3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
695
Okunma

Acaba? diyorum kendi kendime. Kendisine bu kadar uzun süre ve böylesine büyük zararlar vermiş kötülüğü dokunmuş bir başka ülke bir başka toplum var mıdır?
Ve bu verilen zararların bir çoğu farkında olmadan istemeden mi yapılmıştır? Ve neden çeşidini ve dozunu daha da arttırarak süregelmektedir hala?
İnsan bindiği dalı nasıl kesmeye kalkışır? Hı? Biz ne zaman adam oluruz? sorusu yaşanan sorunların temel kaynağı olabilir mi sizce?
Yani adam olamamak! Bu soru cümlesine hemen her gün gazetelerin sayfalarında rastlamıyor muyuz a dostlar? Birbirimize bu soruyu sormuyor muyuz yemek masalarında. Ülkeyi kurtarma seanslarında. İçki kadehlerinde yıllardır? Ne dersiniz?
Ama gelin görün ki; adam olmaya ne niyetimiz ne vaktimiz oluyor. Onca incelikli ve öncelikli işler varken!
Ee sen gel de bu durum karşısında iflah olmaz komplekslere ezilmişliklere kapılma! Başına durmaksızın ‘adam olmadığı!’ kakılan bir insan nasıl olur da adam gibi davranır ve insana yakışır/yaraşır işler başarabilir?
Örneğin ben kendimi hiçbir çağa aitmişim gibi hissedemiyorum. Çünkü mağara devrinde bile bir ‘adamlık’ olgusu varmış. ‘Mağara Adamı’ tanımı gibi mesela.
Bizim kendi kendimize yaptığımız bu yakıştırma, ne dil alışkanlığı ne şaka ne mecazi bir anlam içeriyor.
Doğrudan doğruya kendi kendimize hakareti içermiyor mu?
Bu anlamda sayın Fatih Altaylı’ nın da günahı çok! Her yazısının altında bu soruya rastlamak beni bir kez daha kederlere salıyor!
Oysa bazen öyle İnsan Portrelerine rastlıyorum ki..
Bu ne ilahi bir yansımadır diyorum dilim tutularak. Nasıl şaşırıyorum. Nasıl imreniyorum. Bu nasıl bir çabadır. Nasıl bir emektir. Nasıl bir insanlık sevdadır ve nasıl bir ahlak yüceliğidir? Diyorum yine kendi kendime.
Yerimden kalkıp ayakta izlemek geçiyor içimden. Tıpkı okurken kendimden geçtiğim yaşamlarda olduğu gibi.
İçinden çıkılmaz gibi görünen sorunların bile çözümünü sağlayacak kolay bir yolun, hatta bir püf noktasının bulunabileceğini düşünüyorum ben.
Gazeteci-yazar Sayın Yılmaz ÖZDİL bir tarihte köşe yazısında şöyle bir gerçeği dillendirmiş verilere dayanarak.
Ne savaş ne şehit cenazeleri ne insanları hane hane bölen Kürt –Türk meselesi. Hatta Kuran’ı Kerim’in yeniden yazılması konusu bile toplumun ilgisini çekmiyormuş sanıldığı kadar.
İlk sırada yer alan en önemli konu: Emekli maaşlarının ne kadar olacağı imiş.
Yani geçim derdi. Yani yoksulluk. Yani tokun, açın halinden haberdar olmayışı.
Yani hiçbir aklın anlayışın adaletin dini inancın ve ahlakın kabul edemeyeceği böylesi bir haksızlığın hükmünü hala sürdürüyor oluşu.
İkinci sırada ise, az buçuk Irak olayı yer alıyormuş.
Başlardaki örtü meselesinin yüzüne bile bakan çıkmamış.
Ankara’dan ötesini yurt toprağı, insanını ise adamdan saymadılar yıllar yılı.
İşlerine geldi “yaşar!” saydılar. İşlerine gelmedi “yaşamıyor!” dediler.
Yani: “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” türünden karalar karası güldürünün ta kendisi!
İşlerine geldiğinde göstermelik olarak protesto ettikleri ülkelere özel uçaklarını kaldırıp, yanlarındaki yörelerindeki kadınların iç çamaşırlarını bile oralardan getirttiler hayasızca!
Sizce biz ne zaman adam oluruz aziz milletim!”
Tülin Öztunç
Fatih Altaylı. TEKE TEK köşesi YAZILARIMDAN.