9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
933
Okunma

1978 Deki Kahramanmaraş olaylarından başlayalım.
Kahramanmaraş olayları ile ilgili pek çok şey yazıldı çizildi, türküler, ağıtlar, suçlamalar, mahkemeler, ceza alanlar, berat edeler vs vs üzerine bu gün hâla konuşuluyor. Ancak orada yaşanan olaylara bir bomba dersek bu bombanının fitilini ateşleyen kıvılcım neydi genelde göz ardı ediliyor, üzerinde durulmuyor.
Kahramanmaraş olayının fitilini ateşleyen kıvılcım bir sinema filmiydi. Filmin adı ‘’ Güneş ne Zaman Doğacak’’ olup baş rolünü Cüneyt Arkın’ın oynadığı ve Ülkücülerin piyasaya sürdüğü bir filmdi bu.
Filmde Stalin zulmünden kaçan Azerbaycanlıların çilesi anlatılıyordu ama onlar için daha da çileli olan kısım Türkiyeye geldikten sora gördükleri ahlaki, dini ve milli çöküntüydü. Onlar Stalin zulmünden kaçarken Türkiye’de Atatürk resimleri yerine Stalin’in resimleri asılıyordu okullara. ( Ki doğrudur...Atatürk’ün resmi diye Stalin’in kalpaklı resimleri pek çok okula ve iş yerine asılmıştı. ) O insanlar ’’ Ne Mutlu Türk’üm ’’ Diyene diyebilmek için hayatlarını ortaya koyarken Türkiye’de kimliğinde ’’ Türk ’’ Yazan piçler ’’ Faşist Türk ordusu Kıbrıstan çekil ’’ Diyorlardı. ’’ Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi ’’ diyerek 6. Filoyu taşlarken Marlboro sigarası tüttürenler 1 Mayıs Törenlerine hep o Azerbaycan Türklerinin - zulmünden kaçtıkları - Sovyetlerin orak - çekiçli bayraklarıyla geliyorlardı. ’’ Türk ’’ Kelimesini duyduklarında gıcık kapıyorlardı.
Bu film Ülkücüler dışındaki herkes tarafından topa tutuldu adeta. Sebep: Cüneyt Arkın ( Filmdeki adıyla Yavuz ) Bir grup hippi kılıklı öğrenciye soruyor : ’’ Siz Türk değil misiniz ? ’’ Diye...İşte bu faşizmin , ırkçılığın dik âlası oluyordu (!) Ayrıca Sovyet Rusya’nın komünizm rejimi aleyhinde çok feci iftiralar(!) vardı filmde.
Evet ’’ Ne Mutlu Türk’üm ’’ Diyebilmenin acı faturası olan bu film Kahramanmaraş’ta bomba etkisi yaratmıştı 19 Aralık 1978 de..’’ Bomba etksi ’’ derken mecazi anlamda demiyorum. Bildiğiniz bomba atılmıştı o filmin oynatıldığı Çiçek Sinemasına.
Sonrasında ortalık toz duman… Al sana mis gibi bir kaos(!) Fıstık gibi bir alevi- sünni savaşı(!) Yüzlece ölü ve yaralı. Sebep: ’’ Sen nasıl olur da bir aşk filmi olan ’’Zeynel ile Veysel’’ filmi yerine en son sahnesinde ’’ 1945 YILINDA SOSYALİST BİR ÜLKEDEN İLTİCA EDEN , DAHA SONRA DÜŞMANA TESLİM EDİLİRKEN SINIRDA ŞEHİD EDİLEN 150 TÜRK’ÜN ANISINA ATFEDİLMİŞTİR’’ Yazısı olan bir filmi getirip oynatırsın bu sinemada. Nasıl olur da o zamanın Cumhurbaşkanı olan, İkinci Adam, Milli Şef, CHP nin Atatürk’ten sonraki Genel Başkanı olmuş olan İsmet İnönü’nün aziz ruhunu rencide edersin?
Aradan geçen otuz altı sene içinde köprünün altından o kadar su geçti ki artık o günlerin Türk kelimesini duyduğu zaman alerjik reaksiyon gösterenleri şimdi Türklüğü ne Ülkücülere ne Alperenlere ne de bir başkasına bırakıyorlar hatta Mahir Çayan’ın ağzından ‘’ Herkesten fazla mlliyetçi olmalıyız ‘’ sözleri yayınlıyorlar. Güya Mahir Çayan yoldaşlarına ‘’ Herkesten daha çok milliyetçi olmalıyız’’ demiş. Hani o günleri yaşamamış olsak yiyeceğiz de… Mahir Çayan ve Milliyetçilik? Gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum.
