Biz, siyasetçi değiliz… Vatan toprağında, diğer vatan evlatları ile iç içe yaşayan " HALK " ız... Ülkemizin yönetimine katılmak için VEKİL olarak seçtiklerimize vekâlet verenler yani...

Biz vekilleri vatandaşın masumiyetlerini iktidar savaşlarına cephane yapsınlar, arkalarındaki kitleleri ideolojiler uğruna sağdan sola, soldan sağa sürüklesinler diye, Toplumu kamplara bölsünler ve gersinler diye, dokunulmazlık, yüksek devlet memuru maaşı, makam aracı ve sade vatandaşın rüyasında bile göremeyeceği daha pek çok şart ve imkânlarla ödüllendirmedik, seçmiş olmakla. Kazanımlarımızın ve geleceğimizin sorumluluğunu yükledik. Kursaklarında sağcının da, solcunun da, inançlının da ateistin de, Kürt’ ün de, Türk’ ün de ve diğer birçok etnik kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının da vergilerini taşırlarken, milletin tepesinde, millete rağmen ve zararını yüzde yüz milletin kan ter ile çekeceği siyasi politik tepişmeler, o makamın kutsallığına ve onuruna gölge düşürüyor...

Vatandaşlık hakkının anlamını kavramış her vatandaşın, bu hakkını kullanarak tavır koyması gerekiyor.

Ne ye mi?

Söyleyeyim: Ortak geçmiş ve varoluş mücadelesi olan vatandaşlardan bazılarının, kaynağı dışarıdan ve içerdeki işbirlikçilerinden olan duygusal, psikolojik dayatmalarına yenik düşerek, kendilerini " ÖTEKİ " diye tanımlamalarına. Bu tanımın içini kan, gözyaşı ve kin ile doldurma çabalarına...

Yerli enjektörlerle ÖTEKİLİK zehrine bağımlı hale gelip, kendini bu vatanın hür ve eşit vatandaşı olarak hissetmeyenlere, ne demek lazım? Ki bunların arasında milletin vekâletini alanlar da var…

Ellerinden zorla alınan bir toprak, ya da bir hak varmış gibi gerçekten, maksadı, menfaattarı ve mazisi artık apaçık belli ve herkesçe bilinen zorbalık ve hainliğe hak kılıfı geçirmek, bu kadar kanlı ve rezilce yapılmamıştır. Otuz yıldır süregelen ve gözümüz de, içimiz de kan ağlayarak şahit olduğumuz vahşet, tüm vatandaşların hakları olan ekonomimize verilen korkunç zarar, meğer masum ve onurlu bir hak kavgası imiş, öyle mi? Kargalar bu kez ağlıyor!

Bu ülkede, ezilen bir Kürt halkı yok. Bu Ülkede: Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, Ekonomiye yön veren iş adamı, bürokrat olan, komutanlık yapan, asayişten sorumlu olan, tedavi eden, davalarımıza bakan, haklarımızı koruyan, ithalat ihracat yapan, sanat icra eden, ilim tahsil eden, kitap yazan, şiir düzen, profesör olan, öğretmenlik yapan, esnaflık yapan, vergi veren, askere giden KAHPE KURŞUNLARLA ŞEHİT OLAN, en yakın arkadaşımız, eniştemiz, yengemiz, sevgilimiz ve ailemiz olan, zengin olan, yoksul olan, geçim sıkıntısı çeken, işsizlikle kıvranan, malı götüren, çetecilik yapan, yer altına inen, adi suç işleyen, uyuşturucu ve fuhuş tuzağına düşen, aylak aylak gezen Türk ve birçok etnik kökenli olabilenler ile birlikte, elbette ki TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI KÜRT KARDEŞLERİMİZ VAR.

Vatan toprağı bütün vatandaşlar için güvenli ve yaşanır olması gerekirken, bunu sağlamak kutsal bir vazife iken, vazifelendirdiklerimiz ne yapıyorlar?

Bu saçmalık bir an önce son bulmalı.

Şimdi, doğuştan ortak haklara sahip olduklarımızı, ezilen, hor görülen, ama bir önderi ve silahlı kuvvetleri, bayrağı ile bağımsızlık mücadelesi veren mazlum, ayrı bir halk olarak göstermeye çalışan, bunu yaparken de dehşet saçan kılıksız canileri ve adi maksatlı maskaraları, güzelim vatanın güzide evlatları ile ayrı tutmak lazım gelir. Aksi halde, bu şahsiyetsiz ve kanlı soytarıların, kardeşlik, barış, özgürlük, dayanışma naralarının arkasında pusuya yatırdıkları vahşetlerini beslemiş oluruz...

Ve hiç birimizin, hiç bir kardeşimizi, şizofrenik bir yaratığın önderliğinde(!), bir alay vahşi ruh hastasına emanet etmeye, misak-ı milli’ ye rağmen sınır çizmeye, VATAN TOPRAĞINI BÖLMEYE RIZAMIZ DA, NİYETİMİZ DE YOKTUR.

Evet, işte bu nedenle tavır koymak günüdür bu gün... Kürt, Laz, Çerkez, Ahbaz, Gürcü, Roman, Arnavut, Makedon, Arap, Rum, Yahudi, Ermeni ve Türk. Zengin, yoksul, Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Alevi, Sünni ve Ateist demeden, ayırmadan, ayrıştırmadan, TOPYEKÜN...

SELDA İYİEKMEKÇİ