10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3340
Okunma

Yıl 1876…4 Haziran… Hüseyin Avni, Midhat, Mütercim Rüşdi Paşalar ile Hasan Hayrullah Efendi başkanlığındaki ihtilal şebekesi bir katliam peşinde.
Katliamın amacı Memalik-i Âl-i Osman’a ( Yani Osmanlı Devleti’ne ) Hürriyet , Musavat ve Uhuvveti yani Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşliği getirmek.
Tabii ki amaç bu kadar yüce olunca (!) bunun için bir ya da bir çok kişinin öldürülmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü : ‘’ DEVRİM KANLA YAZILIR ‘’
İyi de öldürülecek kişi kim?
Sultan Abdülaziz…O öldürülmeli ki memlekete hürriyet, musavat ve uhuvvet gelebilsin.( Daha sonra Adalet de eklenmiştir )
Peki bu ihtilal komitası memlekete hürriyet, eşitlik, kardeşlik ve adalet getirecek tıynette adamlar mıdır? Elbette öyledir (!) Mesela bunlardan Mithat Paşa sırf bu değerlerin sembolü olmak üzere Türk bayrağını değiştirmek ve yeni bir Türk bayrağı oluşturmak için kolları sıvar…Onun tasarladığı bu yeni Türk Bayrağı, eskisinin çok çok benzeridir…Tek farkla: Bayrağımızdaki yıldız yerine bir haç kondurmuştur. Ve bu Mithat Paşa büyük bir Hürriyet aşığıdır(!) En azından bizler bu şekilde öğrendik orta okul ve lise sıralarında.
Ötekilerden mesela Hüseyin Avni Paşa, Padişaha o kadar kin duymaktadır ki ‘’ Kinim dinimdir. ‘’ Diyebilmektedir.
Sonunda bu ihtilal çetesi Padişah Abdülaziz’i , Cezayirli Mustafa Pehlivan, Mabeyinci Fahri Bey, Yozgatlı Pehlivan Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan adlarındaki katiller vasıtasıyla öldürür. Ancak bir sonra gelecek padişahın intikam hisleriyle hareket etmemesi için olaya intihar süsü vermeye çalışırlar. Lakin bunu da yüzlerine, gözlerine bulaştırırlar.
Padişah Abdülaziz’in iki bileği de bir tırnak makası ile kesilmiştir…Hiç düşünemezler bir bileğinin damarlarını kesen bir insanın öteki bileğini kesmesinin mümkün olmadığını. Büyük Tarih araştırmacısı İsmail Hami Danişment İzahlı Osmanlı Kronolojisi adlı eserinde tam 31 delille Sultan Abdülaziz’in intihar etmediğini, öldürüldüğünü izah etmiş olsa da bizler Abdülaziz’in intihar ettiğini öğrendik öğrencilik yıllarımızda.
Neyse…
1875 Yılında Gedik Ahmet Paşa ( O zamanki adıyla Güllü Agop ) Tiyatrosunda Namık Kemal’in ‘’ Vatan Yahut Silistre ‘’ Adlı eseri oynandıktan sonra ‘’ Murad’ımızı isteriz ‘’ Diye sokaklara dökülen hürriyet sevdalılarının(!) istekleri yerine gelir ve Osmanlı tarihinin tek mason padişahı olan V.Murat tahta geçirilir. Lakin aynı zamanda bir ruh hastası olan bu padişahla işlerin yürümesi mümkün değildir. Aynı zamanda çok asabi bir insan da olan V. Murat’ın ne zaman, kimin kellesini alacağı hiç belli değildir. Dolayısıyla bu padişah da daha tahtını bile ısıtamadan, tahta geçişinin doksan üçüncü günü tahttan indirilir ve yerine -çaresiz- II. Abdülhamit getirilir.
