7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1623
Okunma


Çok üstümüze geliyorlar şu sıralar. Erkek egemen Meclis; bir ülkeyi ülke yapan değerlerin içinde kadını kendi keyiflerince eve kapatmak ve yok etmek çabasında. Bilmiyorlar ki yıkmaya çalıştıkları değerlerin kıymeti ile ölçülür bir ülkenin çağdaşlığı.
İktidarın kadınlar konusunda kafası çok karışık. Muhalefetin de öyle. Vekillerden birisi çıkıp kadınlar için her şey haram diyor, bir başkası kadını insan yerine koymuyor, diğeri kadın baş tacımızdır, anamızdır bacımızdır diyor.
Kendisini dünyaya getirenin bir kadın olduğunu unutup etrafındaki kadınlara insan değilmiş gibi davranmak ve kadınların erkeksiz bir adım dahi atamayacaklarını düşünmek; kısır bir düşüncenin getirdiği yetersizliğin psikolojisidir.
Bugün kadın aleyhine söylediklerini, tepkiler çoğalınca inkâr edenler, biz aslında öyle demedik bunu demek istedik, medya çarpıtıyor gibi içi boş cümlelere sığınıyorlar. Kadın ya da kadının kıyafeti üzerinden siyaset yapmak prim getiriyor. Siyasetçilerin çevresindekiler ya da parti içindekiler buna sığınıyor. Kadını eşya gibi görmekten bir adım öteye geçememeleri de bu yüzden.
Bu durum aklıma şunu getiriyor. Acaba siyasiler kadın konusunda kendilerine mi güvenmiyorlar, yoksa kadınlara mı? Hangisi…
İktidarı bir kenara bırakırsak; Türkiye’nin diğer partilerinin de bu konuda olumlu adım attığı söylenemez. Önümüzdeki belediye seçimlerinde belediye başkanlığı için aday adayı olan kadınlarımızın kaç tanesi seçimlere girebilecek hep birlikte göreceğiz.
İktidar da muhalefet de ve dahi diğer tüm siyasi partiler bir konuda hem fikir olmalılar; kadınların da erkeklerle eşit haklara sahip oldukları kabullenilmeli uygulamada en az kendileri kadar kadınların da bu hakları kullanmasına zemin sağlanmalı ve kadınların da erkekler kadar bir partide söz sahibi olmaları için gerekli yol açılmalıdır.
Aslında şaşırtmıyor bu durumlar beni, ancak kadınların kendi içlerinde ikiye ayrılmış olmaları onların da kafalarının ne denli karıştırıldığını gösteriyor.
Kadınların yarısı eve kapatılmaktan hoşnutken diğer yarısı sessiz çığlıkta.
Bakın Atatürk 30 Mart 1923’ de bir beyanatında ne demiş;
"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?"
"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."
Birçok Avrupa ülkesinden önce Atatürk tarafından avucumuzun içine konulan haklarımızı kendimiz koruyabildiğimiz sürece kadınız ve bireyiz. Siyasilerin haklarımızı koruyacaklarını düşünerek beklemek, gelmeyecek trenin yolcusunu beklemeye benzer.
Ve bir kadın için “Kadın Hakları Günü” ne gerek yoktur. Farkındalığı yaşayan her kadın için gün, hakkını kullandığı gündür.
Hülya Türk BOYACIOĞLU
05 Aralık 2013