13
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1221
Okunma


Sen Geldin ...&
Kasabanın camisisinden ezan sesi geliyordu... Ortamda bir tuhaflık vardı sanki. Hoca uyur gibiydi. Hatta sadece hoca da değil, namazı kılanlar da uyur gibiydiler.
Düşündü: Acaba kendisine mi öyle geliyordu ki?
Halk her zaman secdeye dururken neden ayakta namaz kılıyordu ki? Sahiden de tuhaftı. Amann neyse dedi.
Hoca başını bir sağa, bir de sola çevirdi
-Esselâmü aleyküm ve RahmetullAllah. Esselâmü aleyküm ve RahmetullAllah. Razı mıydınız arkadaşlar?
-Eveeet.
-Hakkınızı helal ediyor musunuz?
-Eveeet.
-Sen neden susuyorsun ki?
-Ne yapcam ki
-Sende bir şeyler söyle işte.
-Esselâmü aleyküm dedim ya işte. RahmetullAllah’ı da sen duymadın.
-Aman canım onu demedim. El salla, hoşça kalın falan, fişman işte öyle şeyler demek istedim.
-Yaa deli misin sen, millet namaz kılarken ben neden el sallayacağım ki?
-Namaz bitince giderler diye demek istedim de ondan. giderlerse gitsinler kardeşim, bana ne.
-Sen bilirsin, benden söylemesi.
-Ay sağ ol vallahi, çok iyilik ettin. Sen olmasaydın millet secdeye eğilmişken hiç aklıma gelmezdi popolarına el sallamak. Bugün olmasa bile artık her gün el sallarım söz.
-Olmaz canım. Yapamazsın.
-Ha ha ha, nedenmiş o?
-Artık senin parmak izin yok.
-Ya bak sen sahiden delisin. Ne demek benim parmak izim yok. Yandı mı parmaklarım hayırdır?
-Bak orasını bilmem ama silindiğini biliyorum.
-Kudurtma da söyle bana ne demek istiyorsun.
-Seslen bakalım birisine senin sesini duyup arkasını dönen olacak mı? Hadi hadi seslen, durmasana.
-Allah Allah, ne demek şimdi bu. Benim sesim gürdür sen merak etme evvellallah herkes duyar. "Hoopp hoca efendi." "Hocaaa efendi hooppp sana diyorum baksana." "Yaa Hocaaa."
-Boşuna uğraşıyorsun. Yanına git, omzuna vur şimdi, bakalım seni duyacak mı?
-İyice saçmalıyorsun. Yine de sana inat yanına gideceğim. "Hoca efendi!... Hoca, beni duyuyorsun değil mi? Şaka yapıyorsun değil mi? Yeter ama bu kadar da şaka yeter be hocam." Kendine gel ama Hocam bak bana, gözlerimin içine bak.
-Dedim sana boşuna uğraşma diye. Sen artık orada yoksun. Çünkü SEN GELDİN... Buraya geldin. Seni almam için beni gönderdiler. Günlerdir seninleydim beni hiç fark etmedin.
-Nasıl benimleydin? Şunu adam gibi anlat, yoksa yerden bir taş alır kafana atarım bak.
-Evet ama sen yerden taş falan alıp benim kafama da atamazsın. Hayatta yapamadıkların ama yapmayı çok istediklerin vardı.
-Sakın bana deme piyango biletime de "Büyük İkramiyeyi" ben çıkardım diye. Hayatta inanmam bak.
-Zaten artık hayatta değilsin, inanmaya gerek yok. Mucizeler gerçeklere yakındır unutma. Fakat sayende ben de güzel eğlendim.
-Ne yani, tatilde tanıştığım o arkadaşım?
Yok canım olamaz, adam marka giyiniyordu be. Sen şimdi öte dünyadan gel, bi de bu dünya ne giyiyor onu yakın takibe al. Bak ya, biz burada siyasetten başka bir işe kafa yoramazken adamların beyinlerinin kapasitelerine inanası gelmiyor insanın. İyi de sen spagettiyi çatal-kaşıkla yemeyi nasıl biliyordun ki? Hayret valla ya sahiden de hayret. Ben kaşığı ilk eline aldığın zaman, tamam dedim bu beni rezil edecek. Üstelik de o kadar lüks bir restaurant, sonra da bir baktım ki spagettiyi kaşığın içine aldın, çatalla bir güzel sardın sardın, ağzının içine alacağın kadar bukle yapıp bir lokmada yuttun.
Tabi sana bakarken benim ağzım açıkta kalmış bu arada. Garson gelmişti, "BİR ŞEY Mİ İSTEMİŞTİNİZ?" demez mi?
O zaman fark ettim ağzımı açık unuttuğumu. Apar topar kapattım. İlk frikiğim o, olmuştu.
-Önemli bir şey değilmiş.
-Yoo benim için ne kadar önemliydi ki, ne zaman hatırlasam ve anlatsam, hep ağzımı açık unuturum. Etrafta garson veya biri var mı diye korkuyla bakarım.
-Artık korkmana gerek yok nasılsa.
-İki de bir şunu hatırlatmasan olmaz mı?
-Neyi?
-Parmak izi olmayan biri olduğumu.
-Çok önemli bir şey değil ki.
-Ben parmak izim olmadan yaşayamam ama.
-Yaşaman da gerekmiyor zaten.
-Fakat bu dünyada bitirmem gereken şeyler var.
-Ben senin yerine hepsini bitirdim desem!...
-Olmaz.
-Olur.
-Ben olmaz dediysem olmaz. Bir defa daha tatile çıkmam gerek.
-Yok artık, zaten paran da bitmişti.
-Ne biliyorsun? Ben her zaman yastık altı yaparım.
-Benim haberim olurdu.
-İşim yok da Azrail’e söyleyecektim.
-Benden bir şey saklanmaz.
-Bir kıza aşık olduğumu da sana söylese miydim o zaman.
-O kız başkasını seviyor.
-Yalancı.
-Bana yalan söylemeyi öğretmediler.
-Peki nereden biliyorsun.
-Gel, kendi gözlerinle gör.
-Nasıl?
-Sana fal bakayım.
-Yok artık, Taksim’de gittiğim falcı da sen miydin yoksa?
Davi / öyküsatıcısı 25. 06. 2014
Devamını okumak isteyenler parmak kaldırsın :)