4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1000
Okunma
Bu ülkede nasıl yurttaş olunur, diye ara ara çok düşündüğüm oluyor. Sorun ilkel milliyetçilikten dem vurmak değil. Yaşanan olaylar Kürtlük ya da Türkçülüğün çok uzağında bir seyir izliyor. Zulmün hiç susmadığı ve her an bir yerlerden hortladığı Türkiye’de, uzun zamandan beri ilk kez iktidara direnişleriyle sesini duyurmaya çalışanlara tanık olduk. Bu durumdan nemalanan zihinleri bile alaşağı eden bir vaziyet sergilendi. Kimi şu partiye yaradı, dedi. Kimi başbakanı devirmeye yönelik bir komplo, dedi. Kimi Kürtlerle girişilen barış sürecini baltalayacağı şüphesine kapıldı. Kimi sosyalizm ve devrim nidalarıyla galeyana gelip işte beklediğimiz fırsat diye sokaklara döküldü. Kimi alkol için ayaklandılar diye pişkince sırıttı. Kimi milletin a burasına kadar geldi diye direnişi sessizce alkışladı. Velhasıl bunların hiçbiri Taksim direnişini algılamaya yetmiyor. Hazır bilgilerle ya da ön yargılarla sürece katılan yorumların ne kadar yanlı göründüğünü her seçim arenasında girilen koşuşturmadan ortaya çıkarabiliriz. Tahakküm altında tutulan insanların korkuları, ulusalcı kitlelerin tekli düşüncelerindeki çıkmazları, dini siyasete ortak edip her türden oluşumu bu çatıyla eriten devletin alicengiz oyunlarını anlatmakla bitiremeyiz. Suç dosyası kabarık bir ülkede değişimi bekleyen ya da ona özlem duyanların birer ıslıkla sokağa dökülmesinin karşılığı belki de koyun değiliz şiarıydı. Sorunu devlet ve birey, ki gelişmiş hali devlet ile özgür yurttaş kapsamında ele alabiliriz.
Bu geceki saldırılarla Taksim boşalmaz, ki kolay kolay da boşalmayacak, çünkü mücadelenin özünü kavramayan bir iktidar kendi kuyusunu kazar, her yer Taksim her yer direniş sloganı belki de yeni işlemeye başladı kimbilir...
Şeyhmus Közgün