- 899 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
siyasetin dili
Bazen insanları görüntüsüne, konuşma tarzına, beden dili ne biliyim bakış ve duruş açılarına göre kendimizce etkin değerlendirmelerde bulunuruz.” Yüzünde meymenet yok, adamın suratı turşu satıyor, ya da manzarası meydanda ”gibi. Bazen de bir bakış insana arife tarif gerekmez abi dedirtir. İnsanların ağız burun yapısı boyu posu vücut ölçüsü bir kıstas mıdır, ya da, yaptığımız değerlendirmeler ne kadar onun ruh ahvalini yansıtır bilemeyiz. Âmâ bir araya geldiğimiz zaman muhakkak ki, hele de şu günlerde, fanatik bir ruh yapısına sahip olmasak bile, lider dediğimizi şahsın kendimizce iyi gördüğümüz memleket meseleleriyle ilgili değerlendirmelerini hoş karşılar diğerlerine dudak bükeriz.
Keşke bir araya hangi siyasi kanattan olursa olsun gelinebilse de şu memleket meseleleri üzerinde her kesim vatandaş nezdinde sağlıklı değerlendirmeler yapılıp fikir alışverişinde bulunulsa. Gerçi TV kanalları hem reyting hemde bayağı bir karmaşık hale gelen şu yoğun seçim sonrası ve terör azgınlığı gündemiyle ilgili kendi kanallarında yandaş yayınlar yapılmasını, bazen değişik kesimlerden hararetli tartışmalar yapılmasını sağlıyorlarsa da, genelde bazıları sahibinin sesine göre hareket edip Türkiye gerçeği yerine patron seçeneğini ya da medya gücünü kullanarak bir takım algı operasyonları bile yaptırtabiliyorlar yahut birilerini hiçte layık olmadığı halde halkın gözünde pırlanta gibi göstermesini başarabiliyorlar…
Neyse konumuza dönecek olursa dediğimiz gibi her kesimden halkımız ayrım yapmadan medeni bir şekilde nerede olursa olsun ülke gerçeği menfaatinden hareketle, olması gereken, eksik olan yanlış giden hususlarla ilgili dövüş kavga yerine medenice konuşulması, siyaset dilini kullanmaları bize çok fazla artı puanlar kazandıracak ve gönüllere kar yerine gül yağacaktı.
Bizim tarihi ve kültürel platformdaki köklü birlikteliğimizin temellerini sarsmaya yönelik ve hiçte kültürel değerlerimize ve toplumsal yapımıza uygun olmayan terör argümanlarının fiili olarak kullanılması karşısında aynı Türkiye sofrasının gönül dilli insanları ve yürekleri olarak ”arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın ”diyebilmeliydik. Bizim Şeyh Edebali, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Mevlana, Hoca Ahmet Yesevi dilimiz ve algımız bunu gerektiriyordu. Bırakmalıydık ilkemize inancımıza insanlığımıza uygun olmayan ve ters düşen yanlışlıkları. Vazgeçmeliydik bize liderlik etmeye çalışanların bıkkınlık veren kaprislerinden kendimizi de onların uygun olmayan dillerini de biz geniş gönüllü ve Anadolu dilli halk olarak yön vermeliydik düzeltilmesi için gayret sarf etmeliydik.
