9
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2622
Okunma

Adam Olmak!
Herkesin bildiği meşhur bir hikâye vardır hani , adam olmakla ilgili.
Farklı yazılır çizilir, herkes kendine göre yazar çizer ama çıkan sonuç aynıdır. Adam olmak ’öz’le ilgilidir. Mayan sağlamsa tamamdır ama maya bozuksa ne yapsa değişmez aslı… Çok hırslı ve azimli bir kişilik yapın vardır, kavgacı dövüşken tuttuğunu koparan… Kaderini değiştirecek, yaşadığın küçük yerden kaçacak kurtulacak büyük adam olacaksındır. Hayallerinde Avrupa ve Amerika vardır. Yurt dışına tahsile yollar anan baban seni. Her şeyden fedakârlık eder. İneğini koyununu satar deden ninen. Tarla tapan satar baban yollar son parasını da sana. Kendileri tarhana içine ekmek doğrayıp yemeğe razıdır, yeter ki çocukları okusun ’adam olsun’ isterler.
Okumakla adam olunur mu? Bir eğitimci olarak üzülerek söylüyorum ki okumakla adam olunmuyor sadece diploma sahibi olunuyor.
Okumak bilgi dağarcığını doldurur, kültürünü arttırır. Yemek yerken ağzını kapatmayı, çatal bıçak kullanmayı öğrenirsin, peçete nasıl yayılır katlanır, nereye konur ezbere bilirsin. Elbisen tanınmış markadır birkaç yabancı dili de ana dilin gibi konuşmayı öğrenmişsindir. Sayısız denemelerden sonra ’olmuşşundur’ artık.
Bir de sanatla pekiştirmen lazımdır adamlığını. Şiirler yazmaya başlarsın edebi değer taşımayan, kerâmeti kendinden menkûl sanat tarzı yaratırsın. Özgün kalem koyarsın adını da..
Kendini kanıtlamak için insanlara da sataşman gerekir.Öğrenmişsindir artık yalancı dallara sahtelikle tutunmayı.
Bulanık suda bir damla bile değilken ırmak olduğunu sananlar vardır ya hani günümüzde bu hikayedeki kahraman gibi.. Kendini şair-i azam ilan eder... Soytarılar kralın olmadığı yerde taç takar ve kral zanneder kendini. Bu yüzden saltanat kayığında yer bulmak için türlü şaklabanlıklar yapar, sırf sadrazamın gözüne girsin diye ayaklarının üstüne kalk dese sadrazam efendi kalkar patileri üstünde takla bile atar
Hani Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’ de söylediği gibi
’Bed asla necabet mi verir hiç üniforma zer-dûz palan vursan da eşek yine eşektir’ kıvamında…
Okursun koca adam olursun ama adam oldun mu bir bakalım?
Atanı, babanı tanıdın mı?
Onca emek verip okuttukları adam olduklarını sandığı evlat döner gelir gurbetten bir gün... Ama ana baba şaşar kalır bu işe... Atasıyla, babasıyla öyle bir konuşur ki ezer küçültür onları yerin dibine geçirir. Yanında getirdiği yabancı uyruklu hatun kişiyi de göstermez, onların yanına getirmez tanıştırmaz bile. Utanır geçmişinden ağzı laf yapıyor diye atasından konuştuğu yöresel ağızdan utanır. Nerden geldiğini öğrenmesini istemez . Ama keşke getirip tanıştırsaydın. Belki o yabancı senden daha insandır. Senin vermediğin değeri verecek. Senin aslını senden daha çok sevecek, belki de başının üstünde taşıyacaktır atayı, babayı.
Meşhur hikâyeyi anımsayalım .
Çocuk köyde doğmuştur fakir ama görgülü, gururlu, dürüst, namuslu aile içinde doğması büyük şanstır ama gel gör ki çocuk çok yaramazdır ipe sapa gelmez yere göğe sığmaz yaramazlıkları, kötülükleri.
Baba hep peşinde koşar, durdurmaya engellemeye çalışır, yaptıkları kötülükler için kapı kapı dolaşır özürler diler. Cam, kapı yaptırmaktan, kırılan gönülleri tamir etmekten bıkar usanır ata-baba. Ama ne yapsınlar evlat atsan atılmaz satsan satılmaz.
Baba bıkmadan öğüt verir ’yapma etme kötülük a oğul adam ol! ’ çocuk hiç dinlemez baba kızar öğütleri almamakta kararlı bildiğini okumaktan vazgeçmeyecek çocuk karşısında pes eder, ümidini keser.
’Sen adam olmazsın oğul’ der her konuşmanın sonunda. Aslında cin gibidir. Çok zeki ve duyduğunu unutmayan anında belleyen hafıza vardır ama hainlik baskındır bu farklı çocukta. Çocuğu okutmak için baba ne varsa satar savar büyük kentlere yollar bu akıllanmaz oğlanı.
Çocuk okur büyük okulları derece ile bitirir. Baba ocağına yakın bir kentte o yörenin en büyük amiri olur. Makam koltuğuna oturur oturmaz babasına sürpriz yapmak ister.
Ne kadar büyük adam olduğunu gösterecektir zamanı gelmiştir.
Çağırır o zamanın kolluk kuvvetlerini der ki:
- Gidin varın şu köye şu adamı tutun getirin karşıma.
Adamlar gider, verilen emri yerine getirirler. Yaka paça getirirler takım elbiseli kravatlı adam olan makam sahibinin karşısına dikerler gariban babayı.
Kasılarak sorar bacak bacak üstüne atmış makam sahibi zat-ı muhterem babaya:
- Bak nasıl adam olmuşum gördün mü? der kasılarak.
Baba bakar şöyle oğulun suratına acıyarak:
- Ah oğul sen hâlâ adam olmamışsın ki! Sadece makam sahibi olmuşsun ama adam olamamışsın.
- Nasıl adam olmamışım, görmüyor musun? Bu memleketin en yüksek makam sahibiyim artık ben.
- Sen adam olsaydın, adam olabilseydin eğer beni adamlarınla sürükleyerek yaka paça karşına getirip dikmezdin. Sen gelirdin benim ayağıma. Baba ocağına gelir karşıma geçer el öper hayır duası alırdın. Gördün mü oğul adam olmamışsın hiç, yazık boşa geçen yıllarına der ve çıkar gider kapıdan gönlü kırık baba
Ne der koca Yunus Emre:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır.
İki tane ucu kırık şiir yazmakla adam olduğunu sanan ve saygısızlıkta sınır tanımayanlar sözüm size! Tevazu hırkasını giymeyi beceremeden, daha ham bile olmadan ben piştim diyen ve bir damla bile olamamışken kendini okyanus zannedenler sözüm size! Ben sizin gibi geçmişini unutanlardan gelenek ve göreneklerini unutanlardan utanıyorum. Ben mi? Ben pişmedim hâlâ her sözümde tevâzuya sarılıyorum sizler gibi küçülmüyorum, büyüyorum dost dergâhında ve Allah’ın selamıyla giriyorum her meclise putperestlerin sözlerine tıkıyorum kulaklarımı.
Denizler pislik kabul etmez suyu kirli ırmakları bile vururlar kıyıya. Ve son sözüm EyvALLAH Evvel ALLAH kendini bilmezlerin adamlığına…