23
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2211
Okunma


Öncellikle dersane ile tersane arasındaki farkı açıklayarak işe başlayalım çünkü hâla pek çok insan Atatürk’ün Gençliğe Hitabında ( Ki bu da hep yanlış ifade edilir..Gençliğe Hitabesi değil efendim..Gençliğe Hitabı ) geçen ’ Bütün Tersanelerine girilmiş...’ Sözlerini hep ’ Bütün dersanelerine girilmiş ’ Olarak okur, yazar ve söylerler.
Dersane: İçinde ders yapılan yerdir. Tersane ise gemi yapılan yer. Yani ikisi çok çok farklı şeylerdir.
Benim lise yıllarımda sadece bir kaç taneydi dersane..Koskoca İstanbulda toplasanız toplasanız sayısı onu ancak bulurdu. İstanbul Üniversitesi çevresinde toplanmışlardı genellikle.
Lisenin son yıllarında rahmetli pedere yalvar yakar oldum ’ Baba beni dersaneye gönder ’ Diye. Rahmetli ’ Ulan dersane de ne? Okulunda öğretmenlerin ders göstermiyor mu sana? Öğretmenlerini dinle, derslerine adam gibi çalış, benim tepemin tasını attırma’ demişti.
Dersane filan görmedim. Liseyi bitirdim. Okulun en geri öğrencilerinden biri olduğum halde ( Üç senelik liseyi beş senede bitirdim. ) girdiğim ilk üniversite sınavında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü kazandım ki okulumda üniversiteyi kazananlar içinde en düşük puanı olan da yine bendim.
O yıl Bakırköy Lisesi mezunlarının %75i üniversiteyi kazandı. Üniversite kazananların ise ancak %2 si dersaneye filan gidiyordu Bakırköy İstanbulun en sosyetik ve zengin ilçelerinden biri olduğu halde. Çünkü okulda verilen eğitim üniversite sınavlarını kazanmamız için yetiyor hatta artıyordu bile.
Üniversite bitti. Öğretmen olarak görev yapmaya başladım. Bu arada pek çok şeyin değiştiğine şahit olmaya da başladım. Dersaneler pıtırak gibi sardı memleketi. Öyle ki nüfusu üçbin- dört bin olan küçücük ilçelerde bile en az iki dersane açılmaya başladı. Artık üniversiteye giden yol dersaneden geçiyordu. Çünkü devlet okullarında verilen eğitim öğretimle öğrencinin üniversiteye girmesi mümkün değildi. Neden mi?
Ben bir tarih öğretmeni olarak Tarih dersinden örnek vererek açıklayayım:
Bizlere her şeyden önce test yazılı sınavı yapmak yasaktı...Genelge gönderilmişti ’Sınavları test şeklinde yapmayacaksınız’ diye...Hem bizim de işimize gelmiyordu doğrusu oturup yirmi- otuz tane test sorusu hazırlamak. Biz alışmıştık: Soru 1- İstanbulun Fethini anlat Soru 2 Karlofça Antlaşmasının maddelerini yaz Soru 3 Sakarya Meydan Muharebesini anlat...Ama üniversite sınavlarında sorular öyle sorulmuyordu: Orada soru şöyle geliyordu mesela : İstanbul’un Fethi öncesinde ’ Ben İstanbul’da Kardinal külahı görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederim diyen ’ Dük Lukas Notaras bu sözü söylerken aşağıdakilerden hangisinden daha çok korktuğunu, bir daha böyle bir olay yaşanmasını istemediğini ifade etmek istemiştir? a) Yüz Yıl Savaşları b) IV. Haçlı Seferi c) Fransız İhtilali d) Niğbolu Savaşı e) Hz Muhammed’in İstanbul’un fethi ile ilgili Hadisi.
Öğrenci bocalıyordu bu hiç alışık olmadığı sınav sistemi karşısında...İşte öğrencinin bu açığını kapatmak için dersaneler devreye girdi ve neredeyse köylere kadar indi bu dersane olayı. [ Haa bu arada yukarıdaki sorunun cevabı b şıkkıdır))))))))))))))) IV. Haçlı seferi esnasında Latinler İstanbul’u yağmalamışlar ve İstanbul’da muazzam bir vahşet sergilemişlerdir..Sene 1204 ]
Oysa yapılması gereken şey çok basitti: Ya üniversite giriş sınavları öğrencilerin devlet okullarındaki sınavları gibi olacaktı ( Bu çok zor tabii ki o kadar çok soru ve hep anlatım...Ciltler dolusu kitap yazması lazım öğrencinin ) Ya da devlet okullarında verilen eğitim dersanelerde verilen eğitim gibi olacaktı . İkinci şık daha mantıklıydı ama sınıf öğrenci sayısı bazen seksene ulaşan bir okulda dersane eğitimi gibi bir eğitimi nasıl verirsiniz?