Biz Anadolu’yduk belki onlar kadar okumuş belki onlar kadar büyük diploma sahibi değildik ama Allah’ın kulu olarak basiretimiz ve geniş hoş görü anlayışımız uzağı gören bir dikkatimiz vardı. Çabalıyorduk vatanımız üzerinde dolaşan kara bulutların dağılması için. Her birimizin ciğeri kan kırmızısı bir gül gibiydi, yanıyorduk evlatlarımız için, yanıyorduk ocağımıza düşen ateşler için. Öyleyse bu iş böyle olmamalıydı, bir şeyler yapılması ve bizim aklımızı kullanarak birilerine bir şeyler söylenmesi gerekiyordu. Ben halk idim. Yani tabanın sesi. Benim sesim dinlenmeliydi. Seçen ben isem benim sesim soluğum hissedilmeliydi. Benim seçtiklerim benden farklı düşünmemeliydi. Aramızda o dil farkı olmamalıydı. Hem nasıl olsun ki madem Anadolu dilini kullanıyoruz madem Anadolu bizim baba ocağımız madem aynı tastan ayran içip aynı pilava kaşık salladık niyeydi bu ayrım gayrım farklı dilden konuşmalar. Hem dememiş miydi canı yanan bir Kürt vatandaşım: Bir gün sende öleceksin ama senin arkandan kimse Allah rahmet eylesin demeyecektir, diye ”İşte benim anlayışım buydu. Bak benim Kürt vatandaşımda Türk Çerkez Laz vatandaşımda aynı dili konuşup aynı telden çalabiliyor, Niye farklılık yok çünkü biz ”ekmeğimizi ortadan böldük ve beraber yedik”
Öyleyse siyasetin dili kardeşlik dokusunu güçlendirici olmalıdır. Kimse siyasetçinin yanlışlarına kaprislerine katlanmak zorunda değildir. Siyasetçi gücünü halktan alıyorsa halk gücünü siyasetçiye göstermelidir. Göstermek zorundadır. Kimileri diyor ki efendim kırmızıçizgilerim var, neymiş efendim kırmızıçizgiler falan falan böyle filan şöyle. Tamam, mademki ben seçen halk olarak benim adıma kırmızıçizgiler koydun, bende diyorum ki; şu an bulanık bir hava var. Kurtlar bulanık havayı kokluyor. Bak Almanya denen haçlı ne yaptı patriotla ilgili konuşlandırdığı her neyi varsa geri çekiyor. Bunun ne anlama geldiği açık seçik meydanda. Haçlı yedi düvel olarak yine sahnede. Bizede yeni bir Çanakkale yazmak düşüyor. Hele şu kırmızıçizgileri al bir kenara günü birlik siyasi endişeleri bırak ve şu an ne yapabiliriz diye vatanın selameti için nefsini kır ve her kim varsa devlet erkânı olarak bir araya gelinip yeni bir yol haritası oluşturulsun. Şahsi hesaplarınız varsa onu sonraya saklayın, diyebilelim.
Ülke tarihimizde çok çetrefilli karmaşalı kördüğüm haline gelmiş nice badireler atlatılmıştır. Âmâ bunun için siyasetçinin kibir kin ve gurur ve şahsi hesaplarını ötelemesi gerekir. Gün birlik ve kardeşliğin gösterilmesi ve pişirilmesi zamanıdır. Aksi şeyler hep bizim aleyhimizedir. Hem bilmez misin 12 eylül öncesinde biri sözde sağın lideri, diğeri solun lideri iki partinin liderlerinin bir araya hizipleşme ve inat yüzünden gelemelerinden kaynaklanan ve ülkeyi kaos ortamına sürükleyen anarşinin azmasına ve sokağa çıkılamamasına sebep olan yüzlerce vatan evladının birbirine düşman hale getirildiği ve Kenan Evren’in anarşi biraz daha olgunlaşsın diyerek kendine meşru bir zemin aramaya başladığı noktaya doğru gidişat emareleri varken, biz hala benim kırmızı çizgilerim diye her şeye karşımı çıkmalıyız. Her gün gelen şehit cenazelerini görmezden mi gelmeliyiz? Yüreğimiz yangın yerine döndü, O halde beklenen ne? Neyin peşindesin? Amacını açıkça söyle? Diyebilmeliyiz. Ya da ben soruyum vatandaş olarak sizin adınıza: Ekselansları ”SENİN KIRMIZI ÇİZGİLERİN, Türkiye’nin KIRMIZI ÇİZGİLERİNDEN ÖNDEMİDİR?
Her çeşit insan tipleri vardır. Bize adıda ufkuda basiretide geniş olanlar lazım. Geniş ufuklu fuçurist günlük kavga peşinde koşmayan nizamı âlem için çalışan insan tiplerine ihtiyaç var. Değilse bize öğüt veren çok olur. Her öğüt hayatımızdan bir kesintinin belki de gördüğümüz bir acının meyvesidir. Âmâ ataların dediği gibi: her zarar bir öğüt, ne zarar tükenir nede öğüt. Tabiki öğüt alanlar içindir efendim. Umarım mesaj alınmıştır. Sağlıcakla.
Yusuf Erdoğan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.