11
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1921
Okunma


Bir Cuma sabahındayız ve Ankara şu saat itibariyle bize de bir parça serinlik bırakarak gri elbisesini giyinmiş bulunmakta.Gün ilerledikçe daha renkli bir kostüm giyerek bizi memnun edermi bilinmez isede bir bilinmezin peşinde elimizde soğumaya yüz tutmuş bir bardak çay ile güne merhaba dedik. Biraz ses hiç fena olmaz ki camı açtığımız zaman hemen yanımızda iyice yükselen ve gökyüzüyle aramıza duvardan bir set ören inşaatın sesini duymamak için tek elimizden gelen müziğin sesini açmak.O yüzden bugünki playlistimi kadim bir arkadaşımın benim için hazırladığı seksenler ağırlıklı bir albümden seçmek istiyorum.
Büroda her masadan değişik sesler çıkıyor. Büro geneline dünden kalma mevzuları, eksik işleri tamamlama kaygısı hakim. Ben ise sadece playlisti hazırlamak ve artık gecikmiş olan narz(s)iss(t) bir dostuma,arkadaşıma ne diyeyim hayat üzerine belki her şey üzerine fikir alış verişinde bulunmayı sevdiğim o insana uzun zamandır da esaslı bir sohbetten uzak kalmanın özlemiyle düşüncelerimi kelimelerle buluşturma hazırlığındayım. Playlistim hazır ,çayımda birazdan yine hep soğutarak içilen o çaylar arasındaki yerini alacağına göre sanırım biz hazırız.
Masamda okuyup bitirdiğim, okumak için arkadaşlara vereceğim kitaplar bir hayli birikti.Artık raf yaptırman lazım diye takılanlar bile oluyor ki haklılar.En iyisi bir kısmını bugün eve götürmek.Bu seneye kitap okuma anlamında çok da iyi başlamadım. Ankarada yazlar kısa kışlar uzun ve soğuk geçer.En azından temel coğrafi bilgi bu şekilde olup yaşayınca o kış daha da uzun gelebilir.Bu kışta bir takım sıkıntıları promosyon olarak yanında getirdi ve bahara kavuşmak benim için daha uzun ve zorlu bir yolculuk sonrası mümkün oldu ne yazık ki.Fakat baharla birlikte tıpkı gondorun kralının zehirlendiği o büyüden yavaş yavaş kurtulması gibi üzerimdeki o kış toprağını atıp ertelemek zorunda kaldığım rutin hayatıma döndüm.Rutin kelimesi benim için( kesinlikle vazgeçilmez) günlük yaşam prensipleri anlamına gelir ki bunları yapamayınca ne kadar mutsuz hissettiğimi anlayana kadar bu kadar kıymetli olduklarını inan bende fark etmemiştim.
Sevildiğinizi anlamak için o sevilme hissini unutmanız ve özlemeniz lazım, bir fincan kahvenin verdiği keyfi hatırlamak için o kahveden bir süre mahrum kalmanız ve güneşin teninize dokunmasıyla sizi ısıtan, mutlu eden o enerjiyi hissetmeniz için o güneşin yokluğunu yaşamanız lazım. Liste uzar gider.İnsanların yaşamadıkları kayıplar üzerine veya bilmedikleri duygular üzerine alabildiğine ahkam kesmesini ya da hissedemeyecekleri bir empatiye inandırma çabalarını çok da anlamlı bulmuyorum.O yüzden ben sadece yaşadıklarımdan vardığım sonuçlar üzerine sorgulayacağım hayatı ve yaşamadığım ama samimiyetsizliğe düşmeden hissedebildiğim kadar bir empatiyle.
