7
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
984
Okunma


Toprak kokusunu çekerken içime yeni duran yağmura hüzünle bakan insanları seyre dalıyorum. Nedendir bilinmez ne zaman yağmur sonralarına kalsam ben de hüzünleniyorum. Oysa fark ettiğim anda koşup fırlasam bedenime davet eder gibi her zerresini; böyle soğuk vurmayacak yüzüme ayazını.
Üşüme hissini duyumsadığımda yaşama fikrini ne denli önemsediğimi fark ediyorum durup. Kulaklarımda yankılanan kör olasıca kelimelere kızarken hala duyuyor olmanın şükranı sol göğsümün altında çarpıyor. Karşıdan gelen bir çiftin ufak tartışmalarına şahit olan gözlerim öfkelense de başımı göğe kaldırdığımda gördüğüm o sonsuz maviliğe tebessüm ediyorum.
Zıtların zıtlara bu kadar iyi geldiği dünyada nedendir farklı olanı sınır dışı etme isteğimiz? Düzeni bozan kuralları anlarım da uyağı ihlal eden şairi neden kabullenemeyişimiz?
"Serde pişmanlık var, hüzün var dilde,
sözde aşk.
sözde!"
Aklımın almadığı çok soru var. Sınırlarını zorlarken cevabını bulmak için kontrol etmekte bir hayli zorlandığım migren nöbetlerini dindirmek gibi. Şaşkınlığım durgun bu aralar. Her şeyde bir sır olduğunu bilirdim önceleri. Ne olursa olsun’larım vardı, Asla’larım... Bilmediklerim öyle gizemli ve çekiciydi ki.
Bugün biliyor olmam değil rahatlığımın sebebi. Aksine daha çok bilinmezliğe sürüklenişim buna sebep.
Yollar adımlıyorum metrelerce. Geçtiğim güzergahlarda ışıkları yanan evlere misafirliğim.Kimisinde henüz yeni doğan bir bebeğin sevinci, bir ötekinde karalara bürünmüş sonsuzluğa uğurlanan bir hayat. Yeni düzenler kurulu kimisinde de; evini yeni döşemiş genç bir çiftin mutluluğu konuk olduğum. Körelmemiş heyecanları var gözlerinde. Dudaklarında telaşlıca söylenecek noktasız yarım cümleler.
Affet, Tanrım!
"Göz gözü görmeyince,
kalp kalbe hasret."
Yaşadığım hayatın kaçıncı merdiveninde olduğumu düşünüyorum önümde duran onlarca basamağı adımlayıp. Ve bazen de hangisinde finali yapacağımı. Her şey iyi güzel de başını biz belirlemiyoruz bu hayatın. Ortasında keşmekeşler içinde zoraki sürüklediğimiz yorgun bedenimizle devamlı çarpışan kalbimiz belirliyor çizgimizi.
Sonu işte. Hep o anlamını kaybetmeyen notalar gibi. Onu son şarkımız olarak yazmak mümkün.
Ben hem hüznümü, hem aşkımı, hem mutluluğumu anlatsın istiyorum o son şarkı.
"O izbe çukurda duyacağım geldiğini
orası bil ki sesinle cennet bana."
Duran yağmuru arkasına alan hafif rüzgarda dağılıyor saçlarım. Zifir siyahı bir keder içirdiği. Gözbebeklerinizde geçmişin saklı durduğu görülmeyecek kadar ufak bir şehir vardır. Öyle görünmezdir ki bazen orda yağan yağmurun sebebini çözmeniz yılları alır.
Neden vardır gözyaşı bilir misiniz? Bilimsel bir açıklaması var, doğrudur. Ve iyi geldiği söylenir vücudun birçok fonksiyonuna. Bileşenleri,katmanları vs...Hatta %98.i sudur der veriler.
İstediği kadarı su olsun ya da milyonlarca yararı...
Umrumda değil.
Ben inanıyorum farkında değilken biz, orda sürüp giden bir hayat var. Gözlerinizin ardında, görülmeyen yerlerde- siz oraya ister geçmiş deyin, ister yaşanmışlık- "bir hayat var!"
Ve gözünüzden akan yaşlar onun yağmuru.
"Ve sen sevgilim,
iklimimi bozduğun kederime eş değer."
Ayaklarımı yorduğum zamanlar kendime kızıyorum. Sadece kendime mi? Şartlara, emir kipli şahıslara, zamanı boşboğazlık etmekle yarıştıran kalıplara. Ellerime, gözlerime hatta saçımın teline bile sancı verdiğinde düşlerim,
kızıyorum kendime. Kızıyorum!
Bana ait olmayan her şeye, bu denli benimmiş gibi sahiplendiğim ne varsa, lanet olsun!
kızıyorum.
Rüzgarıma bile yetemiyorum, köprüler var ardı ardına ;geçemiyorum.
Şimdi, boz bulanık bir cumartesi. Yağmurdan da değil, ayazdan da. Sıcak bir ağustos öğledensonrası buna sebep.
Hep bu yüzden.
Hep bu yüzdendi işte.
"Bakma!
kırdığım gönül kafesimdi,
ondan zor sevmişliğim."
Bana onu getir,
onu, sadece onu...
Çağırsam, gel desem!
" Eylül gelir mi?"
Ağustos-2014
" Bekleyiş’ten"
N.K