaikedir. Yani ‘’Meleklerin yıkadığı’’ şehittir demesi mi?
Haa…Şehitlerin her gün onar onar geldiği bu günlerde böyle bir konunun açılmasını hoş karşılamazsın, hatta ‘’ Yahu bırakın bu işleri. Hangi çağda yaşıyoruz?’’ dersin. Hatta ve hatta ‘’ Yahu bu hoca takımı aklını fikrini cinsellikle bozmuş’’ da dersin ve kerhen de olsa ‘’Eyvallah’’ diyebilirim ille velakin Güya vatanseverlik maskesi altında şu mesajı yazarsan:
‘’ ALLAH OLSAYDI DA SİZİN BELANIZI VERSEYDİ. NE DİYEYİM BEN SİZE.
BİR TEK O İNSANLARIN BEL ALTINA KARIŞMADIĞINIZ KALMIŞTI. BIRAKIN DA BAZI ŞEYLER KUTSAL KALSIN SEKSLE CİNSELLİKLE BOZDUĞUNUZ KAFANIZI EN AZINDAN VATAN İÇİN ÖLENLERDEN UZAK TUTUN.’’.
‘’Bırakın da bazı şeyler kutsal kalsın’’ diyen şerefsiz Allah’ın en kutsal varlık olduğunu, kendisi inanmasa bile milyarlarca insan için en kutsal varlık olduğunu nazar-ı dikkate almıyor nedense.
Sonuç: ALLAH VAR VE KİMİN BELASINI NE ZAMAN, NE ŞEKİLDE VERECEĞİNİ ÇOK İYİ BİLİYOR. BUNDAN HİÇ KİMSENİN ŞÜPHESİ OLMASIN.
NOT: 1-Tv Programında ’Bir asker vurulduğunda cünüp ise şehit olur mu?’ diye bir tartışma açılmamış, hoca Uhud savaşında geçen bir olayı anlatmıştır. Alt yazı ise yanlıştır ki hoca attığı tweette ’Alt yazı yanlış’ demiştir.
2- Bu günlerde maalesef yazı okuyan oldukça azaldı. Yazının okunması için böyle bir başlık kullandığım için tüm şehitlerimizden ve yakınlarından özür diliyorum.