7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1039
Okunma
Yana taradığı uzun siyah saçları, kömür karası iri gözleri ve esmer teni karşımdaki hanımda hoş bir uyum sergiliyordu. İlk bakışta göze çok güzel gelmemekle beraber dikkatlice incelendiğinde, asil bir duruş ve sadelik, durgun yüzüne yansımaktaydı.
Ne kadar çok olmuştu tanışalı, şunun şurasında bir saat boyunca beraberdik. Lakin hayatın insana kazandırdığı tecrübe ve önsezilerle karşımdaki insanın yaşadığı çelişkileri, acıları ve çıkmazları anlamak çok da zor olmamıştı. Oturduğumuz andan beri, hayli sakin fakat derinden gelen bir ses tonuyla bana hayatını kısaca anlatmaktaydı. İyi bir dinleyiciydim. Mesleğimin verdiği sabırla ve anlatılanları ayrıntılı şekilde irdeleme yeteneğinden olacak, ara sıra kısa sorular sorarak karşımdaki bayanın anlattıklarını, ibretle ve üzüntüyle dinliyordum. Belli ki uzun zamandır özel hayatı ile ilgili çektiği sıkıntıları konuşmamış, derdini anlatacak bir dost ta bulamamıştı. Henüz beni yeni tanımıştı. Fakat bu kısa sürede ona verdiğim güven, içinde biriken acıları bir bir dökmesine vesile oluyordu. Öyle bir açıldı ki, belki de bir bayanla bile konuşamayacağı sırlarını söylemekten kaçınmamıştı. Bu durum elbette benim sakin fakat güven dolu ustaca sorduğum sorulara verdiği, açık cevaplarla oluyordu.
Babasının sağlığında gayet rahat, bolluk içinde ve huzurlu bir hayat yaşamışlar. Ne zaman babası vefat ediyor, sıkıntılı günler başlıyor. Annesinin kendinden yaşça küçük biriyle yaptığı yeni evlilik, hayatındaki dönülmez hataların başlangıcını oluşturmuş. Dinleyelim;
---Henüz on altı yaşıma gelmiştim, ancak uzun boyum ve gösterişli bedenimle yaşıtlarımdan daha olgun gösteriyordum. Bunu fark eden annem, evliliğini perçinleştirmek için kocasının bir akrabası ile beni evlendirmeye karar verdi. İtiraz edecek durumum yoktu. Üvey baba baskısı ve istenmeme korkusu ile evet demiştim. Zaten evliliğin ne olduğunu henüz tam olarak algılayacak durumda değildim. Nihayet evliliğimiz gerçekleşti. Yirmi yaşıma geldiğim zaman bir kız bir oğlan iki çocuğum vardı. Fakat kocam olacak adam geceleyin konaklamak ve kadın ihtiyacını gidermekten başka bir şeyle ilgilenmediği gibi evin masrafları için de doğru düzgün para vermiyordu. İş başa düşmüştü. Anamdan ve bir ara devam ettiğim halk eğitim merkezinde edindiğim bilgilerle, terzilik etmeye başladım. Zamanla evimin ihtiyaçlarını karşılar olmuştum. Ev kirası, çocuklarımın masrafı ve evin diğer giderlerine yetecek bir kazanca erişmiştim. Hatta zaman zaman kocam bile benden para almaya başlamıştı. Kendisi şoförlük yapıyordu ama kazancını nereye harcadığı belli değildi. İçkisi vardı ama belki de daha bilmediğim kötü alışkanlıklarda edinmişti. Ne yaptığı umurumda değildi, yeter ki bize dokunmasın, kazancıma göz dikmesin istiyordum. Ama olmuyordu artık. Elimde kalan ve zar zor artırdığım üç beş kuruşumu almak istiyordu. Bütün bunların yanında birde akıl hastası bir ablası vardı ve onu da evimize getirmişti. Hasta ablasının bana pek zararı yoktu. Yemeğini yiyip oturuyor, arada bir banyosunu yaptırıyordum. O da Allah’ın bir kuluydu ve hizmetten kaçmıyordum. Lakin kocam olacak adam, insan değildi. Sevmek sevilmek, cinsellik bana lüks gelmeye başlamıştı. Ne yapsam yaranamadığım sadist bir adamla yaşamanın zorluğunu yaşamayan anlayamaz. Bütün bu çabalarıma rağmen beni ara sıra hırpalamakta ve hakaret etmekten geri kalmamaktaydı. İyice bıkmış bir çıkış aramaktaydım, derken boşanmaya karar verdim ve kendisine anlattım. Ablasına bakacağımı ama kendini istemediğimi, bir arada olamayacağımıza ikna etmek için çok uğraştım. Çok fazla direnemedi ve boşandık.
