Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
Bir tutam hayat
Bir tutam hayat

Unutmadık, unutmayacağız

Yorum

Unutmadık, unutmayacağız

18

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

1398

Okunma

Okuduğunuz yazı 18.8.2014 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Unutmadık, unutmayacağız

Unutmadık, unutmayacağız

Öfkeli denizden kurtarılabilen birkaç kilo balık, zor coğrafyanın bahşettiğince tütün, tarla kenarlarında yetiştirilmeye çalışılan bir tutam sebze ve ekime müsait olmayan dik yamaçlara serpiştirilen bodur fındık ağaçları...

Bu küçük sahil köyünün sahip olduğu zenginliklerin tümüydü bu saydıklarımız. Yaşamak ve nesillerinin devamını sağlayabilmek için sahip oldukları yegane servetleri... Atalarının emaneti, çocuklarına bırakabilecekleri mirasları... Her geçen yıl biraz daha eriyen, biraz daha azalan,biraz daha kaybolup giden nimetleri...

Günlerden Salı idi. Ağustos ayının sakin bir Salı sabahı. Ne doğu istikametindeki Kaçkar Dağlarının doruklarında, ne de batı yönünü sarıp sarmalayan Yoroz burnu semalarında, tek bir parça bulut gözükmüyordu. Gökyüzü, alabildiğine mavi, alabildiğine bakir, alabildiğine özgürdü o gün.

Karadeniz’in lacivert suları, alışılagelmiş öfkeli çalkantılarından uzak, çarşaf misali pürüzsüz ve şaşırtıcı ölçüde sakin bir görünümde idi. Sahildeki kayalarla her daim kavga etmeye alışık olan dalgalar, bu gün bir başka şirinlikle, bir başka uysallıkla, bir başka sevimlilikle oynaşıp durmakta idiler. Günün bu saatlerinde balıktan dönen balıkçıların, ağlarını temizlenmesi sonucunda, ekonomik değeri olmayan ve gerisin geri denize saldıkları canlılardan nasiplerini almayı alışkanlık haline getiren martılar dahi,’Hemidiye Kayasına’ tünememişler; aç kalmaya rıza gösterip, gözden uzak, bilinmeyen bir bölgeye sığınmışlardı.

Köyü sarıp sarmalayan zeytin, karaağaç ve fındık dallarına tüneyen serçeler,o sabah her zamanki neşelerinde uzak, alışagelinmemiş bir suskunluk içinde idiler.İşin garibi, yalıya inmek için yola düşmüş köylülere sataşan köpeklerin, Yeni Köy sırtlarından kopup gelen havlamaları bile duyulmuyordu. Hatta ve hatta, Samsun-Trabzon devlet yolundan geçen araç sayısında dahi inanılmayacak bir miktarda azalma yaşanıyordu.

Çocuklarına sabah kahvaltısı hazırlamakla meşgul olan genç kadın, işine öyle kaptırmıştı ki kendini, doğanın dengesinde meydana gelen bu değişikliklerin hiç birini fark edemedi. Doğup büyüdüğü bu güzel köydeki tatillerinin son üç günüydü ve Sakarya’ya, evlerine dönmeden önce, çocuklarının, denizden ve doğanın kendilerine sunduğu tüm güzelliklerden tam manası ile nasiplenmelerini istiyordu.

Güzel bir kahvaltı, ardından da fındık bahçesindeki hoş bir gezinti ile başlayacaktır gün. Sağa sola serpiştirilmiş incir ağaçlarının doruk noktalarına tırmanıp, tap taze ve birbirinden lezzetli patlıcan incirlerini mideye indirmek, karaağaçlara tırmanmış kokulu üzümlerin de tadına bakmak güzel olacaktır.

Ardından da deniz faslı gelecektir tabi ki. Kıyıya yirmi metre kadar uzakta yer alan ve köyün en güzel yüzme bölgesi olan Hemidiye Kayası’ndan martılar kovulacak, caminin minaresinden öğlen ezanı duyuluncaya dek, Karadeniz’in az tuzlu sularında yıkanmanın, derinlerine dalıp çıkmanın tadına varılacak.

