12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1524
Okunma

Yıl 1998... Sanırım Mayıs ayıydı. Esenler’de partinin düzenlediği bir geceye sanatçı olarak davetliydim. Salona geldiğimde yoğun bir kalabalıkla karşılaşmıştım. sanatçılardan, hatırladığım kadarıyla Aşık Sefai gelmişti ve galiba Arif (Arif Nazım) de gelmişti.
Kuliste sohbet esnasında İstanbul İl Başkanı Mehmet GÜL’ün de salonda olduğunu öğrendiğimde çok sevinmiştim. Çünkü Mehmet Gül başkana büyük bir saygı duyuyordum. Ona olan saygımın kaynağı birden fazlaydı. Her şeyden önce liderliğin bütün vasıflarını kendinde barındıran bir şahsiyetti. Bunun yanında ayrıca oldukça akıllı ve edepli bir dava adamıydı. Karşıt görüşe mensup şahıslarla tartışmalarında daima seviyeli ve temkinli davranır, söz konusu milli ve manevi değerlerimiz olunca da asla taviz vermeyen ve liderinin yolunda kararlılıkla yürüyen bir ülkücü olurdu. Sadece 70 milyonluk Türkiye Cumhuriyetini değil, dünyanın neresinde yaşayan bir Türk varsa, onun kaygısını taşır, dertleriyle hemhal, sevinciyle ortak olurdu.
Sahne alma sırası bana geldiğinde, kendi kendime; "inşallah reis salondan ayrılmamıştır" dedim. Besmeleyle ayağımı sahneye atmamla Mehmet Gül reisle göz göze gelmem bir olmuştu. Öncelikle salondaki gönüldaşları selamladıktan sonra Mehmet Gül Başkanı da selamlayıp yerime oturdum. Ancak gitmek üzereydi kendisi. Benim oturduğumu görünce kendisi de yerine oturdu ve beni dinleme nezaketinde bulundu.
İlk eserimi icra etmiş ve ikinci eseri okumak üzereyken birileri nin bana işaret etmesiyle dönüp baktığımda, Mehmet Gül başkanımız yerinde istifini bozmadan "bana müsaade" dercesine ricada bulunuyordu. Ben saygıyla; "estağfurullah başkanım, elbette" dedim ve ayağa kalktım. Israrla rahatsız olmamamı söyleyen Reis kalktı beni ve salonu selamlayarak gitti.
Bunu anlatmamdaki maksat, ülkücü ahlakın nasıl bir şey olduğunu ortaya koymaktır. İşte sanata ve sanatçıya böyle saygı gösterilir. İşte, makam ve mevki ne olursa olsun alçak gönüllülük budur. İşte dava ve devlet adamlığı budur. İşte liderinin kendisine emanet ettiği davayı omuzlarında taşırken canının yanmasına aldırmadan yol almak budur. Budur yükseklerde, en yükseklerde bayrağı dalgalandırmak. Öyle zaman olmuştur ki aynı mevkide bazılarının salona girişi de çıkışı da adeta bir zulüm olduğu bu zamanda bir Mehmet Gül daha görmek mümkün mü? Elbette mümkün. Çünkü bu ahlakı gerçek manada kavrayan mutlaka vardır. Ama Mehmet Gül beni bu yaşadıklarımın dışında başka bir yerde de bunu yaşamış ve yaşatmıştır. Çünkü Mehmet Gül bir "MÜKEMMEL"di.