‘’ En iyi Ülkücü ölü bir Ülkücüdür’’ Diyen Devrimci de ‘’ En iyi Devrimci ölü bir Devrimcidir’’ Diyen Ülkücü de şimdi ‘’ Ne Mutlu Türk’üm Diyene’’ Diyebilmek için birbirleriyle yarış halinde… Atatürk için gardrop devrimcisi diyelerin alayı Kuva-i Milliyeci olmuş… Bizlere Ülkü Ocaklarında ‘’Atatürk Milliyetçiliği yok, Türk Milliyetçiliği var ‘’ Diyenler de bu gün dört elle Atatürk’e sarılmış vaziyetteler. Yani ne milliyetçliği ( Ki bazıları için ulusalcılıktır ) ne Atatürkçülüğü ama ille de Türklüğü kimselere bırakmak niyetinde değiller.
Tabii ki sorulabilir neden böyle oldu diye?
Çok basit…1980 Öncesinde kesinlikle burunları bile kanamayan yani ne solcuların ne de sağcıların asla saldırmadığı , hatta adam yerine de koymadığı şeriatçı, ya da dinci denilen grup günümüzde artık iktidardadır. Yani Devrimci için faşistten, Ülkücü için komünistten çok daha önemli ve ciddi bir tehlike arz etmiştir. Bu tehlike eski düşmanların dost olmasını gerektirmiş hatta o kadar ki MHP nin başındaki zât-ı muhterem ‘’ Bu katillerle koalisyon kurmak içime sinmiyor ‘’ aşağılanmasına rağmen vatanın âli menfaatleri karşısında yine de Süleyman Özmen,Ruhi Kılıçkıran, Dursun Önkuzu, Mustafa Pehlivanlı, Yusuf İmamoğlu, Halil Esendağ ve daha nice Ülkücü için katil diyenle kolalisyon kurmuştur.
Bu gün geldiğimiz noktada artık Devrimcisi de Ülkücüsü de özbe öz Türk olmayı kimselere bırakmıyorlar. İşin garibi de 1980 öncesinde bizler ( yani Ülkücüler ) ‘’ Komünistler Moskova’ya diyorduk, 1980 den sonra Moskova’ya ilk koşan bizler olduk.
Uzattım biliyorum. Konumuz Türklük ırk ve kan meselesi midir konusuydu.
Bu gün neredeyse herkesete bir havalar bir havalar sormayın ‘’ Ben özbe öz Türk’üm’’ ‘’ Benim damarlarımda halis muhlis Türk kanı dolaşıyor’’ Her ne kadar sorsan ‘’Ne zamandan beri damarlarında Türk kanı dolaşıyor’’Diye alacağın cevap -anlamını bilmeseler de – ‘’Kalü beladan beri ‘’ olacak olsa da aslında on iki senedir damarlarında Türk kanı dolaşmaktadır pek çoğunun.
Neyse…Halis muhlis Türk ne demektir sizce? Yani özbe öz Türk olmak?
Kanına yabancı kanı karışmış olmamak tabii ki. Bu yüzdendir ki Osmanlı’yı Türk saymaz bazıları. ( Hatta Ülkücülerde bile vardır Osmanlı’yı Türk kabul etmeyenler. Padişah anaları hep yabancı ya ondan. Yani kanlarına başka kanlar karışmış. Kan, safiyetini kaybetmiş ) Bu durumda gerçek Türk olmak için en az bir kaç yüzyıllık geçmişimizde ne ana tarafımızın ne de baba tarafımızın kanına yabancı kan karışmamış olması gerekiyor ki yarım yamalak değil tam Türk olalım.
Peki var mı böyle bir ırk? Yani kanına kesinlikle yabancı kanı karışmamış olan saf, arı, halis muhlis Türk?
Var elbet. Var olmasına var da Türkiye’de yaşayan ve ‘’ Benim damarlarımda özbe öz Türk kanı dolaşıyor’’ diyen Türklere asla benzemiyorlar. Mesela Dukhalar var. Binlerce senedir kendi toplumları dışında hiç kimseden kız almamış, kız vermemişler. Saf kan Türkler. İyi ama Anadolumuzda –Benim tanıdığm kadarıyla- yörük dediğimiz Türklere biraz benziyorlar da mesela bir Kars’lıya, Erzurumlu’ya, Trabzonluya, Edirneli’ye asla benzemiyorlar.
Saf kan Türk olan Uygurlar da öyle…
Türk hakanlarının minyatür ve tasviri resimlerine bakıyorsunuz ( Özellikle de Cengiz Han ) Kesinlikle günümüz Türkiyesinde yaşayan Türklere benzemiyor. Benzeyemez de. Benzerse bu eşyanın tabiatına aykırı bir durum olur. Dünyanın yedi kıtasının üçünde ayak basmadık yer neredeyse bırakmamış olan Türklerin ırkî özelliklerini hiç bozmadan muhafaza edebilmesi ve günümüze kadar taşıyabilmeleri mümkün müdür sizce?
