17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1417
Okunma
YAZININ HİKÂYESİ: Geçtiğimiz cuma günü yedi ay öncesinden rendevu aldığımız ameliyât hastahane tarafından gelen bir telefonla bir sene sonrasına ertelenmişti. Yardımlarından dolayı Çapa tıp fakültesine teşekkür ederim...Annemin bacağında kemik erimesi olduğundan acilen protez takılması gerekiyordu. Ve kadıncağız yedi ay hem ağrılar çekti, hem ameliyat korkusu yaşadı. Beklenen gün gelmiş,hasta ufak valizini hazırlamış,eşten,dosttan helâlliğini almış ve çevresinin telkinleriyle âmeliyat’a gidecekti ama son anda gidemedi...
Bende onu güldürmek amacıyla(her zaman bana düşen o olur)ve birazda morâl vermek amaçlı; Elimde pudra,kremlerle sol bacağına ameliyat olmuş gibi ilk pansumanını eldivenli ellerimle gerçekleştirdim. Hastanın sırtını sıvazladım, haydi şimdi koşun,zıplayın mükemmel bir bacağa sahip oldunuz,genç kızlarda bile böyle bacak yok, geçmiş olsun dedim...
__Haydi giyin!..Seninle Kadıköy’e gidelim,biraz vapur havası alalım,martılara simit atalım dedim...
Ve..telaşla annemin cevabını beklemeden,hazırlanıp kendimizi sokakta bulduk...
Hava çok sıcaktı. Kadıköy vapuru oldukça kalabalıktı. Üst kattaki güvertede oturduk. Vapur hareket etmişti ve esen rüzgâr azda olsa ikimizede iyi gelmişti. Etrafta koşuşan çocuklar,satıcılar,umutla denizi seyreden yolcular, mavinin üzerindeki küme küme beyaz bulutlar...Küçükken onları aile zannedip hep el sallardım(anne,baba,çocuk,amca teyze bulutlar...) Annemle hatırlayıp, gülüştük ve hiç çekinmeden yine el salladım.
__"Annem hem çok güldü, hemde ayıp kızım artık büyüdün" demekten de kendini alamadı...
Tam öyle gülerken; vapurun tutunma demirlerine ayağı sakat bir martı kondu ve sanki hissediyormuşçasına anacığımın gözlerine dikti gözlerini ve yavaş yavaş aksak aksak yürüdü...O’da ameliyat olamamıştı ama <<UÇABİLİYORUM>> der gibiydi...
Uzun zamandır Kadıköy’ün havasını solumamıştım, keşke solumasaydım da...Ya ben sokaklara fazlayım, ya sokaklar bana dar geliyor,sığdıramıyorum gördüğüm manzaraları yüreğime...
Kadıköy iskelesini,meydanı ve çevresini gezdikten sonra, balıkçılar sokağına gittik.Akşam yemeği için taze balık almayı düşündük. Önce annemle bir masada oturup, birşeyler yiyip çay içtik,sobet ettik. Tam kalkmamıza yakın bir sürü kadın kucaklarında bebeleriyle masa masa gezip para istediler. Bir çok kişide vermedi elbette. Kadınlar da cevap olarak küfür ettiler o vermeyenlere...Fakât işin tuhaf tarafı az ilerdeki dört yol ağzında oluyordu, kadınlar sürekli değişiyor, bebeler kucaktan kucağa veriliyordu...Ve bebecikler figürân değildi ağla deyince salya sümük ağlıyordu, "AÇIZ" der gibi...
Bunların hepsi şirketti, bir aile adına ekipçe çalışıyorlardı belliki...bebelerin giyimleri yırtık,yüzleri kirli ve sürekli ağlıyorlardı...
Bir tanesini masama çağırdım, çay ikrâm ettim, yediğimiz yiyecekleri paylaştım...
Ve onu yakından tanımak istediğimi söyledim...Çok kızdı bana ama cevapladı...
Bir çoğu kardeşmiş çok ufak yaşlarda babasız ve evsiz kalmışlar...Sokaklarda yaşamışlar ve mart kedileri gibi onlarda annelerinin kaderini devam ettirmişler ... Değişik cevaplar beklerken bildiğimiz cevapları yine ısrarla dinlemekten kendimi alamadım...Hayat kendini tekrarlıyordu, insanlarıda peşinden sürüklüyordu diye düşündüm...İlerdeki balıkçıdan onlara yetebilecek kadar balık aldım ama biliyordum ki bir gecelik karınları doyacaktı ve kendimi de çok eleştirdim o anda...Onlar imkânsızlıktan okuyamamış, evsizlikten kaldırımları mekân etmişlerdi kendilerine...Ya ben böylesi imkânsızlıklar yaşaşamama rağmen neydi hayatla alıp veremediğim...? Gördüğüm manzaralarmı...? benimde kendimce hayat mücadelem mi...? Lütfen bakamayacağınız çocukları doğurmayın...! Hatta hiç doğurmayın!..Kimi sokaklarda,kimisi çok zengin barlarda sarma sıgaralar ellerinde sabahlarken, yeni doğumlara gebe...!
Bugünün devamı diğer yazımda paylaşılmak üzere hoşçakalın....
Saygım ve sevgimle...
Maviler yüreğinize...
İnatla yarın umut olsun hepimize...
ayşe yayman