3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
781
Okunma


Sürekli veya "arasız devrimler" varsa, sürekli veya arasız emperyalizm.. sürekli veya arasız kapitalizm ve sürekli veya arasız sömürgecilikte olacaktır !
Hobson’ın genel emperyalizm teorisini 1901’de kurmasından sonra.. ek tespitler olarak, Lenin ve Rosa tarafından yapılan katkılardır (yaklaşık)....
İkinci paylaşım savaşında Antonio Gramsci ve Hegemonia-Yükselen tarihsel Bloklar tez-kavramlarıyla güncelleniyor, daha kapital bir soldandır...
Sürekli devrim Marks’a ait diyalektiğin, sürekli emperyalizm, sürekli kapitalizm ve sürekli sömürü de, bunları tahkim etmek anlamında bu ikisine ait teoridir;
Oraya yazdığımız "arasız devrim" lafzı ise Mustafa kemal Atatürk’e ait bir söylemdir. Öyle laf ola söylenmediğini düşünüyorum.
Devrimcilerin, birer veciz söz ile yaptıkları geçit töreni gibidir !
Mustafa Kemal Atatürk’ün "önce maddeyi bilmeli ve materyalist olmalı" sözüyle birlikte düşünüldüğünde bu "arasız devrim" tespiti, Türk aydınlanma devriminin konum ve durum belirleyiciliği bakımından oldukça önemlidir.
Yaptığı 1923 Türk Aydınlanma Devrimi’nin öyle söylendiği gibi, üstyapısalcı veya eften püften bir "köylü-eşraf" ya da "burjuva" devrimi olmadığını gösteriyor.
Birbirine "karşıt" diye geçiştirdiğimiz bütün bu olgular zincirini daha ince ayar düşünmemiz gerekiyor, demek ki !.
Emperyalizm ve kapitalizm; her daim kaçınılmaz siyam ikizi gibi olmak zorundadırlar; sömürgeciliğin de sonradan bunlara katılımıyla muhteşem (!) üçlü oluyorlar !
Bilimsel yasa, sınıfsal formülasyondür.
Hangisi başlatan olursa; hangisi başlayan, hangisi tez olursa; hangisi karşı tez oluyor ?
Aristo mantıklı bir sentez aramadığımız kesindir !
Aradığımız, "yeni-özgün" bir estetik ve diyalektiktir.
Yeni veya özgün arayışımız, aslında hep var olan ama; bizim zamanla algılyıp, (öncül algı-sonracıl algı) gördüğümüz aynılar diz(il)gesindeki " henüz yeni (farkederek) gördüğümüz var olanı", işe katmakla ve dizgeye dahil etmekle "yeni" oluyor !
Öncül, hep bilinir olandır.. sonracıl ve soncul algı ise daima birbirine karıştırılıyor...
Sonracıl algı, arasız ve diyalektik sistematikle "olan" türev oluyor !
Olguyu bizim farketmemiz ve algılamamız ise genel algı oluyor.
Bunu diğerleriyle mukayase ederek tartmaksa; algılanan yeni olgunun, öncül ve sonracılllığını, dolayısıyla da yeni veya özgün oluşunu etkiliyor...
Özgünlük oranı veya ayarı, dizgedeki daha sonraki eylemlerdendir !
Vardan yok, yoktan da var olmuyor derken; fizikist formülün bunu (böyle bir anlamda) yasa olarak tespit ediyor olması gerekiyor.
Gerekse, ihtiyaçtır...
Dizgeye yeni katmak veya özgünü hep daha özgünüyle aramak, sonu olmayan bir diyalektik ve devrimsel evrilim süreci oluyor.
Algılama, ilk farketmek anlamındaki olgulaştırılmış farkla önemli olup; insanı bu yönüyle eklektik ya da özgüne yönelik eylemli yapıyor veya bunu arayan eylemci yapıyor !
Hep tekrarlamak.. sık sık tekrar yapma gereği duymak, çok sıkıcı olsa da; kurduğunuz modelin teorik düzeyde işleyip işlemediğini deniyor olmayı güncellemek göstergesi olması bakımından önemlidir !
Özgün eylem ve özgün yazı.. düşünsel ve duyumsal olarak, dizge elemanlarına ve her bir dizge elemanının içine katılan yenilerle, kümülatif "görü" uzamını etkiliyor...
Ve insani bütünlük ikilemi diyebileceğimiz akli ve kalbi (bu ikincisi henüz çok tartışılır durumdadır, ben yine de bu nedenle net konumlamayla yazmıyorum) oluş farkını belirliyor.
Konunun toplumsala has özgünlüğüne dair ve devrim amaçlı yazıyorsak, "özgün" veya "yeni" tanımını, yeniden ve daha anlaşılır tanımlamamız gerekiyor.
Özgüne daha anlaşılır katkı; bilinen içerikle sıralı olan ve bölümlerden mülhem durumdaki bütünü.. daha başka estetik veya o topluma has farklılıkta diyalekte ederek "yeni" hale getirmek dizgelemesidir.
Düşün ve duyum özgürlüğünün, eylem ve yazın özgünlüğünü belirliyor olmasındaki gibi...
A. Kutlu Ayyüce
11.06.2014/10:29