Aslında devlet bunun da çözümünü bulmuştu: Okullarda öğretmenler cumartesi ve pazar günleri zayıf öğrencilere çok cüz’i bir para karşılığında ders veriyorlar, eksiklerini tamamlıyorlar, halk eğitim merkezleri de özel kurslar açıyordu üniversite sınavlarına hazırlama amaçlı. Ama orada da şöyle bir sorun çıkmaktaydı: Dersanelerde ayda dört-beş bin lira kazanılabilirken okulda ya da halkeğitim kurslarında üç-dört yüz liraya çalışan öğretmen ’ Böyle başa böyle tarak ’ Diyerek çok da sallamıyordu. Oysa dersane öyle değildi. Hele de ciddi bir kurum ise öğretmeni limon gibi sıkıp posasını çıkartana kadar çalıştırıyordu.
Zaman içinde dersaneler çoğaldı...’ Nerede çokluk orada bokluk ’ Derler ya resmen boku çıktı. Bu arada dersaneler konusu siyasi bir mahiyete de büründü. Cemaatlerden, ( En başta Fethullah Gülen cemaati tabii ki) Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneklerine kadar herkes kendi görüş ve kafa yapısına uygun nesiller yetiştirmek amaçlı dersaneler açmaya başladı. Lakin öğrenci velisi bu işten rahatsız oldu. Çünkü onlar sadece ve sadece çocuklarının üniversiteyi kazanmasını istiyorlardı.
Çocuklarını cemaatlere ya da derneklere kaptırmak istemeyenlerin imdadına ise tüccar kafalılar yetişti(!) Onlar da dersane açtılar...Pardon ticerethane. Neredeyse hiç biri eğitim öğretimin içinden gelmiyordu...Müteahhit, Eczacı, Mühendis, Çoğu da aslında ne iş yaptığı hiç bir zaman bilinmeyen iş adamları...
Dersaneler artık eğitim öğretim yuvası olmaktan daha çok ’ Çılgın Dersane ’ Filminde olduğu gibi filinta gibi delikanlılar ile dalyan gibi kızların hoşça vakit geçirdikleri mekanlar haline döndü. Çok çok iyi bildiğim bazılarında öğretmenlerin sadece diplomaları çalıştı...Anlamadınız sanırım: Yani dersane öğretmeni o dersaneye diplomasını bırakıyor, kendisi dersanenin kapısından içeri bile girmiyor.İstanbulda ikamet eden bir öğretmen arkadaşıma taaa Şanlıurfa’dan ’ Diplomanı bize bırak ayda sana 4000 Tl maaş verelim ’ Diye teklif geldiğini biliyorum. ( Hem bir dersaneden, hem de bir başka özel okuldan ) Yani arkadaş İstanbuldan hiç ayrılmadan oturduğu yerde Şanlıurfa’da bir okulun ya da dersanenin öğretmenliğini yapacak.
Velhasılıkelam dersaneler içinde eğitim öğretime önem veren neredeyse sadece Fethullah Gülen Cemaatinin dersaneleri olarak kaldı. Diğerlerinin amacı sadece ve sadece para kazanmak iken Fethullah Gülen Cemaati dersanelerinde neredeyse üste para verilecek durumlar yaşandı.Dersaneler yanında bir çok yurtlar ve evler de açıldı. Çünkü onun amacı para kazanmaktan daha çok ileride bu ülkeyi yönetecek kendi kafa yapısında insan kazanmaktı.
Vatandaşın kafası karmakarışık olmuştu. Çocuklarını mutlaka dersaneye göndermeliydiler üniversite sınavında başarılı olabilmesi için ama hangisine: Seçenekler şunlardı: 1- Kapısından içeri adımını attığınız anda müthiş bir tertip, düzen, intizam ve disiplinle karşılaştığınız, aynı zamanda isterseniz size yatacak yer ve yemek imkanları da sunan Cemaat dersaneleri 2- Çağdaş ve modern bir anlayışla ( !) eğitim veren Çılgın Dersaneler 3- Ne idüğü belirsiz ticarethaneler. 4- Çok cüz’i sayıda olan ciddi dersaneler ( Hangileri bilene, bulana aşk olsun..Tamamen şans işi )
Hepsinin kapısında aynı ilanlar..İlanlara baktığınızda sanırsınız ki Türkiye’de dersaneye giden bir tek öğrenci açıkta kalmamış..Uzun uzun, tüm dersane binalarını kaplayan Üniversite kazanmış olanların listeleri ( Ciddi bir kaç dersane dışında o listelerdeki isimlerin hep iki yıllık meslek yüksek okullarını kazandığını farketmesiniz bile..Benim dersane yüzü görmeyen, bir tek ders kitabının kapağını bile kaldırmayan oğullarım da kazanmıştı )
Bu ahval ve şerait içinde siz olsanız hangi dersaneleri tercih edersiniz?
YARIN ÖZEL OKULLARA GİRECEĞİZ İNŞALLAH...ZURNANIN ASIL ZORT DEDİĞİ YERE YANİ.