Bir taraftan işi ile uğraşıyor, bir taraftan da yanı başındaki pencerenin dışında uzanıp giden, dik yamaçları sarıp sarmalayan mucize yeşilin, gözlerine sunduğu o emsalsiz güzelliği hayranlıkla seyrediyordu genç kadın. Adapazarı da güzeldi, yeşildi ama, memleketi bir başkaydı işte. Havası başka, suyu başka, insanı başka, rüzgarı-denizi başkaydı.

Karşı köyden sahile uzanan dar patikadan, sırtlarında sepetleri ile sallana silkelene ilerleyen kadınlara takıldı bir ara gözü. ’Bu gün Salı. İlçenin pazarı. Ürün satmaya gidiyorlar herhalde.’ diye düşündü. Hafif bir tebessüm esintisi belirdi dudaklarında. Aklına, pazara giden babaannesinin dönüşünü sabırsızlıkla bekleyişleri geldi kardeşleri ile çocukken. Bir iki akide şekeri idi beklentileri. Bir tutam sevinçti işte.

Dalıp gittiği düşüncelerinden, dayısının kızının seslenişi ile uyandı.

-Emine hu!... Evde misin?

-Yavaş kız, çocukları uyandıracaksın. Hayrola? Pazara mı gidiyorsun?

-Evet. Biraz sebze ve meyve satacağım. Üç beş de noksan var, onları alıp döneceğim erkenden. İş çok bu gün.

-Kolay gelsin sana.

-Kız duydun mu, deprem olmuş akşam.

-Ne depremi? Nerede olmuş?

-Haberin yok mu? Her yer çalkalanıyor. Televizyona bakmadınız mı?

-Bakmadım. Nerede olmuş?

-Her yerde. İstanbul, İzmit, Sakarya, Yalova...

Sakarya’yı duyan genç kadının başından aşağıya soğuk sular döküldü birdenbire sanki. Ayaklarından derman kesildi, gözleri karardı, olduğu yere yığılıverdi. Bu halini gören dayı kızı, sırtındaki sepeti yere fırlattı, koşar adım eve daldı. Biraz su ile bayılan kuzenini ayılttı ve ahırda ineği ile meşgul olmakta olan halasına seslendi.

-Hala, hala!...Çabuk gel, Emine bayıldı!...

Ellerine, ayaklarına bulaşan kömreleri temizlemeye fırsat bulmadan, telaşla koştu geldi anneanne, olaya müdahil oldu. Bu hengamede, çocukların uyuyor olmaları düşünülemezdi tabi ki, onlar da uyandılar ve uykulu gözlerini ovuşturarak neler cereyan etmekte olduğunu anlamaya çalıştılar.

İlk şoku atlatıp, sakin kafa ile bir durum muhakemesi yaptıktan sonra, hiç vakit kaybetmediler, hemen televizyonun karşısına oturdular, sabırsızlıkla görüntünün gelmesini beklediler. Çok geçmeden, günün acı gerçeği ile karşı karşıyaydılar artık. Doğu Marmara Bölgesinin tümü, dolayısı ile evlerinin bulunduğu, babalarının yaşamakta olduğu şehir, o gece depremle yerle yeksan olmuştu. Tüm kanallarda, inanılması zor görüntüler sergileniyordu. Şehirler, mahşer yerine dönmüş gibiydi.

Biraz kendini toparlayınca, telefona sarıldı kadın, bir ümitle eşini aradı hemen. Çok gayret göstermesine rağmen, ulaşmak mümkün olmadı. Her defasında, sevimsiz bir metalik ses, ’Aradığınız numaraya ulaşılamıyor’ ikazı verdi. O gün, ülkenin o yöresindeki tüm telefon sistemi iflas etmişti. Ne haber almak, ne de haber iletmek mümkün değildi. Teknoloji, bir kez daha doğaya yenilmişti.

Eski bir televizyon seyrettikleri. Uzaktan kumandası flan da yok. Üzerindeki tuşlardan değiştirebiliyorsunuz ancak kanalları ki; onlar da topu topu sekiz adet zaten. Genç kadın, çocuklarını yanı başına aldı, uzanılabilecek mesafede, televizyonun karşısında yere oturdular. Gözleri televizyonda, elleri telefonda; rehberdeki tüm numaraları tek tek arıyorlar. Bazen çalıyor aradıkları numara, ümitle bir güzel haber duyabilmek için dikkat kesiliyorlar. Hep başka şehirlerde çıkıyor telefona cevap veren dostları. Ya Ankara’da, ya Samsun’da, ya güneyde... Hep deprem bölgesinden uzak bölgelerde yaşamaktaydı sanki tanıdıkları. Telefondan fayda olmayacağına kanaat getirince, olay mahalli ile tek bağlantıları olan televizyona, ekrandan akıp gelen yıkık şehir görüntülerine döndüler.