II. Abdülhamit tahta geçer geçmez çalışmalara başlanır..Önce ilk kez bir anayasa yapılır ( Kanun-u Esâsî ) ve yürürlüğe konur 23 Aralık 1876 da. Sonra seçimler yapılır memleketin her tarafında ve bir meclis oluşturulur ( İlk toplantısını 20 Mart 1877 de yapar bu meclis )
Birinci Meşrutiyetin Osmanlı parlamentosunda, ana dili Türkçe olan milletvekili sayısı % 50’yi bulmuyordu. Rum, Bulgar, Romen, Ermeni, Yahudi, Sırp gibi gayrimüslim milletvekilleri olduğu gibi, Müslüman fakat Türk olmayan ayrılıkçı milletvekilleri de vardı. Bunlardan Ermeni Patriği Narses, Rus Çarına başvurarak Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan Devletinin kurulması için yardım yapılmasını isteyebiliyordu. Türk milletvekilleri de müspet bir icraat ortaya koyamıyorlardı. Bunun üzerine İkinci Abdülhamid , 13 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusanı süresiz olarak tatil etti. ( Yani kendi şahsi emelleri yüzünden değil. Ama bizler hep Padişahın, verilen hürriyetlerden rahatsız olduğunu, müstebit, yani baskıcı, diktatör biri olduğu için parlamentoyu kapattığını öğrendik. )
Sonra padişahın otuz üç yıl süren zulüm ve baskı dönemi başladı(!)…Artık hürriyetler kısıtlanıyor, gazete ve dergiler sansürleniyor, jurnaller yüzünden bir sürü masum insan zindanlarda çürüyordu(!)..Hatta öyle ki ‘’burun’’ ya da ‘’yıldız ‘’ Kelimelerini ağızlarına alanlar bile zindanlarda çürüyorlardı.(!)
Bu zulüm ve istibdata karşı bir mücadele başladı….Sonunda Niyazi Bey ve Enver Bey’in ( Enver Paşa ) resmen isyanı ve Balkanlardaki karışıklıklar yüzünden II. Abdülhamit 1908 de Meşrutiyeti yeniden ilan etti. ( 23 Temmuz 1908 )
Yani….Artık istibdat devri sona ermiş hürriyet dönemi başlamış oldu (!) Evet…Hürriyet dönemi geldi gelmesine ama biz içeride birbirimizi yerken dışarıda Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti, Yunanistan Girit’i resmen topraklarına kattı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna- Hersek topraklarını kendi ülkesine kattı…Olsun..Önemli değil…Madem ki hürriyet, musavat, uhuvvet ve hatta adalet geldi, o kadarcık kayıptan bir şey çıkmaz değil mi?
O zamanlarda bastırılan paralara bile kazındı ‘’ Hürriyet, musavat, uhuvvet= Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ‘’
Lakin bakalım nasıl bir hürriyet, musavat, uhuvvet geldi? Yani daha önceki baskı ve zulüm döneminde durum nasıldı? Daha sonra gelen özgürlük, eşitlik, kardeşlik döneminde ne oldu?
Hiiiç uzatmaya gerek yok..Şair Eşref bakın ne güzel anlatmış istibdat dönemi ile hürriyet dönemi arasındaki farkı :
"Vakti istibdatta söz söylemek memnu idi, [Baskı döneminde söz söylemek yasaktı ]
Ağlatırdı, ağzını açsan hükümet, mananı.
Devr- i hürriyetteyiz, şimdi değişti kaide: [ Özgürlük devrindeyiz. Şimdi kural değişti ]
Söyletirler evvela, sonra s..kerler ananı." [Önce söyletirler, sonra ananı….]
İşte bu yüzdendir ki ne zaman ‘’ Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet ‘’Kelimelerini duysam tüylerim diken diken olur.
31 Mart olayı?...Ha o mu? Gerici ayaklanması gericiiiii…
Bir de derler ki: ‘’ Tarih tekerrür etmez.’’ Halt etmişsiniz…
ÜSTTEKİ RESİM Mİ?
MEMLEKETE HÜRRİYET, MUSAVAT, UHUVVET VE ADALET GETİRECEK OLAN ‘’ HÜRRİYET KAHRAMANIMIZ (!) MİTHAT PAŞA’NIN ÖNERDİĞİ YENİ TÜRK BAYRAĞI’’
ZALİM, HAİN VE HATTA KIZIL SULTAN OLAN II. ABDÜLHAMİT’İN TAİF ZİNDANLARINDA BOĞDURDUĞU HÜRRİYET ŞEHİDİ (!) MİTHAT PAŞA’ DAN BAHSEDİYORUM…