2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
961
Okunma

Bir balina gördüm televizyonda. Buzullar ortasında çaresizlik içinde kalmıştı. Ülkesinin insanları onu kurtarmaya çalışıyordu.
Bir at gördüm televizyonda. Ayağı kırılmış, zavallı at sırtına inen kamçının acısı ile potaya uzanmaya çalışıyordu. Son bir hamle ile birinciliği kazandığında yere yığılırken gözlerinden akan yaş ekranı kaplamıştı. Ülkesinin insanları zavallı atın birinci gelmesinden dolayı sevinç çığlıkları atarken o ise yerde acıdan kıvranıyordu.
Bir at gördüm televizyonda o da sevinç çığlıkları atan insanların doğduğu ülkede yaşıyordu. Onun da ayağı kırılmıştı. Yere yığılırken altına düşen jokeyin çıkmasını bekledi acı içinde.
Ve dün gece bir at daha gördüm. Yıllarca sahibinin yükünü taşımış, onu beslediğinden kendine dost bilmişti. Oysa dün gece yaralı bir vaziyette yolun kenarına bırakılmıştı. Acı ve soğuktan tir tir titriyordu.
Ne kameramanların önüne koyduğu bir tutam yeşillik doyurdu karnını. Ne de kendisini gönülsüz muayene eden veteriner dindirebildi acısını...
Ülkesinin insanları karar verdiler ve demir bir kepçe ile çöplüğe taşıdılar. Hala ölmemişti. Üzerine dökülen çöplere rağmen hayata direniyordu. Aynı demir kepçe yeniden geldi ve onu çöplere sıkıştırarak acısını dindirdi.
O bir hayvandı. Mutluluğunu ya da acısını gözleriyle ifade edebilen...
Kalkabilseydi eğer bir sığınacak yer bulur, ölümü orada beklerdi.
Konuşabilseydi eğer acısını söylerdi. O demir kepçeyi kullanan adama canının acıdığını söylerdi.
Ve derdi ki:
’ Ben hayvanım. Ama beni buraya bırakan ne ? ’
Türkiye bu sorunun cevabını arıyor.
Hayvana değer vermeyenlerin nasıl olup da insana değer verebileceğini düşünüyor.
4 yaşındaki kız evlatlarına boks yaptıran bir anlayışı bu açıdan tartışmak gerekir.
’ Atın ölümü ’ bu nedenle beni öldürüyor.