21
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1620
Okunma


Bu yazıyı okuyan ben yaşlarda ya da benden yirmi yaş kadar aşağıda olanlar hatırlarlar sanırım. Bir oyunumuz vardı: Aşık oyunu..Yahu aşkla meşkle ilgisi yok. Çok çok çocuk iken oynadığımız o hınzır doktorculukla da ilgisi yok. Şapkasız a ile okuyun aşıkı. Hatırlayamayanlar için söyleyeyim: Koyunun bacağında bulunan bir kemiktir aşık. İşte o kemikle ne oyunlar oynardık çocukken. Hatta bizim attığımız aşık oynadığımız arkadaşın aşığını kırsın, ya da daha uzaklara gidebilsin diye delerdik o kemiği de içine kurşun akıtırdık. Kurşunlu aşıkların havası daha bir başka olurdu çünkü.
On sene kadar önce bir kurban kestiğimde kurbanın ayak kemiklerinden aldığım aşıkları bizim çocuklara gösterip de ’’ İşte bunlara aşık denir’’ Dediğimde çocuklar ’’ Aşk kelimesi buaradan mı doğmuş yani? ’’ Diye sormuşlardı. Ben kahkahalarla gülerken de saf saf neye güldüğümü merak etmişlerdi.
Ben onların gigabaytlarına, blootoothlarına (Yine yanlış yazdık sanırım. ) ne kadar yabancısam onlar da benim aşıkıma o kadar yabancıydı.
Çocukluğumun en önemli oyuncağı olan aşık ile ilk kez bir İbrahim Tatlıses şarkısında rastlaşmıştım yıllar sonra..Adam resmen ’’ Aşıksınnnnn...Aşıksınnnn...Sen aşıksın arkadaş.’’ Diyerek sevdiği kadına resmen hakaret ediyordu. Öyle ya kim sevdiği kadını bir koyun kemiği olan aşık ile özdeşleştirebilir ki? Gerçi şarkının klibinde oynayan hatunun bundan hiç de şikayeti yoktu ama sanırım o da benim oğlanlar gibi aşık kemiğini tanımıyordu. Yoksa o İbo’nun saçını başını yolardı zahir.
Yukarıda bahsettiğim kurban olayı ve İbo şarkısı dışında aşığı son kez nerede görsem iyi? Hayatta aklınıza gelmez.
Uşak Kent Müzesinde.
Evet efendim...Aşık artık müzelerde sergileniyor. Renk renk boyanmış aşıklar. Sadece aşık mı? Bizim plastik tabanca, mantar tabancası, topaç, cam bilyeler...Hepsi ama hepsi müzede şimdi. Bu durumda?
Söylemek zor geliyor biliyorum ama bu durumda biz de müzelik olmuşuz da haberimiz yok.
Düşünüyorum da: Mesela beni müzeye koymuşlar. Bir genç öğretmen de öğrencileriyle müzeye gelmiş ve öğrencilerine rehberlik yapıyor.
- Bakın çocuklar...Bu cam kafes içerisinde gördüğünüz yaratık Mezozoik çağdan kalma bir Samius Biberoğlusustur. Bunlar dinozor familyasının son örnekleri olup en sonuncusu olan bu tip ( Evet evet bana resmen tip diyor ) 1954 yılında dünyaya gelmiş, yakın zamanlara kadar yaşamıştır. Korkmayın, yaklaşabilirsiniz. Isırmaz. Tamamen evcildir.
Aman Allah’ım...Olamaz ya.
Bize ait ne varsa müzede...Gazlambası, kömürlü ütü, köstekli saat, lambalı radyo, gramafon, taş plak, film oynatma makinesi...Yahu herşeyden geçtim plakalı bisiklet bile müzede.
Peki benim içimi cız ettiren şey ilerleyen yaşla birlikte artık müzelik olmamız mıydı?
Yok efendim. O da var ama konu çok farklı..İç,mi cız ettiren şey neydi biliyor musunuz?
Anlatayım.
Eski Tarihi Uşak evlerini gezdik Hasan Özaydın Hocamla. O evlerde öyle bir zarafet, öyle bir letafet vardı ki hangi kelimelerle nasıl izah edilebilir bilemiyorum.
Bunu şöyle izah edeyim.
Benim evime karı koca bir misafir gelse ve bu misafirler diyelim ki bir ay bende kalsalar. En büyük problemleri ne olur bu misafirlerin? Banyo elbette. Düşünün..Bu insanlar gecenin bir vakti banyo yapmak mecburiyetinde kaldılar. Ne yapacaklar? Kalkıp herkesin ortak kullandığı banyoya girecekler. Onlar banyoda yıkanırken siz başlayacaksınız kikirdemeye ’’ Vay hınzırlar vay..Uslu duramadılar.’’ Diye.
Oysa Eski Uşak evlerinde böyle bir sorun yok. Çünkü her odada bir ocak, bir banyo dolabı ( Kapaklı mapaklı bildiğin duşakabin yahuuu. ) var. Dolap var. Kısacası ne sizin banyo yaptığınızdan haberi oluyor ev sahibinin ne de siz ev sahibinin banyoya girdiğini görüyor, duyuyorsunuz. Böylelikle modern ve çağdaş dünyada yaşanan bir takım aksilikler yaşanmıyor o zamanki evlerde. Mesela arkadaşınızın ya da akrabanızın hanımı yıkanırken ve de kapıyı kapatmayı unutmuşken paat diye dalmıyorsunuz banyoya.
Topaç , aşık, misket yerine bilgisayara eyvallah. Saklambaç, körebe, dekman, elim sende yerine e-mail, surf, chate de de eyvallah ama keşke eski Uşak evleri gibi olsa tüm evler. Kim ne derse desin hayat o evlerde yaşanmış..Sonrasında?
Sonrasında biz müzelik olmuşuz tamam da bizden sonra gelen nesil hepten ölmüş...İşte yüreğim buna cız etti.
O UŞAK EVLERİNDEN BİRİNİNN DIŞARIDAN GÖRÜNÜŞÜ.