3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
809
Okunma
Sarıkamış
zemheri kışın soğuk günleri
aylar ocak’ı zorladığında
soğuklar düşmandan daha tehlikeli
iliklerimi donduran kıyımın ortasında
buzdan adamlar ormanındayım…
Murat Nehri Havzası boyunca Ruslar
ve Kars’tan Türkistan’a uzanan vaad edilmiş topraklar…
postallarının altı
kurutulmuş kavun kabuğundan
yazlık donlarıyla savaşan
her on beş metreye bir cesedin düştüğü
ve köpeklerin insan eti yemekten domuz kadar büyüdüğü
ölüme ıslık çalan dağlardayım…
sen Enver
von schellendorf’un hediye ettiği
beş milyon sterlin ve
karargahında berlin aşifteleriyle fink atarken
askerler açlıktan postallarını kemirmekteydi
ammavelakin
karla süslü Doğu Anadolu
sadece çetin yeryüzü şekillerinden müteşekkil bir toprak parçası değildir
nehrin üzerindeki buz bir gün elbet kırılır Enver
çölün ateşinden alıp beyaz ölüme terk ettiğin
öksüzlerin ahı tutar
bıçaklanır martıları suların
tifüs
soğuk, açlık
ilkel insiyakların
ve turan
vatan sağolsun enver vatan…
sabah şekersiz üzüm hoşafı
öğle yok
akşam yok
ekmek yarım
göz pınarınızda sıkışıp kalmış bir damla gözyaşıyla
her üşüdüğünüzde onları hatırlayın…
Josef Kılçıksız
Sarıkamış: Tarihin mikrokozmosunda beyaz bir cehennem
Tabular ve ideolojiler arasına sıkıştırılmış bir tarihçilik anlayışı ve milliyetçi bir romantizmle kutsanan bu muharebenin amacı vatanı savunmak falan değildi, aksine Sarıkamış, Rusya’nın Kafkas cephesinden çekilmesini fırsat bilerek "belki biraz toprak kazanırım" düşüncesiyle, herhangi bir tehdit algısı olmadan, agresif bir konseptle başlatılmış bir muharebedir.
Osmanlı’nın o günlerdeki genelkurmay başkanı zaten Türk değil, bir Alman generaliydi. Çarlık Rusyası’na karşı bir güney cephesi açarak müttefik Almanya’yı rahatlamak için,on binlerce insanın, Alman Emperyalizmi’nin kuyruğuna takılmış bir siyasi iktidarın turancı hayalleri doğrultusunda, doğrudan ölüme gönderildiği Sarıkamış, bir cinayettir; ve bu cinayetten “destan” çıkarmak akla zarar bir tutumdur. - 39’a varan soğukta ayaklarında çarıklarla, hayalperest bir plan uğruna maceraya atılmış Mehmetçikler, Türk tarihinde hala kabullenilememiş bir facianın kurbanları olarak anılmak yerine, tarih manipüle edilerek, her nasılsa bu facianın kahramanları yapılmışlardır...
Alman arşivlerinde gördüğüm çarpıcı bir resimde, yol kenarlarında üst üste yığılmış ölülerin yanında, yöresinde at, eşek, katır gibi hiç hayvan ölüsü olmaması dikkatimi çekmişti; Mehmetçik yayan olarak derin karların içine sürülmüştü...
Askerlerimizin silahları kar eriyince yüzeye çıkmıştı. Bir tanığın anlatımına göre, bölge halkı bu silahları topluyor ve aşiretlere satıyordu.Tanık, ’ bu silahlardan 6 at yükü tüfek de bizim aşirete getirilmişti’, diye anlatıyor…
Kısacası Sarıkamış, beyinlerini egolarının ardına itmişlerin ile binbaşılıktan tuğgeneralliğe, ihtilalciliği ve padişah damatlığı sayesinde yükselmiş birinin ürünüdür.
Sarıkamış’ın sonuçları üzerine spekülatif varsayımlar yaparsak;
Sarıkamış’ta o kadar asker kaybedilmeseydi, Osmanlı Doğu’da zayıf düşmeyecek, Ermeni "tehcir"’ine belki gerek duyulmayacaktı.
Sarıkamış’ta kaybedilen gençler o zamanlar Osmanlı’nın en kültürlü ve eğitimli insan sermayesini oluşturuyordu. Cumhuriyet kurulduktan sonra bilgili ve vasıflı insan kaynaklarına çok ihtiyaç vardı, eğer orada o eğitimli insanlarımız kaybedilmeseydi, Atatürk önderliğindeki Türkiye’nin şekillenmesi farklı olabilirdi.
Ayrıca Sarıkamış’a güneydeki 2 taburdan biri gönderilmişti, bu nedenle Güney cephesi görece zayıf düşmüştü bu da daha sonra Misak-ı Milli içinde yer alan Musul ve Kerkük’ü kaybetmemizi kolaylaştırdı.
Ayrıca Sarıkamış bozgunu nedeniyle Osmanlı’nın Kuzey İran’daki kazanımları da tehlikeye girmişti.
Macera uğruna dağlara karışan binlerce insandan geriye kalan silik anılar vardır, kafalarımızın içinde beyaz bir kor sıcaklığıyla durmakta olan bu anılardan bana kalan, bir kitap ve bir de eski tablosu Deniz hanım’ın… bir elinde sigarası, bir elinde kahve fincanı balkonda oturmuş denize bakıyor… kırk yılın hatırına Allahuekber Dağları’nda yitirdiği eşini arıyor…
bir an için tarihin karanlık odalarına giriyorum, ortalık kardan heykeller nedeniyle aydınlanıyor… odanın duvarına yaslanmış bir asker, karnını doyurmak için, tezeğin icinden buğday tanelerini ayıklarken duvardaki bir yazı dikkatimi çekiyor : ‘öldürmek için ölmek yerine, yaşatmak için ölenler şehit olarak anılmalı!’
josef Kılçıksız