33
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
3304
Okunma
Baba Tahir bir dergâhta görev yapan cahil bir hademedir. Bir kış günü dergâhın bahçesinde dolaşan öğrencilerin yanlarına gider ve onlara: "Ben de sizin gibi ilim yapmak istiyorum, bana da öğretin." der. Öğrencilerden biri gülümseyerek ve yan tarafta buz tutmuş ufak bir gölcüğü göstererek; "Buzu kırıp burada yıkanırsan sana da öğretiriz." der. Baba Tahir hemen içeriden kazmayı alır, buzu kırıp, üzerindekileri çıkarır bir güzel yıkanır.
O zamanlar kırk yaşlarında olduğu tahmin ediliyormuş. İşte şimdi bizler bin yıl önce yaşamış bu rubâi ustasını konuşuyoruz. Baba Tahir hakkında çok bilgi olmasa da ben İranlı bir iş arkadaşım vasıtasıyla onun hakkında biraz bilgi edindim.
Talat Sait Halman’ın çevirisi olan Türkçe bir tek kitabı var bu ustanın: Aşk Çırçıplak
İşte o kitabından bir rubâi:
Bahtım karadır, talihim allak bullak
Yaş oldu nasibim, kaldım çırçıplak
Bir dağ yoludur aşk, yürürüm ağlayarak
Tanrım, kana boğ kalbimi, öldür ve bırak!
Bilgiye yönelmek, ilim yapmak… Herkes için önemli mutlaka ama; "ben şiir yazacağım" diyen kişi için çok daha önemli. Bilmek zorunda, yazan kişi.
İlhan Berk şöyle demiş: "Yazmak cehennem. " Bunu söylemişti bir sohbetimizde Hülya Deniz Ünal Hanım, sonra da devam etti: "Kendini mağaraya kilitleyen bir derviş gibi, biz de o cehenneme kilitleniyoruz ve orada cenneti arıyoruz."
Ben de; yazmak aslında okumak, demiştim. Bana: "Doğru söylüyorsunuz. Bakın, şu ara beş kitap var elimde, okuyorum." demişti.
Edebiyatla ve şiirle ilgili kişi: Mitoloji, Felsefe, Şiir antolojileri, ( şiir üzerine yazılmış) kitapları okumalı) ünlü şairlerin eserlerini birer birer derin okumalı ki kendini geliştirsin.
Şiir aceleye gelmez, yazan kişi acele etmemeli. Tekrar tekrar gözden geçirmeli yazdığı şiirini ve birkaç dostlarıyla da okumalı. İki göz yetmez, başka da gözler olmalı, demlemeli şair şiirini. Hülya Hanım, "Bir sene oluyor yazalı, bitiremedim daha" demişti bana, birlikte bir şiirini okurken. Ondaki şiire olan bu sevgi ve saygı karşısında inanın utandım. Sonra da, Rainer Maria Rilke’nin şu sözlerini bana söylemişti, "Yazılmış bir şiir on yıl değişime açıktır."
Çok yazmaktan ziyade okumalıyız. Sonra nasıl olsa yazar insan. Lâkin, öz yazmak önemli. Ahmed Arif az şiir yazmış, bir kitabı var ve edebiyat dünyamızda önemli de yer edinmiş bu kitabı ile. Neden? Öz yazmış da ondan. Her yazdığı şiir hit olmuş.
Veysel Çolak Bey´in "Şiir Nedir ve Nasıl Yazılır" adlı kitabında Gongora hakkında yazdıkları ve onun şiirlerinden verilen örnekler beni çok etkilemişti.
Şiir tabii ki "mecaz" sanatıdır. İşte Gongora´nın yazdıklarından birkaç "mecaz" örnekler:
"Işıklı toz duman okları
Akan yıldızlar erguvan"
...diye konuşuyor bir şiirinde. Bir çeşit füze demektir bu günümüzün diliyle.
Başka bir şiirinde de deniz kabuklarını şöyle anlatıyor:
"Sıkı giyilmiş kemikten zırhlar"
Geceleyin ışıklar:
"Güvensiz bir koyda, limanın/ Yakın olduğu muştular"
Odun ateşi:
Ocakta bir meşe, gözü pek / Kül olup dağılan bir kelebek" diye anlatır.
( Veysel Çolak Bey’in kitabından alıntıdır. )
1700 ’ lü yılda yaşamış Gongora. Bizler bugün bu dizeleri okuyoruz . Sordurdum Veysel Çolak Bey’e " Gongora ile ilgili çevrilmiş kitap var mı" diye. Olmadığını söylemişti. Okumayı çok isterdim. Keşke bir çeviri yapılsa dedim kendi kendime.
Şimdi Günümüzde bizler nasıl şiir dili kullanıyoruz. "Yazdıklarımız ne kadar şiir" diye de kendimizi sorgulamalıyız. Bu ancak ilimle olur, bilgiyle olur.
"Her yazdığım şiir, bir önceki şiirime ihtilal" demiş Veysel Çolak Bey. Ne kadar böyle bakabiliyoruz şiire?
Bugünden itibaren her yazdığımız şiir bir öncekine ihtilal olsun. Ne dersiniz?
Hülya Deniz Ünal Hanım´a ve Veysel Çolak Bey´e teşekkürler.
Şiirle...
Fikret Şimşek