- 967 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
kahve içene öğüt
Ben ne güzel işerim güneşe karşı
arkamda medrese duvarı önümde çarşı
Turgut Uyar
Gayet hümanistken içtim kahveyi. Masanın üzerinde duran afrika kıtasına damlatmadan nefes aldım;Çocuklar geçti önümden; sanırım uçurtmalarını bozdurmuşlar, şıkır şıkır ediyordu gökyüzü: Sonrası selam kelâm… Şeker attım fincana; iki tane, ayağımı diğer ayağımın üstüne koydum. Bir müddet parmaklarımı saydım; tastamam on adet. Son olarak da cebim aşırı boşluk hissinden ötürü intihar etti: Kahveyi hesaba yaz anne!
Mübalağa değil günün özeti anlattıklarım; hem de ne özet ama… Gömlekleri geceden sobanın üstüne asmış olmama rağmen hâlâ ıslaktı; sokaklar da ıslaktı, ama orada soba kurmamıştım, sokağı ben asmamıştım oraya; gayet pak, gayet hijyen – ki bir yunan tanrıçası olur kendileri- belediyenin marifeti olsa gerek; aynı belediye kaldırımları örüyor; bir alttan bir üstten, dersin tığdır, şiştir devlet memuru; Evet, gömlekler, gayet sıradan, gayet kumaş, gayet siyah ve mavi gömlekler, daha da önemlisi hâlâ ıslak gömlekler; bir şey yapacağımdan değil bu kuruntum ki gömlekler kurumuş olsaydı bu sefer de fazla kömür yaktığım için çile çekecektim; elbette madenden –elbette şimdilik- kendim çıkarmıyorum kömürü, çuvallarla ince bıyıklı bir çocuk getiriyor; parayı öderken elime değil de bıyıklarıma bakıyor; bir amaca bakar gibi bir hali var; gözleriyle nasıl kıskanır bir insan, bu kıskanıyor; virgülden önce soru işareti kullanıp kullanmayacağımdan emin olamadım; zaten emin olamadığım pek çok şey var benim; mesela karşı binanın en üst katının balkonuna çıkan sonradan sarışın neden hep şarkı söylüyor ya da mahalleye mi sesleniyor; gayet neşeli bir hali var, elleri şıkır şıkır, yüzü desen akupunktur iğnesi atsan simasına düşmez; kısaca tasvir edeyim o kızın o müphem hallerini; iki elini balkonun –bir zamanlar demir olan ama sonradan betonla sıvanan- yanlarından dışarı çıkartıp “hadi oturmaya mı geldik” dercesine bir edayla salladıktan sonra dudakları mırıl mırıl kıpırdanıyor; birkaç kez okumaya yeltendim ama o ifrit olduğum saçları mani oldu; hayır, kendim hafif kel olduğumdan değil: yeri gelmişken buna da açıklık getireyim, ben kel değilim efendim, sadece başımın orta kısmındaki saçlar veya daha bilimsel ifadeyle “kıl aparatları” düşüncemin, fikrimin, tahayyülümün yanında bir hayli sığ kalıyor; yan taraflardaysa bir hayli saç var; hatta limon sürüp de çiğ köfte gibi koktuğuma tanık olanlar olmuştur; kıza gelirsek, kanımca ne şarkı söylüyor ne de ahaliye sesleniyor, bu kız büyük ihtimal ıslak gömleklerimden ötürü benimle dalga geçiyor; anne merdaneyi hazırla kurşuna dizeceğim!
İbret-i âlem için de merdanenin gözlerini ıslak gömleklerimle bağlamak lazım; konuyu uzatmayayım, her şey kahveyle birlikte başladı; malûm gömlekleri unutma hevesiyle evden çıkıp kendimi muhitimizdeki biricik kafeye veya cafeye attım; içerisi sevgililerden vıcık vıcık Paris halindeydi; az kalsın biri “conte d’amour” yani “aşk masalı” diye bağıracaktı; hatta karşı masalardan birinde oturan iki mübarek kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki çaydanlıkla servis yapan garsona önce kendi bardağını doldurtan yurdum erkeği, çayın tadına baktıktan sonra “Chateau Rize 1864, tamam doldur” diyince ben iyice çığırımdan çıkmıştım. Buna rağmen gayet hümanisttim ve çaycıyla gayet göz gözeydim; bu göz göze oluşumun hümanistliğimle uzaktan yakından bir alakası yoktu; tamamen göz sürçmesiydi; “ne alırsınız” sorusuna karşılık “kahve” demekle yetindim; birkaç dakika sonra elinde kahvemle geldiğinde – evet, o artık benim kahvemdi- kendimi bir ikilemin içinde buldum; kahve’nin sonundaki “ve” neyi birbirine bağlıyordu; “kah” kelimesi o kelimenin içinde kenar,sınır anlamında mı, meyve kurusu anlamında mı yoksa şapka devrimini hiçe sayarak bazen, kimi vakit anlamına mı kullanıyordu? İçemedim kahveyi, bir süre bakındım durdum; kahve soğumaya başladığında da cevabı buldum; kahve’nin sonundaki ve fincanın içindeki o sıvıyı bana bağlıyordu; kahveben gibi bir şey çıkıyordu ortaya; işte bu keşifle vazgeçtim gömleklerin ıslaklığına ve kızın ne yaptığına aldırmamayı; varsın kız kurumasın, gömleklerim şarkı söylemeye devam etsin yeter!
YORUMLAR
http://www.youtube.com/watch?v=5y_PHvzs26U
Jerry Byrd - Serenade To Nalami (Hawaiian Style) (Coffee and Cigarettes Iggy Pop Tom Waits Scene)
bu var tabii bi' dee...
http://www.youtube.com/watch?v=3oMb06O2wXo
Frazey Ford - One More Cup Of Coffee (Bob Dylan Cover)
iyi cover...
severek : ) şarkıyı,yazınızı...