Zaman, ağır aksak ilerledi, vakit öğleye yaklaştı. Durumu öğrenen tüm eş-dost koştu geldi, doluştular köydeki matem evine. Bir haber, bir küçük ümit kıvılcımı peşine düştü tüm insanlar. Herkes, kendi bildiğince, kendi imkanlarınca bir şeyler yapma gayretinde oldular. Tüm çabalara rağmen, sonuç maalesef hep aynı kapıya çıkıyor, Adapazarı’ndan tek bir cümlelik haber dahi alınamıyordu. Depremin üzerinden nerede ise dokuz-on saat geçmişti artık. Babaları nerede idi? Ölü müydü, sağ mıydı? Bir yıkıntının altında, kurtarılmayı bekliyordu belki de. Kim bilebilirdi?

-Böyle olmayacak bu iş. Dedi büyük kayın. En iyisi acilen yola çıkmak ve oraya varmak.

-Haklısın ağabey. Dedi küçüğü. Acilen gitmeliyiz, ağabeyimi bulmalıyız. Ölüsünü, ya da dirisini.

Vakit geçirmediler, araçlarına epeyce bir yiyecek, içecek depolayıp, üç kardeş yola koyuldular. Çok arzu etmesine rağmen, genç kadını çocuklarının başında kalmaya ikna ettiler. Araç, Doğu Karadeniz Bölgesinin dar ve virajlı yollarından, batı istikametine doğru, sürücüsünün usta manevraları eşliğinde son sürat uzaklaşıp gitti. Arkalarından ümitle, yaşlı gözlerle baktı kadın. Eteklerine sarılan ve hiç ağlamaları kesilmeyen kızları ile birlikte eve döndüler, televizyonun karşısındaki yerlerine tekrar oturdular.

’Ya eşim öldüyse?’ diye düşündü.’Nasıl büyüteceğim kızlarımı yalnız? Nasıl besleyeceğim, nasıl okutacağım, nasıl evlendireceğim?’ Derin derin soluklandı, gözlerinden süzülen göz yaşlarını sildi elinin tersi ile. Kızlarının başını okşadı, kendisinden çare dileyen bakışlarını seyretti uzunca bir süre.

Zaman, inanılmaz bir işkence eşliğinde akıp gidiyordu hayatlarından. Bir belirsizliğin, yüreklerini yakıp kavuran ateşi eşliğinde, kaderin kendilerine biçtiği acı gömleği giymeye hazırlanıyorlardı ki; büyük kızının kopardığı çığlık ile irkildiler.

-Gördüm!...

Annesinin dizi dibine, yorgun, mahzun, çaresiz bir kedi yavrusu gibi kıvrılmış, muhtemelen kaybettiği babasının ardından usul usul gözyaşı dökmekte ve bir taraftan da ümitsizce televizyondaki görüntüleri izlemekte olan küçük kız, aniden yerinden fırlamış; helikopter çekimlerinden yansıyan ve ekrandan akıp giden görüntüyü yakalamak ve yerinde sabit tutmak istercesine her iki avucunu da parlak cama yapıştırmıştı.

-Gördüm diyorum size!...

Herkes bu duruma çok şaşırmıştı. Çocuğun üzerine çullandılar, televizyondan uzaklaştırmaya uğraştılar. Ama, hiç birinin gücü, o küçük bedeni televizyondan koparmaya yetmedi.

-Ne gördün kızım? diye sordu annesi heyecanla.

Tüm odadaki sesler kesildi bir anda. Etrafın inanılmaz bir sükut kapladı. Bekledikleri, olmasını diledikleri, çaresizliklerine son verecek mucize gerçekleşiyor muydu yoksa?

-Ne gördün kızım, söylesene? diye tekrar etti annesi.

