16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1013
Okunma
Ne çok severiz suçlamayı
İdeolojik olmakla insanları
Peki ama bilir miyiz anlamını?
Nedir ideoloji?
İdeoloji Yunanca kelimeler olan idea (form, fikir, görüş) ve logos (disiplin, düşünce sistemi)
kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur.
Kelime kimileri için pozitif, kimileri içinse negatiftir. Pozitif bakanlara göre ideoloji: belli bir gruba özgü ortak inanç ve düşünce sistemidir (milliyetçilik, dindarlık, çevrecilik, liberalizm, solculuk, feminizm, militarizm v.b.), ya da sistematik olarak anlam ve fikir üretme sürecidir (bilimsel tanımlar ve kategoriler üretmek gibi). Negatif bakanlara göre ideoloji: gerçeği gizleyen, yönetilen ve sömürülen grupların dünyayı egemen grupların çıkarını sağlayacak bir şeklide algılamalarını sağlayan ve böylece egemen sistemlerin devamını sağlayan bir düşünce sitemdir.
18. yüzyılda kelime büyük tartışmalara yol açmıştı aydınlanmacı düşünürler arasında. Kimileri kelimeyi bilimle eşanlamlı olarak kullanmaktaydı. Kelimeye politik olarak popülerlik kazandıran kişi Napoleon’du. Muhaliflerini ideolojik olmakla yani gerçeği çarpıtmakla suçlamıştı.
Marx da Napoleon gibi kelimeyi negatif olarak tanımlamış ve 19. yüzyılda egemen olan maddenin fikirler tarafından şekillendirildiğini iddia eden görüşün ideolojik olduğunu; aslında maddenin fikirleri şekillendirdiğini savunmuştur. Madde ile nitelemeye çalıştığı ekonomik yapı idi; fikirler olarak nitelediği ise ekonomi tarafından şekillendiğini iddia ettiği aile, dil, din, kültür, ahlak, eğitim, siyasi sistem gibi üst yapılardı. Özetle Marx, üst yapının ekonomik ilişkiler tarafından belirlendiğini düşünüyordu.
İdeolojinin negatif anlamını günümüze uyarlarsak, “daha çok tüketmenin bizi daha mutlu edeceği" düşüncesi bir ideolojidir diyebilir miyiz? Tersten düşünürsek, ekonomik sistemin ayakta kalabilmesi için tüketimin sürekli olması gerekir. Tüketimi arttırmak içinse, “tükettikçe mutlu olursun” gibi bir ideoloji reklam sektörünün aracılığı ile bizlere aşılanmaktadır. Yani tüketmek bizi mutlu etmez aslında; zenginler daha fazla kazansın, ekonomik yapı onları daha zengin etmek için tıkır tıkır işlesin diye tüketiriz. Ama alış veriş yaparken çoğumuz bir ürünün bize gerçekten gerekip gerekmediğini ve aslında ekonomiyi egemen sınıfın leyhine ayakta tutan bir eylem içinde olduğumuzu düşünmeyiz. Temizlikten kozmetiğe, yiyecekten giyime her sektör bizim ihtiyaçlarımızı daha iyi karşılamak için değil, daha fazla ürün satabilmek için çeşitlenir, değişir, gelişir. Ürün yapısını belirleyen bizim fikirlerimiz midir?
Hiç düşündünüz mü: Bize mutluluğun anahtarı olarak sunulan metalara aslında ne kadar ihtiyacımız var (100 çeşit sakız, araba, ayakkabı, parfüm, bulaşık bezi, çamaşır suyu, banka kartları, peynirler, çikolatalar.....)? İhtiyaçlarımızı bizler mi yoksa ürünlerini pazarlamaya çalışanlar rengarenk, parlak reklamlar mı belirliyor? Artık gerçek ihtiyaç kavramından bahsedebilir miyiz? Belki de uçağımız boş bir adaya düşse, ya da büyük doğal afetlerden sonra anlardık yaşamak için neye ihtiyacımız olduğunu.
Dün haberleri izlerken Myanmar’da ufacık bir sandviç dilimi için kamyonların arkasından canını dişine takıp koşan ufacık çocukları, gençleri, ve yaşlıları gördüm. Hemen ardından da ardı arkası kesilmeyen sahte gerçekliklerle dolu reklamları izleyince daha iyi anladım günümüzde ideolojinin ne kadar güzel bir mutluluk dünyası yaratıp bizi bu dünyanın tüketen nesnelerine başarıyla dönüştürdüğünü.
chlorotoxin
22.05.2008