---Aradan birkaç yıl geçti. Ben evlenmediğim gibi, ayrıldığım eşimde evlenmemiş, zaten onu kim alçak ki. Gelip gidip çocuklarımı kandırmaya başladı. Onları özlediğini benim onu istemediğimi çocuklara anlatıp duruyordu. Çocuklarım dayanılmaz ısrarlar yapmaya başladılar. Zaman zaman ağlıyorlar, babalarının eve gelmesini istiyorlardı. Şu merhametli yüreğim yok mu? Tamam dedim babanız gelsin burada kalsın dedim. Ama resmi evlilik yapmadık, buna rağmen bazen tiksinerek, bazen isteyerek ona kadınlık yapmaya devam ettim.
---Huyu kötüyse bir insanın ne yapsan olmuyor. Kocam olacak adamın tekrar evimize gelmeye başlaması evde düzeni bozmuştu. Kazancımın bir kısmını almakta, elimde kalan para evin ihtiyaçlarına yetmemekteydi. Sağa sola borçlanmaya başladım. Daha fazla kazanmak için, çalışma saatlerimi artırdım. Çok yoruluyordum. Çocuklarım okula gitmekte, ev işlerim aksamakta ancak yardım edecek kimse bulamıyordum. Yavaş yavaş hayattan koptuğum anlar başlıyordu. Kısır bir döngü içinde huzursuz bir yaşamla bocalayıp duruyorum.
---Karar aldım, İstanbul’a kaçacağım dedi. Bu adamdan ve yaşadığım sıkıntılardan kurtulmanın başka yolu yok. Bu şehirde kaldıkça beni bırakmayacak, sömürmeye devam edecek. Fakat Akıl hastası ablasını düşünüyorum. Ben gidince hali nice olur? O kadar bunaldım ki artık onu da düşünemez oluyorum, bu şehirden gideceğim, arkadaş…
Susmuştu. İri siyah gözlerinde derin bir hüzün dalgası dolaşıyordu. Kırk yaşını henüz aşmış, hayatın kendisine çizdiği karmaşık yollarda naçar kalmış bu kadını dinlemek, duygularını paylaşmak beni de hayli üzmüştü. Kaderin insanlara çizdiği zorlu bir yolda kim bilir daha nice acılar yaşayacaktı. Anlamsız ve boşa geçen bir hayat yaşamış, çile henüz bitmemişti. Bende çok huzurlu bir hayat yaşamamış, aradığım mutluluğu yıllar yılı bulamamıştım. Ancak yoksulda kalmamıştım. Muhtaçlığın ne olduğunu bilen biriydim. Karşımdaki kadının sıkıntılarını kendim yaşamış gibi, bir duyguya kapılmış, hayli bunalmıştım.
Maalesef elimden bir şey gelmiyordu. Karmaşık bir aile meselesi vardı ve karışmak bana uygun düşmezdi. Maddi imkânlarım yeterli olsaydı eminim bu kadına yardım etmeyi çok isterdim. İlla bir karşılığı mı olmalıydı, asla ve asla. Böyle bir yaklaşım içinde bulunmak, inandığım insanlık değerlerine ters geliyordu.
Güzel dileklerle kendisine veda ettiğimde belki de ondan daha çok acı çekiyordum. Çünkü o yaşadığı sorunlu hayata zaten alışmış, mücadele azim ve gücüne sahipti. Ben onun kadar güçlü olamamış ve anlamsız bir hayatın zorlukları içinde yaşamaya devam edecektim. Yoksul değildim lakin mutlu da değildim. İnsan huzur içinde olmadıkça, yaşanılan hayatta nasıl mutlu olur ki? Ben bu sorunun cevabını asla bulamadım.
Kendisinden son haber aldığımda, İstanbul’a yerleşmiş, kızı ve kendisi bir Konfeksiyon atölyesinde iş bulmuş, kaderin kendilerine çizdiği meçhul yolda yürümeye devam ediyorlardı. Allah yardımcıları olsun.
Mayıs 2008 İzmir anılarımdan.
Mehmet Macit
19.01.2013
Samsun