Hala küçük parmakları ile ekranın tümünü avuçlarının içine almaya çalışan küçük kız, annesinin sorusunu duyunca başını geriye çevirdi usulca ve yaşlı gözleri ile odada bulunanları alel acele süzdükten sonra;

-Okulumu gördüm anne. Yıkılmamıştı. Arkasında da bizim ev vardı. O da yıkılmamıştı anne. Benim babam sağ anne, o ölmedi! Ölmedi!... Benim babam ölmedi diyorum size!...Diye haykırdı.(Devam edecek)

17 Ağustos 1999 depreminde kaybettiklerimizin hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.
O günleri unutmamalı ve unutturmamalıyız.

Bir tutam hayat-17.08.2014-Azerbaycan

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Unutmadık, unutmayacağız Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Unutmadık, unutmayacağız yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Unutmadık, unutmayacağız yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
sami biberoğulları
sami biberoğulları, @samibiberogullari
23.8.2014 12:19:29
Sevgili Gökhan.

Kendi iç depremimden uzun zamandır yazı okuyamıyordum. Bu gün az bir zaman buldum ve okudum. Yorumumu ikinci bölümden sonra yapacağım inşallah.
Saynur Baysal Öztürk
Saynur Baysal Öztürk, @saynur-baysal-ozturk
20.8.2014 00:10:52
Milletçe büyük bir acı yaşadık ve unutulması mümkün değil. Hepimizin başı sağ olsun.

Bütün yazılarınızı oya gibi işliyorsunuz, bunda da acıyı aynı titizlikle işlemişsiniz.

Selâm ile.
Davidoff
Davidoff, @davidoff
19.8.2014 17:44:01



Çok şey yazdım BTH.


Ama bazen butona basmak istemiyor insanın canı, özür dilerim.


Sağlıkla kal. Allah bir daha göstermesin hiç birimize.




Hasan Özaydın
Hasan Özaydın, @hasanozayd305n
19.8.2014 15:42:25
Allah bir daha bizleri o acıyı yaşatmasın ,tebrik ederim saygılarımla.
Bir tutam hayat
Bir tutam hayat, @birtutamhayat
19.8.2014 07:43:56


Bir tutam hayat tarafından 8/19/2014 7:44:48 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bir tutam hayat
Bir tutam hayat, @birtutamhayat
19.8.2014 07:37:59


Bir tutam hayat tarafından 8/19/2014 7:39:02 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bir tutam hayat
Bir tutam hayat, @birtutamhayat
19.8.2014 07:34:45


Bir tutam hayat tarafından 8/19/2014 7:35:08 AM zamanında düzenlenmiştir.
nitemtran
nitemtran, @nitemtran
19.8.2014 02:21:12
Bu çok anlamlı konu üstadın usta kaleminde yapılabileceğinin en mükemmeli olarak şekillenmiş.

Bravo üstat
DEVRİM DENİZERİ
DEVRİM DENİZERİ, @devrimdenizeri
19.8.2014 00:23:28
Acılar paylaşıldıkça azalır,sevinçler paylaşıldıkça büyür desek de acıların izleri her dem tazedir yüreklerde...

Yüreğinize huzur diliyor ömrünüze bereket diyorum.
DEVRİM DENİZERİ
DEVRİM DENİZERİ, @devrimdenizeri
19.8.2014 00:22:26
Acılar paylaşıldıkça azalır,sevinçler paylaşıldıkça büyür desek de acıların izleri her dem tazedir yüreklerde...

Yüreğinize huzur diliyor ömrünüze bereket diyorum.
ay/elâ
ay/elâ, @evza-han
19.8.2014 00:20:24


hayatta en korktuğum şeydir depremde veya bir felakette tüm sevdiklerimi kaybetmek ve yalnız kalmak

yaşamak bir depremi çok zor, bütün ağırlığıyla anlatmak da çok zor

ama yine de hiçbir önlem alınmadan acılardan ders çıkarılmadan kentleşmeye devam ediyoruz.

ayıplarımız kayıp olarak hanemize yazılırken bir adım ilerlemiş değiliz doğal afet konusunda

hatırlatma için teşekkürler

saygıyla





Sihirli Kalem
Sihirli Kalem, @sihirlikalem
18.8.2014 23:49:49
Çocuktum henüz,
o günleri hatırlayacak kadar büyük, ne olduğunun farkına varamayacak kadar çocuk.
O sarsıntının deprem adı altında anıldığını da yeni yeni duyuyordum.
Büyüdüğüm topraklar buna meyilliydi ve her an tetikte bekliyorduk.
Ama o gece başkaydı,çünkü yatağından düşen henüz sekiz aylık bir kardeşim ve ne oldup bittiğini anlamayan insanlar dışarda.

