2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
875
Okunma

Dünyanın demokratik parlamenter sistemle yönetilen her Cumhuriyet ülkesinde muhalefetin temel görevi bilindiği gibi iktidar partisini daha fazla icraat yapmaya yöneltmektir.
Başka bir ifadeyle; Muhalefet partileri millet adına iktidar partisinin ülkenin sorunlarını çözmesini ister ve iktidarın daha fazla çalışıp ülkeye yatırım yapmasını sağlar. Peki, bu durum geçmişten günümüze bizde niye tersine işler. Yani iktidar partileri bir şeyler yapmak isterken muhalefet partileri var gücüyle buna engel olmaya çalışır.
Neden?
Nedeni bellidir. Atatürk’ün vefatından sonra demokrasi düşmanı bir güruh bu ülkenin üzerine kara bulut gibi çökmüştür.
Ülke insanının kendine güven duygusunu köreltmiş hep bir düşman olgusuyla insanlar korkutulmuş modern dünyanın sahip olduğu demokrasi ve insan hakları gibi kavramların geliştirilmesi ve talep edilmesi engellenmiştir.
Ne, kendileri bu ülkeye demokratik ve ekonomik anlamda bir çivi çakmışlardır nede başka bir siyasi görüşün ülkeye ve millete hizmet etmesine müsaade etmişlerdir.
Oysa bir ülkenin her yönüyle gelişimi o ülkede yaşayan insanların özgür düşünebilmesine ve girişimci ruha sahip olmasıyla mümkündür. Bu durum,aynı bir çarkın içindeki dişlinin parçaları gibi bir dişlinin diğer bir dişliye güç vermesi şeklinde tanımlana bilir.
(Gerekçeleri; Laik Atatürk Cumhuriyetini korumak!) Peki, gerçek’te öylemi? Asla, bu güruh’un sözde Cumhuriyeti koruma iddiaları tamamen farklı amaç ve beklentiler üzerine kuruludur. Çünkü o güruh, geçmişten günümüze, siyonizm’in uşaklığına soyunmuştur. Başta İslam dini olmak üzere ülkenin tüm değerlerine karşı çıkmış yok saymış inkâr politikaları geliştirmişlerdir.
Ülke idaresinin adı; Cumhuriyet (halkın kendi kedini yönetmesi ) olsa da, ülkeyi 1940’lardan bu yana askeri vesayete dayalı anti demokratik bir sistemle yönetmişlerdir. İçine nüfuz ettikleri ordu, yargı ve diğer devlet kurumları vasıtasıyla bürokratik engeller çıkararak ülkenin demokratik, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişimini engellemişlerdir, ülkenin zenginliği olan farklı siyasi düşüncede olan insanları kurmaca sansasyonel olaylarla çatıştırıp pasifize edilmiş, sonrada belli aralıklarla zaten çok gelişmemiş demokrasiye karşı darbe yapmışlardır. Ülke insanını sindirmiş, farklı siyasi düşüncede olan insanları şiddet kullanarak yok etmeye çalışmışlardır.
Sözde Atatürkçülük adına, ülkenin değişime ve gelişime olan ihtiyacını yok saymış engeller koymuşlar ve sanki Atatürk bu ülkenin güçlenmesini büyümesini istemiyormuş ve değişime gelişime karşıymış gibi bir algı geliştirmişlerdir.
Gerçekte ise bu durum sözde Atatürkçülük adına Atatürk’e yapılmış en büyük bir haksızlıktır.
Aksine Atatürk ülkedeki gelişimi ve değişimi desteklemiş bankacılık sistemini geliştirmiş fabrikalar kurdurmuş ülkeyi onuncu yıl marşında olduğu gibi demir ağlarla ördürmüştür. Yani Atatürk’ün bizzat kendisi değişime ve gelişime açık birisi olduğu gibi müteşebbis ruha sahip girişimci insanları da desteklemiştir.
Atatürk, Cumhuriyetin ilanıyla yeni bir ülke oluşturmuş olmasına rağmen Osmanlının şerefli bir subayı olduğunu da inkâr etmemiş ve Osmanlı imparatorluğu döneminde yapılmış yatırımları yok saymamıştır. Aksine üzerine eklenecek ne varsa bütün gücüyle çalışmış eklemiş ve o günün şartlarına göre önemli icraatları gerçekleştirmiştir.
Hal böyleyken 1940’lardan günümüze, yapılanı yıkmak, yapılacak olana engel olma refleksi muhalefet anlayışına neden yerleşmiştir. Dahası tarihin tüm gerçeklerini ya saptırmış, ya inkâr etmiş, yâda yalan üzerine kurmuşlardır.
Nedeni yaşanmış tecrübelerle sabittir. Emperyalist ülkelerden oluşan düşman güçlerini savaş meydanlarında yenmiş olan ülke insanı ne yazık ki, 80 yıl boyunca zihniyet devrimini gerçekleştirememiş statükocu kesimlerden oluşan monşerlerin yaptığı düşmanca uygulamalara maalesef uzun yıllar yenikdüşmüştür.
80 yıl boyunca bu siyonist zihniyetin ülkemize verdiği zararı düşman orduları verememiştir.
Fakat her türlü baskı ve engellemelere rağmen yinede her yönüyle güçlü bir ülkeye sahip olma isteğinde olan yüce milletimizin engellenemez arzusu sayesinde.
Gelişime ve değişime kapalı 1940’lı yıllardan günümüze gelememiş muhalefet anlayışı artık yok hükmündedir.
İçinde olduğumuz yüzyılda ve sonsuza dek ülkemize ve ülke insanımıza yakışır demokrasi ile taçlandıracağımız Cumhuriyet bayramlarını kutlayabilmek dileğimle,
29 Ekim Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun.
Serhat BİNGÖL 29.10 2014