4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
937
Okunma
Okul servisine binmek istemiyor, eve dönmeyecek akşam olunca. Ama nasıl olur? Mis gibi kokmuyor mu annesinin pişirdiği mercimek çorbası? Babası okşamıyor mu saçlarını doyuncak? Sarılıp ağlıyor öğretmenlerine. Korkuyor.
Ne yemiş içmiş tam üç gün boyunca evde yalnız bırakılınca? Ev. Eve neye benzemeli? Eski bir dükkân ve içindeki köhnemiş eşyalardan mı oluşmalı çocukluğunun hatıratı? Keser çivi çakmak için. Bir çocuğa fırlatılmak için değil. Gece karanlık ve soğuk. Komşu teyze olmasa kim bilir neler gelirdi başına.
Toparlayamıyorum kelimelerimi bu gün. Yukarıda yazılı olan her şey gerçekten bir çocuğun göğüslemek zorunda kaldıklarıydı. Henüz o minicikken bırakıp gitmiş babası onları. Annesi silik bir kadın. Güç yetiremiyor yaşamın ağır koşullarına, seni evlendirelim biriyle diyorlar kabul ediyor. Nasıl oluyorsa bu arada çocuk esirgeme kurumu çocuğu korumaya alıyor. Halen nedenini bilmiyorum çocuk anlatamıyor. Fakat sonra, çocuğu yeniden ailesine teslim ediyorlar. Ailesine? Yani şu silik kişilikli kadınla evlendirildiği insan müsvettesine.
Çok geçmiyor dayak başlıyor. Adı üvey de olsa, sonunda baba sıfatı bulunan bu hoyrat yabancı vuruyor, vuruyor, vuruyor. Bir keresinde olanca gücüyle çocuğun boğazını sıkmışdı. Emindik o yapmışdı. Fakat ıspatlayamıyorduk. Çocuk okul servisine binip evine gitmek istemeyince, konu yeniden geldi kondu önümüze. Azıcık araştırıp soruşturunca, çocuğun üç gün boyunca evde yalnız bırakıldığını, annesi ile üvey babasının bir düğüne gittiklerini öğrendik. Konuşmak istemiyordu çocuk. Korkuyordu bizden. Nasıl konuşsundu? Evde dayak bekliyordu onu. Ev evden başka her şeye benziyordu. Evin içine yalnızca bakmanız, günlerce yıkanmak istemeniz için yeterli bir gerekçeydi.
Bu dükkândan bozma yapının içinde neler yaşanmışdı daha başka? Jandarma eşliğinde yürüyoruz boşluğa doğru. Bir tünelden geçip karanlık geceye ulaşıyoruz. Bu yapı karanlık bir geceden başka hiçbir şey olamaz. Oyuncağımı kırmasaydı bari diyor çocuk. Bana keserle saldırdı, hep döverdi beni. Annemi de döverdi. Ama biriktirdiğim parayla satın aldığım oyuncağımdan ne istemişdi? Evet bu insan müsvettesi çocuğun oyuncağını kırmışdı. Yalnızca oyuncağını mı? Doğrulup yaşama merhaba demek isteyen filizini kırmışdı ve dahasını.
Onu bulduğumuzda üzerinde komşu teyzesinin verdiği elbiseler vardı. Annesi ve üvey babası taşınmaya karar vermişler. Çocuk gelmek istememiş. Zaten keser fırlatılınca üzerine, korkup kaçmış. Onu bırakıp gitmişler ve komşu teyzesi bulmuş evine almış çocuğu. Belki de günlerdir açmış, karnı doyurulmuş. Sonra? Sonra komşu teyze çaresiz bırakmış çocuğu sokağa. Belki annesi gelir alır diye. belki yeni gün ona yeni şeyler verir diye. Fakat olmamış. Neyse ki şimdi sağlığı yerinde. Yeniden koruma altına alındı. Aslında ilkin istemedi. Kim bilir çocukluğunun ilk yıllarını geçirdiği ve adına yuva denilen kurumun dahilinde neler yaşadı bilinmez. Yok yapılacak başka bir şey. Yeniden kurum bünyesindeki bir yere yerleştirilecek. Neden seçenekler böylesine az ve keskin?
Herkesin yıllanmış deniz fenerini ve güzel doğal dokusunu görmek için koşarak geldiği bu beldeyi ardında bırakan o masum ki her çocuk kadar masum çocuğun anısınaydı bu yazı. Malesef hepsi yaşanmışdı yazılanların. Azıcık daha duyarlılık içindi. Etrafımızdakilere daha dikkatli bakalım diye..