İzmir'deydik. Hala kulaklarımda annemin "yıkılıyor galiba" dediğini.
Şaşkındık.
Sabah uyandığımda açtığım televizyonda gördüklerim beton yığınları ve sayısızca umut, gözyaşı.

Şimdi düşünüyorum. Şimdi çok iyi anlıyorum artık. Dua ediyorum,en çok ona ihtiyaçları var.
En çok ona ihtiyacımız var.

Neden bu kadar uzattım?
Çünkü okurken bir an ümidimi yitirir gibi oldum, sona doğru o umut ışığı öyle bir yandı ki.
Tutamadım kendimi.

Unutturmayacağız.

Sevgi ve sonsuz teşekkürlerimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Emine UYSAL (EMİNE45), @emineuysal-emine45-
18.8.2014 20:19:51
Allah, ölenlere rahmet eylesin, bir daha öyle felaketler göstermesin.

İnsanı deprem değil binalar öldürdü.

Akıllar başa gelmiş, binalarda çalma çırpma olayları belki önlenmiştir. Belki :(

Tebrikler usta kalem

saygımla

glenay
glenay, @glenay
18.8.2014 16:34:35
Yazı o günleri tekrar yaşattı.
her bölgeden insanın tanıdıkları, akrabaları vardı o bölgede.
Herkes telefonlara yüklendi ve telefonlara ulaşılamadı.

Allah bir daha böyle felâketler göstermesin.
Dilerim gerekli önlemler alınıyordur depremle ilgili.
Depremin değil, depreme hazırlıksız yakalanmanın insanları
öldürdüğünü öğrenmiştik.
Evler depreme uygun yapılıyor diyorlar ama, inanamıyorum.
O günlerde bahçedeki derme çatma naylon kaplı yerde yatmıştık.
Ben rahatımı seviyor olmalıyım, eve gidip yatmıştım.


tebrikler,

Allah depremde ölen bütün insanlarımıza rahmet etsin.
Dilerim bir daha olmaz.

Selâmlar..
Serhat BİNGÖL
Serhat BİNGÖL, @serhatbingol
18.8.2014 16:18:16

Yazının içeriği hüznü konu alsa da harika bir sunum nefis bir anlatımla okumaya doyamadım tebrik ederim değerli dostumu.

Dünyanın birçok bölgesinde yaşanan bu doğa olayının bizlere yaşattığı acı trajedileri ve ağır bilançoları bir kez daha sorgulattı zihnimize bu yazının satır aralarındaki duygusal cümleler.

Yazınızın devamını da belli ki bizleri önemli sürprizler bekliyor olacak,
Kaleminize yüreğinize sağlık

Saygı sevgi selamlarımla.
VAZO
VAZO, @vazo
18.8.2014 14:40:27
10 puan verdi
17 Ağustos 1999 depreminde kaybettiklerimizin hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.
O günleri unutmamalı ve unutturmamalıyız.


Doğal anlatım,hüzün o hep tanıdık yanımız.Yüreğin içindeki kocaman sızı.
İçim acıdı okurken,Rabbim bir daha öyle acılar yaşatmasın.Hakkın rahmetine
kavuşanlara yüce Allah'tan rahmet diliyorum.Yerleri nur,mekanları cennet olsun.
Kalemin ustalığına yakışır yazının takibindeyim,kutluyorum.
Emeğinize,yüreğinize sağlık.
Saygı ve selamlarımla.
Turgut Öztürk
Turgut Öztürk, @turgutozturk
18.8.2014 14:10:26
yüreğine sağlık
su_misali(Gülhun Ertilav)
su_misali(Gülhun Ertilav), @su-misali-gulhunertilav-
18.8.2014 13:44:43

Yüce Allah bir daha yaşatmasın böyle büyük acılar

yaşadıklarınızı daha önceki yazılarınızdan biliyor, acılarınıza sabır diliyorum

saygılar usta kalem



© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL