3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1176
Okunma

Değerli dostlarım;
Kafamdan bir yığın soru ve sorun geçiyor. Bir şeyler yazmaya çalışacağım. Konudan konuya atladığım izlenimine kapılmanızı istemiyorum. Hepsi de birbiriyle bağlantılı sonuçta. Söze bir yerden başlayayım artık.
Hıristiyan Avrupa, 50 senedir bizi kendi birliğine almayıp, kapıda bekletiyor. Bu bizim hukukumuzu, ekonomimizi beğenmediklerinden falan değil. Zaten onların hukukunu almışız cumhuriyeti kurarken; neyini beğenmiyorlar? Türkiye’deki hukuksuzluk, kanunlardan çok uygulamadan kaynaklanmaktadır ve derin devlet denilen bir illetin millete yaptığı zulümden söz edilebilir. 1982 Anayasası ile zulüm had safhaya çıkmıştır. Şayet bunu beğenmiyorlarsa niye darbecileri ve derin devleti el altından desteklediler? Yetmedi; bir de paraleli başımıza sardırdılar. Anlaşılan mesele bu değil.
Ekonomik açıdan bizden iyi gibi görünenleri var ama dayanıklılık bakımından hepsini sollar Türkiye. Hep de öyle oldu. Demek ki mesele bu da değil.
Ya nedir mesele? Onlar bizi AB’ye ortak almak istemiyorlar, direkt bizi istiyorlar.
Rusya olaya müdahil olmasaydı, 100 yıl önce zaten topraklarımızı paylaşmışlardı. “Biz kahramanlık yaptık da vatanımız kurtuldu.” meselesi yok ortada. Devler Türk topraklarını bölüşme pazarlığında anlaşamadılar. İleriki bir zamana bıraktılar. Acı ama gerçek!
Gizli anlaşmalar nedir? Bizim üzerimizde ne gibi pazarlıklar oldu? Bilemiyoruz.
Bu arada, bizi yıpratmak için her çareye başvuruldu. Sağ - sol, Alevî - Sünnî, dinci - laik, vs… 1978 yılında Kürtlerin Türklerden farklı bir halk olduğu ve Türk devletince sömürüldüğü iddiasıyla PKK terör örgütü kuruldu. Kimler tarafından? Sıradan bir vatan haini ve elverişli bir piyon olan Apo tarafından mı? Başta Amerika olmak üzere, Batı ve İsrail’in projesi ve sermayesidir PKK.
Öyle bir devreye geldi ki bugün topraklarımızın üçte birinde Kürdistan kurulmasından söz ediliyor.
İç kurtlarımız hiç bitmedi kısacası. Kriptolar, dönmeler, sabetaistler, masonlar, Ermeniler, Rumlar, vatan hainleri el birliği ile derin kuyular kazdılar.
2002 seçimlerinde Ak Parti iktidara geldiğinde, Türkiye, siyasi ve ekonomik buhranlar kaosunda, iflasın eşiğine gelmiş, IMF kapısındaki dilenci pozisyonunda istikrarsız bir ülkeydi.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Ak Parti hükümetleri dönemlerinde, ülkemiz hızla büyümeye başladı ve güçlü bir ülke olma yolunda ciddi adımlar attı. Pek çok alanda Batılı ülkelere parmak ısıttıracak kadar başarılı devrimler yaptı. Buna rağmen, muhalefet sandıkta deviremediğini illegal yollardan devirmek için birçok kez darbe teşebbüsünde bulundu, ülkeyi çıkmaza sürükleyici kargaşalar yarattı, ekonomiyi çökertme ve siyaseti sekteye uğratma girişimlerinde bulundu. Başarılı olamadı.
Son seçimlerde terör örgütünün siyasi kanadına, seçim barajını geçmesi için oy veren muhalefet, cemaat, gayrimüslimler ve Kürt vatandaşlarımız, toplum mühendislerinin destek, gözetim ve yönlendirmesiyle, güç birliği yaparak, Ak Parti’nin tek başına iktidar olmasını engelledi. Ülke koalisyona mahkûm edildi. Bu durum, ilerlemeye, şahlanmaya ve dünya siyasi arenasındaki gücümüze sekte vurulması anlamına gelmektedir. Bizi 100 yıllık kördüğümle bağladıkları anlaşmalara 2023’te tam neşter atılacakken, yeni iplere boynumuzu uzatmamız demektir.
Şimdi, dünyaya şöyle tepeden bakalım. Ne göreceğiz?
Dünyayı Müslümanlara ve Türklere dar getiren büyük, kanlı bir oyun görüyorum ben. Bunu görmeyen de yok sanırım. Ve bu 5 - 10 yıllık bir mesele değil. Haçlı seferlerinin yüzyıllardır hiç bitmediği gün gibi aşikâr.
6,9 milyarlık dünya nüfusunun 2,2 milyarı Hıristiyan, 1,6 milyarı Müslüman. 1 milyar Hindu, 500 milyon Budist ve 14 milyon Yahudi var. Geri kalanı muhtelif dinlere inanmaktadır.
Şimdi düşünelim.
5,3 milyar gayrimüslime karşı 1,6 milyar Müslüman… Bir kere, nüfus farkı çok büyük.
Teknoloji ve savunma sanayi açılarından Türkiye’nin devlerle boy ölçüşmesi mümkün değil. Nükleer silahımız yok. Oysa diğer ülkeler “Benim şu kadar var, senin şu kadar.” diye, birbirlerine parmak sallar gibi nükleer sallıyorlar.
Silah gücü ve asker mevcudu hususunda resmî veri yayınlamayan tek ülke olmasına rağmen, Çin’in nükleer silaha sahip ülkeler arasında üçüncü sırada olduğu biliniyor.
Üstelik yalnız bir kovboy da değil.
Çin, 1996 yılında kurulan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan’ın, daha sonra 2001 yılında Özbekistan’ın katılımıyla oluşan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün içindedir.
Avrupa bizi AB’ye almıyor; “Şanghay’a dâhil olalım.” diyoruz; ona da izin vermiyor. Bu arada yangın yerine dönen komşu ülkelerimiz ve diğer İslam ülkelerinden de hayır yok.
Yani Türkiye tek başına ortada kalmış, bütün gözlerin yemek için üzerine dikildiği bir ülkedir.
Yukarıda ifade ettiğim üzere, nükleer silaha sahip de değil. Hani, İncirlik Üssü’ne bir saldırı düzenlese belki 100 civarı nükleeri olur ama saldırı kuşatmadan ileri geçer mi, sonuçlarına katlanabilir miyiz; o da meçhul.
Ak Parti iktidara gelmekle oyunları bozdu ancak şimdi tek başına iktidara gelemediğinden iştahlar yine kabardı. Vahim durum sadece bizle ilgili değil. Türkiye’ye olan herhangi bir menfilik bütün İslam ülkelerine sirayet eder.
Bakın; İsrail yine kudurdu. Çin öyle, PKK öyle, PYD, IŞİD öyle. Bir hareketlenme başladı; vaziyet hiç iyiye gitmiyor. Toplu imhalar var. İnsanın aklı duruyor, gönlü bulanıyor, hayatı kararıyor. Her vicdan taşıyan yürek isyan halinde.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, nerede Lut kavminin torunu cinsî sapık varsa meydana dökülmüş. Sanki sapıklıklarını yeterince icra edemiyorlarmış gibi, bir de özel, yasal haklarla donatılmayı talep ediyorlar. Sırada ateşperestlerle, satanistler var sanırım.
Durumdan istifade eden içimizdeki hainler, âdeta alay eder gibi, “Hani Türkiye’nin büyük bir lideri vardı; neden şimdi bu Çin’e el atmıyor, Ortadoğu’daki savaşı bitirmiyor?” falan diyor. “Kafa mı buluyorsunuz?” demekten başka çare yok.
Yahu, siz değil misiniz “Yeter ki Tayyip Erdoğan gitsin; ülke batarsa batsın!” diyen?
Gidişat şunu gösteriyor ki, bu günler daha iyi günler dünya Müslümanları açısından. Türkiye’nin güçlü olmadığı bir dünyada Müslümanların akıl almaz zulümlere uğrayacakları kesin.
Terör örgütü siyasi kanadına oy hediye edenler, tırstıkları için sandığa gitmeyip terör örgütü mensuplarına oy kullanmaları için vekâlet verenler, rahat, huzur battığı için macera arayanlar, sırf Ak Parti düşmanlığı yüzünden Türkiye’yi riske atanlar, sizlere sesleniyorum:
Dünyada akan her damla Müslüman kanından, her damla gözyaşından, her işkenceden, her tecavüzden, her hukuksuzluktan, semaya yükselen her bedduadan, kısacası her zulümden, failleri kadar siz de mesulsünüz.
Hadi gidin, şimdi rahat rahat çaylarınızı yudumlayın.
Mücella Pakdemir
30.06.2015