Empati dersine hocalarımız özel bir önem verirdi belki mesleki olarak sağlık alanında eğitim görenlerin hasta psikolojisine hak ettiği empatiyle yaklaşmaları için olabilir.Empatinin fazlası da empatik olmaya çalışan insanı yoruyor ama yinede keşke herkes biraz empatik olsa bu kadar basit konulardan büyük sorunlar çıkmazdı diye düşünüyorum.Örneğin yerli yersiz her konuya bir yorumu olan arkadaşımın bir başka arkadaşın haklı yorumuna tepki göstermesi ve bu insanlardan çevremizde ne kadar çok olduğunu düşünürsek ne kadar az kendi gerçeğimizle,hatalarımızla,eksikliklerimizle yüzleştiğimiz sonucuna da varabilir miyiz ? O yüzden en büyük amacım kendim.Bencilce bir idea ama kadim zamanlardan günümüze dek bence anlamını hiç yitirmemiş o bilge söze kulak verelim diyorum.”Kendini bil”
Kendini ne kadar bilirsin, nasıl bilirsin sorusunu sana yöneltmeden kendimi bilme yolunda bildiklerimi söylemek gerekirse; Hayat benim için önce gözlem sonra tanıma esasına dayanıyor. Tanımadığın insanları konuşmaları, insanlara olan davranışları, okudukları, yazdıkları,bakışları,yedikleri,içtikleri ile bir çok başlıkta gözlemleyerek tanıyabilirsin çünkü onların rutinidir günlük hayatlarında oynamak zorunda olmadıkları o günlük hayatlarındaki halleriyle görüp tanırsın o insanları.Sonra nasıl bir iletişim geliştireceğine belki de hiç bulaşmaman gereken bir insan olduğuna karar verebilirsin.Tabi istisnalar kaideyi bozmaz.Aile üyeleri veya her günü birlikte geçirdiğin iş arkadaşların belki arkadaşların,dostların için bu teorikle pratik yukarda bahsettiğim paralellikte yürümeyebiliyor.Yinede benim altını çizmek istediğim esasında insanların düşünce ve davranışlarındaki bağlantıları ne kadar yakalarsak o kadar o insanları anlayabileceğimiz ve o insanlarla ilişkilerimizde bize faydalı olacağıdır.Sadece insanları gözlemlemekle kendimizi bilemeyeceğimize göre bazende kendi aynamızla yüzleşmek gerek.Hemen yeri gelmişken narz(s)iss (t) nedir sorusuna senden cevap almak istiyorum ? Neden narsizm.İyi veya kötü yönüyle kime göre narsizm sorularına mektuplarımızada adını vermek istediğim için aydınlatıcı bir cevap cevap bekliyorum ? Dedikten sonra bu konuya daha fazla gömülmeden çıkıyorum.İlk mektupta bu kadar ciddi ve kesinlikle bu gri havanında payı olduğunu düşündüğüm ciddi konulardan uzaklaşarak biraz daha hayatımıza keyif veren rutinlerle kendimizi bilme yoluna devam edelim istiyorum.
Okumak istediğim çok kitap,izlemek istediğim bir o kadar da film ve tiyatro var.Ve tabiki olmazsa olmaz yeni yerler keşfetme isteğini de bu listeye eklemeliyim. Kışın ertelediğim ne varsa baharla birlikte eksikleri tamamlamaya yeni keşiflere doğru yol almaya çalışıyorum(z) bazen tek kişilik bazende dostlarla birlikte. Eskisine göre keşfet oku, izleyi hala korumaya çalışmakla birlikte önerilerde çok işime geliyor.Riski düşük memnuniyet garantili sonuçlar almak için ideal oluyor.Bu sene kendimi daha nostaljik hissettim nedense ve siyah-beyaz ,zamanın önemli filmlerine ağırlık verdim.Keşif listemde yer alan ve arkadaşların tavsiyeleriyle izlediğim iyi filmler oldu.Bana o eski filmlerin genel olarak hissettirdiği şimdiki zamanın doyumsuz insanın hissedemeyeceği ,maddiyattan uzak şimdilerde özlem duyulup bir türlü yakalanamayan daha insani, küçük şeylerle yakalanan mutluluk hissi oldu.
Kitapların dünyasında da daha eski zamanlara uzanma isteğim var. Bunun içinde bestsellerlardan kendimi biraz daha uzaklaştırmam gerekecek.En azından şu an o azim ve kararlılıktayım ve sene sonuna kadar bir düşüş yaşamazsam kendimden umutluyum diyebilirim.Diğer maddeler içinde aynı şeyler geçerli.O yüzden yine fazla uzatmak istemiyorum son olarak ilgi alanıma giren benim için yeni bir bilgiyi seninle paylaşarak mektubuma son vermek istiyorum.
Da Vincinin Şeytanları.Seninde ilgiyle izlediğin bir dizi ve geçen izlediğim bölümde janus maskesinden bahsedildi ve hemen alıcılarım kadim bir bilgiye ulaşmak ümidiyle pür dikkat kesildi.Hemen merakımızı giderelim istedik ve Janus maskesinin ne olduğunu by google a sorduk “Bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan iki yüzlü Roma tanrısı olup bu tanrının resmine Roma paralarında rastlandığını öğrendik. Janus’a ait olan bu resimde yüzlerden biri kentten içeri girenlere, öteki ise kentten çıkanlara bakıyormuş. Böylece kent güvenlik içinde yaşamasını sürdürüyormuş. Sahi bizim kaç yüzümüz var ve bizim hayatlarımızı ne kadar güvenli kılıyor acaba ? Tek ve kesin bir cevabı olmadığından emin olmakla birlikte şu an cevap vermek istemiyorum yine sana pas atıyorum bu soruyuda…
Mektubuma sorulacak ve cevaplanacak diğer sorular baki kalmak kaydıyla şimdi son verirken sıradaki lighthouse family şarkısı hight a kulak verip hissettirdiği nostaljik duygulara kendimi bırakıyorum ve geç yazılmış mektubuma benim kadar geç kalınmayacak bir cevap almayı ümit ederek yazını sevmediğim ama kışına hayran olduğum o şehre sevgi ve selamlarımı yolluyorum.
Mektubun cevabı ilerleyen günlerde adresinde profil.edebiyatdefteri.com/narziss/ olacaktır.