Dünyaca ünlü top model Miranda Kerr’in damarlarında dörtte bir oranında Türk kanı dolaşıyormuş.( Diğer kanlar: İskoç, Fransız, Filipin) Ayrıca yine dünyaca ünlü manken Lisa Snowdon, Daily Telegraph gazetesine verdiği röportajda damarlarında Türk kanı dolaştığını açıklayarak ’Babam İngiliz, annem ise yarı Türk yarı Fransız... Güzelliğimde damarlarımda dolaşan Türk kanının payı büyük. Özellikle zeytinyağı gibi pürüzsüz cildimi Türklüğüme borçluyum’ demiştir
Bir de damarlarında asla Türk kanı olmayan, bir Ermeni olduğunu hepimizin çok çok iyi bildiğimiz bir zat var. Adı Levon Panos Dabağyan. 1933 İstanbul doğumlu. Babasının adı Kirkor,annesinin adı Siranuş… Yanlış bilmiyorsam halen hayatta. Pek çok kitabı var bu Ermeni yazarın. Kitaplarından birinin adı da ‘’Başbuğ Türkeş ve Milliyetçilik’’tir. 1969 seçimlerinde Dündar Taşer’le birlikte MHP İstanbul milletvekili (ya da senatör) adayı olur. MHP’nin parti ambleminin seçilmesi sırasında “Biz İslam milletiyiz hilal isteriz” diye üç hilalden yana görüş bildirir. ( kesinlikle Müslüman filan da değildir hani)
Şimdi soru şu: Damarlarında Türk kanı olan Miranda Kerr ve Lisa Snowdon mu daha Türktür yoksa damarlarında Ermeni kanı dolanan Levon Panos Dabağyan mı? Türk olmak ve Türk kalabilmek için ille de damarlardaki kan önemliyse Başbuğ Türkeş Levon Panos Dabağyan’ı niçin MHP Milletvekili yapmaya çalışmıştır? Herhalde onun Ermeni olduğunu bilmiyor olamazdı değil mi ( Ki en azından adından belli )
Peki bu kadar mı?
Değil elbette. Bir de Sevgi Erenerol var. Türk Ortodoks patrikhanesinin ilk patriği olan Eftim Efendi’nin torunu. Evet 1922 de Atatürk tarafından kurdurulan Türk ortodoks patrikhanesinin ilk kurucusu olan Eftim Baba’nın torunu ( Eftim Baba Atatürk’ün bu patriğe hitap şeklidir ) olan Sevgi Erenerol da damarlarında Türk kanı olmadığı halde Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından MHP İstanbul Milletvekili adayı olmuştur. Damarlarında Türk kanı olmayan bir kadının Türklüğün ve Türkçülüğün bayrak ismi Alparslan Türkeş tarafından TÜRK MİLLETİNİN vekilliğine aday gösterilmesini ‘’ Ben öz Türk’üm, benim damarlarımda hakiki Türk kanı var. Biz devşirme değiliz ‘’ diyenler neyle izah edebilirler acaba?
Kısaca diyorum ki: Dünyada bilinen dört grup kan vardır. Bunlar pozitif ve negatifleriyle sekiz olurlar. Türk olmanın işte bu kan ile hiç bir alakası yoktur ve Mustafa Kemal ‘’ Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.’’ derken asla bu kan gruplarına atıfta bulunmamıştır. Türklük bir ruh meselesidir. Kendini Türk hissetme meselesidir. Ermeni soykırımı tasarısına tepki vermek için Türk bayrağına sarılıp Fransız konsolosluğunun önünde tek başına eylem yapmaktır Eski BJK lı Pascal Nouma gibi… Kendi çalıştırdığı Türk Milli Basketbol takımını en iyi şekilde yetiştirerek ülkesinin takımını ( Sırbistan ) mağlup ettirmek ve Türk milli takımını –tarihinde ilk kez- dünya ikincisi yapmaktır Sırp Hoca Tanjeviç gibi..
Daha da özet olarak: Öz Türk olmak Türk milleti için ya kanını, ya da terini bu toprağa karıştırmaktır. Bol bol laf salatası yapıp 7/24 ‘’ Ben Türk’üm de ben Türk’üm ‘’ demekten başka hiç bir halt yapmamak değildir.
Selam sevgi ve dualarımla.
Allah’ın (C.C) Rahmet ve bereketi tüm inananların üzerine olsun.