9
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1358
Okunma


Ziraat mühendisi olan aynı zaman da çiftçilikle uğraşan Musa mevsimin kış olmasından dolayı bağda bahçede yapacak pek bir işi olmadığından, yaşadığı köyünden bazen kamyonetiyle günü birlik kasabaya gidiyordu.
O gün de kasabaya giden Musa önce bankaya uğramış çiftçilikten elde ettiği ve artırabildiği paradan ihtiyacı kadarını hesabından çekmişti. Her zaman yaptığı gibi kasabanın tek kitapçısına uğrayacak ve okuduğu kitapları geri verip yerine yenilerini kiralayacaktı. Evet, evet kiralamak! Kasabanın tek kitapçısı olan emekli edebiyat öğretmeni Tevfik hoca kendisi gibi öğretmen olan müzik hocası eşi Refika hanımın vefatından sonra açtığı kitapçı dükkânın da kitap satmak yerine daha çok okunsun diye kitap kiralatmak gibi bir yöntem geliştirmişti.
Genelde gelir düzeyi düşük kasaba insanına kitap okuma alışkanlığını kazandırmak amacı ile böyle bir uygulamayı başlatmıştı ama çoğu zaman para da almazdı.
Tevfik hocanın şehir merkezinde yaşayan evli olan bir kızı vardı. Kızına zahmet verip yük olmamak için kasabada ki mütevazı evinde yalnız yaşardı.
Kiralanan kitaplardan elde ettiği küçük birikimlerle şehre iner yeni yayımlanmış yerli ve yabancı yazarların kitaplarını alır dükkânının raflarına dizer ve okuyuculara kiralatırdı. Çoğu zaman kitap kirasından elde ettiği para yenilerini almasına yetmediğinde mütevazı emekli maaşından da katkıda bulunur yeni kitaplar alırdı. Çok şükür ki küçük köhne dükkânı Tevfik hocanın rahmetli babasından kalmıştı kira ödemek gibi bir sorunu yoktu ama buna rağmen kitapçı dükkânını güçlükle ayakta tutabiliyordu.
O gün yine şehirden yeni kitaplar getirmiş dükkânın raflarına diziyordu ki dükkânın ağaç çerçeveli ahşap kapısı açıldı. İçeri giren Musa
-İyi günler hocam kolay gelsin,
Diyerek seslendi sırtı kapıya dönük Tevfik hoca kitapları üst raflara dizmek için üzerine çıktığı yüksekçe tabureden başını çevirerek gözlüklerinin üzerinden içeri giren Musa’ya bakıp
-Ooo Musa sen miydin? Hoş geldin bende seni bekliyordum.
- Hoş bulduk hocam beni mi bekliyordunuz hayırdır?
- Hayırdır hayır biraz bekleteceğim seni az bir işim kaldı. Sobanın üzerine yeni çay koymuştum birazdan demlenir hem çayımızı içer hem de konuşuruz.
-Sorun değil hocam beklerim,
-Ayakta bekleme çek şu sandalyeyi de otur
-Tamam hocam oturuyorum.
Poşetten çıkardığı son birkaç kitabı da rafa dizen Tevfik hoca üzerine çıktığı tabureden inip boşalan poşeti katlayıp masanın çekmecesine koyduktan sonra öğretmenlik yıllarından kalma eskimiş emektar ceketinin iç cebinden üç adet konser bileti çıkardı. Birini Musa’ya uzatarak
-Şehir’e indiğimde belediyenin önünden geçerken afişlerini gördüm ‘’kardeş türküler, on beş gün sonra cumartesi akşamı kültür merkezinde konser verecekmiş üç tane bilet aldım gider miyiz? Kulaklarımızın pası silinir ne dersin?
-Şey hocam gideriz de müsaade ederseniz biletlerin parasın vermek istiyorum.
-Koy cebine o cüzdanını benim hediyem. Sen gelecek misin onu söyle?
-Gelmez miyim hocam çok güzel olur da üçüncü bileti kime aldınız?
-Bilmem! içimden bir ses üç tane bilet almamı söyledi. Vardır elbet onunda bir kısmetlisi boş ver.
Tevfik hoca ve Musa bir yandan çayların yudumlarken bir yandan da kitaplarla ilgili derin konular üzerinde sohbete dalmışlardı.
Bir ara dükkânının kapısı açıldı içeri giren yan dükkânın aynı zaman da o sokakta ki birkaç dükkânın da sahibi olan müteahhit Recai beydi selam verdikten sonra direk konuya girdi.
-Aşk olsun hocam o kadar rica ettim iyide para verdim ama inadından vaz geçip satmadın şu dükkanı bana. Üstelik damadın da satman taraftarı ne var sanki satsan benim yan dükkânla birleştirsem bizim oğlanın kuru yemiş dükkânını büyütsek kötümü olur?
-Bakın! Recai bey size kaç sefer söyledim ben hayatta olduğum sürece bu dükkânı satmam. Görüyorsunuz zaten kasabada pek kitap okuyan yok birde burası kapanırsa azda olsa okuyan insanlar nasıl kitap bulacaklar? Her seferin de yol parası verip kırk kilometre mesafede ki şehre nasıl gitsinler? Kasaba halkının durumu malum o yüzden kusura bakmayın benim dükkânım satılık değil.
