4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
803
Okunma

Helalin adı kaldı onu gören yok,
Haram kapışıldı hala doyan yok.
Yusuf Has Hacip
Az da olsa normal sayılabilecek bir insanın bir anda aklını fikrini yitireceği. Şaşkınlıktan lal olacağı olaylar, ifadeler, itiraflar savunmalar ve eylemler karşısında. Bu denli suskun, ilgisiz, pişkin ve olağanüstü iyi niyetli! ve bir o kadar da hayasızca, cahilce bir tavır sergilemesi hangi insan ahlakına. Ve hangi inanç anlayışına sığar desem..?
Eminim ki toplumun en az yarısı: Bizim Anlayışımıza!
Yani halkın yüzde ellisin oyunu, aklının fikrinin ve Rabbin katından yağan o bitmez tükenmez maddi hazine sayesinde almış. Hak, adalet, eşitlik, dürüstlük ve kalkınmayı kendilerine ilke edinmiş. Ve bizlere Allah’ın en büyük lütfu, son gürlüğü olan bu soylu yüce partinin. Ve Rabbin izni ve inayetiyle o mübarek insanları başa getirme şerefini, başımızda cennetin bir müjdecisi olarak taşıyan bizlerin anlayışına! Diyeceklerine ben de Yaradan’ın aciz bir kulu olarak yemin ederim.
Oysa her şey bunca yıldır bu denli aşık seçik ve noktası virgülüne kadar ortada iken. Bütün dünya alem bu olan bitenleri ibret ve hayretle seyrederken. Bu insanların sözlerine, hallerine, düşünce ve yazıp çizdiklerine bakıyorum da…
Bir insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden birisi de şaşırma duygusunu yitirmiş olmasıdır.
Ya Rabbim!
Bu ne Mustafa Kemal ve Cumhuriyet laiklik ve demokrasi düşmanlığı! Bu ne Osmanlı ve bin bir çeşit rezalete karşı olan hayranlık! Elbette tarihte sorulması sorgulanması gereken sayısız olay ve soru var.
Tarihçilerin bile tarihi kendi duymak istedikleri doğrultuda yazdıklarına inanıyorum ben. İlahiyatçılar ise birbirlerinin kanını içmekteler.
Kurtuluş savaşının Osmanlıyı yıkmak için yapılan art niyetli bir girişim olduğunu savunanlara çok basit bir yaklaşımla şunu sormak isterim:
Yapılması gerekirken savaş yapılmamış olsaydı eğer;
Sizler hayatta kalabilir miydiniz? Kalmış olsaydınız bile. Atanız, adınız, dini inancınız ve yaşamınız nasıl olurdu dersiniz!?
Buna en güzel yanıtı NAZIM çarpıyor yüzümüze gene.
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
14 Aralık rezaletinin yıl dönümünün yaşandığı. Ve dünya tarihinde bir eşi daha görülmemiş bu rezaleti meydana çıkaranlar. Yazanlar. Hatta karşıt kanala dizi çeken yapımcıları bile dertop edip çeriye tıkanları Allah’a havale edelim ve geçelim yıllar öncesinin rahmetli ünlü dolandırıcısının yediği haltlara!
Dolandırıcılar kralı "Sülün Osman" olarak Türk tarihine geçen kişinin asıl adı, Osman Ziya Sülün’dür. (1923-1984).
Osman Ziya Sülün, 1923’te İstanbul’da doğdu. Adını duyurduğu ilk "işini" 1948 yılında Fatih’te yeni tuttuğu evin sahibini dolandırarak yaptı.
1950 ve 60’lı yıllardaki "işleriyle" ün kazanan "Sülün Osman", Beyoğlu’nda sokakta yürüyen tramvayı, Galata Kulesi’ni, Eminönü Meydanındaki saati, şehir hatları vapurları gibi kamu mallarını saf vatandaşlara ’satarak’ ya da ’kiraya vererek’ efsane haline geldi.
Taksim Meydanı’nın girişine paspas koyup, gelenden geçenden para toplamayı, bir zamanlar Dolmabahçe önünde demirlemiş olan Amerikan 6. filosuna ait olan bir uçak gemisini sattığı, İstanbul’a yeni gelmenin ürkekliğini üzerinden atamamış taşralılardan meydanlardaki saate bakma parası dahi aldığı rivayetler arasındadır.
Filmlere bile konu olmuş Sülün Osman tarihin gelmiş geçmiş en komik dolandırıcısıdır.
Galata Köprüsü’nü satarken tesadüfen yakalanan Sülün Osman, kendisini sıradan bir dolandırıcı değil, bu işin kitabını yazıp, felsefesini yapmış bir düşünür olarak görmekte olup 20 Nisan 1962’de hapisteyken ’Alınteri ile Yaşamak’ konulu konferans vermiştir.
Ölümüyle ilgili kesin bilgi olmamakla birlikte, polisin tahminlerine göre 1984’te Beyoğlu’nda sürekli kaldığı bir otelde kalp krizinden ölmüş, kimlik taşımadığı için kimsesizler mezarlığına gömülmüştür.
Hay senin canın a rahmet olsun Sülün OSMAN. Güldürdün bizi ağlanacak halimize…