-Hayret bir şeysin hoca kasaba insanının kültürü olmasının sana ne faydası var. Sen niye dert ediyorsun bunları? Üstelikte doğru dürüst parada kazanamıyorsun kimsenin kitap aldığı da yok.
Konuşmaya müdahil olan Musa söze girdi.
-Her şey para değildir Recai bey bilgi gerektiğinde parayı kazanır ama para bilgiyi kazanamaz.
-Heeh şimdi oldu. Şıracının şahidi bozacı ikinizde bir birinizi bulmuşsunuz. o kadar kitap okumuşsunuzda ne olmuş. Ben kitapta okul da okumadım,ama ikinizi de paramla satın alırım.
Söze yeniden Tevfik hoca girdi.
-Kabalaşıyorsunuz Recai bey lütfen dışarı çıkın benim dükkanım satılık değil.
-Sizi muhatap alıp konuşanda kabahat. Neymiş efendim kasabalı kitap okuyamazmış dükkânı satılık değilmiş? Kıçımın kenarı al dükkânını başına çal
Öfkeyle dükkândan çıkan müteahhit ardından duyduğu seviyesiz sözlerden dolayı çok üzülen Tevfik hoca fenalaşmıştı ve sağ eliyle göğsünü ovuşturuyordu.
Hemen kendisine müdahale eden Musa hocanın gömlek düğmelerini gevşetip rahat nefes almasını sağlamak için çaba gösteriyor bir yandan da telefonla ambulansı çağırmaya çalışıyordu.
Kasabanın sağlık ocağından gelen ambulansa apar topar koyulan Tevfik hoca, ambulansın acı silen sesinin eşliğinde acilen şehirde ki tam teşekkülü hastaneye doğru hızla hareket etmişti. Hastane ye vardıklarında hemen müşahide altına alınan Tevfik hocanın kızı ve damadı da kısa sürede hastaneye gelmişlerdi. Vakit geçmek bilmiyordu. Dakikalar sonrasında Tevfik hocaya müdahale eden doktor bekleme salonunda ki kızı ve damadının yanına gelip
-Üzgünüm hastamızı kaybettik başınız sağ olsun diyerek kötü haberi verdi.
Ağlamaya başlayan kızını damadı teselli etmeye çalışırken duyduğu kötü haber üzerine Musa yaslandığı duvardan dizlerinin üzerine yavaşça çökerek başını iki ellini arasına almış çöktüğü yerde öylece kalakalmıştı.
Ertesi günü Kasaba halkının katıldığı cenaze namazının sonrasında Tevfik hocanın cenazesi aile kabristanın olduğu kasabanın mezarlığına götürülüp eşi Refika hanımın yanına dualarla defnedilmişti. Defin işlemi bittiğinde damadı, gözü yaşlı kızı uzak yakın dost ve arabalar mezarlığı terk etmişti.
Musa, bir süre daha orada kalmış çok sevdiği dostu sohbet arkadaşı Tevfik hocasıyla kendince gönül sesiyle konuşmuş ve dua etmişti.
Bir hafta sonra
Musa, müteahhit Recai Bey’in Tevfik hocanın damadından içindeki kitaplarla birlikte satın aldığı dükkâna gitmişti. Küçük ebatta ki kitapların çıra niyetine soba da tutuşturmalık, büyük ebatlı kitapların sayfalarından da kuruyemiş koymak için küçük kesekâğıdı yapmaya ayrılmıştı. Recai bey’le belli ücret üzerinden anlaştığı kitapların hepsini satın almış kamyonetine kendi elleriyle taşımıştı. Dükkân da ki kitapların hepsini şehir kütüphanesine götürüp bağışlamıştı.
Böylece kitapları küçük kese kâğıdıları yapılmaktan kurtarmıştı. Artık Tevfik hoca huzur içinde yatabilirdi.
Bir hafta sonra konser gecesi
Musa, içinden gelmese de çok sevdiği Tevfik hocanın anısına konsere gitmişti.
Konser salonunda ki yerine oturan Musa, içeriye göz gezdirmiş sonrasında Tevfik hocanın biletlerini satın aldığı boş kalan yanında ki koltuklara bir süre hüzünle bakmıştı.Ve sahne ışıklarının yanmasıyla başlayan konserde tüm enstrümanların eşlik ettiği ‘’kardeş türkülerin solistlerinin Lazca, Kürtçe, Arnavutça, Boşnakça, Arapça ve Türkçe her dilde söyledikleri hareketli türküleri buruk bir duyguyla dinlemişti. Bir ara sahne ışıklarının loşluğuyla aydınlanan yanında ki koltuğa baktığında
Tevfik hocanın müzik öğretmeni Refika hanımla beraber elleriyle tempo tutup türküye eşlik ettiğini ve gülümseyerek kendisine baktığını görmüştü.
Musa da yanağında oluşan tebessümle türküye sessizce eşlik etti
Kara üzüm habbesi le le le canım, gönlüm sevmez herkesi esmersin güzelsin......
Serhat BİNGÖL 19.07.2015