4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
604
Okunma
Kapıyı Agata açtı. Beni görünce sessizce kenara çekildi. Bir baş selamı verip, girdim.
Patel’ların holü her zamanki gibi düzenliydi. Agata’nın seçtiği karışımların kokuları size sokağınkileri unutturuyordu. Geçen yüzyılda doğudan gelmiş olan halıya, daha önceki tüm silme çabalarıma rağmen hala çamurlu kalan ayakkabılarımla basınca içimin acıdığını söylemem lazım. Ama halıdan daha önemli konular için gelmiştim. Paltomu çıkarıp, kenarda beni sabırla bekleyen Agata’ya uzattım.
“Kütüphanede mi?”
Başını olumlu şekilde salladı ve “Yolu biliyorsun” anlamında bir jest yapıp, beni kendi başıma bıraktı.
Patel’ların Viktoryen evi daha iyi dönemleri mutlaka görmüştü: Kapının evin sahibesi tarafından değil de, beyaz önlüklü hizmetçiler tarafından açıldığı, paltonuzu alanla ev sahibine haber vermeye gidenin farklı olduğu, akşamları Sör Patel’in kulübe giderken, eşi Leydi Patel’in haftasonunda göl evine gitme planları yaptığı günleri... Bugün ise Agata, Leydi Patel bile değildi; sadece Agnus’un hayat arkadaşıydı.
Hiç birini Agnus Patel’in almadığı antika mobilyaların arasından geçip kütüphaneye vardım. Adetim olduğu üzere çift kapının ikisini birden açmayıp, bu sefer sağdakinde karar kıldım ve içeri girdim. Agnus her zamanki koltuğunda oturmuş, dizlerinin üzerine ekose bir battaniye örtmüş, şöminedeki ateşi seyrediyordu. Geldiğimi farketmeyecek kadar dalgın mıydı, yoksa benimle ilgilenmiyor muydu, kestiremedim. Yanındaki berjere iliştim. Bir süre beraber alevlere baktık.
...
Elini sehpanın üzerindeki bardağa uzattı. Boş olduğunu farketmeden, bardağı ağzına götürdü. Beklediği sıvı dudaklarına değmeyince girmiş olduğu trans halinden çıkıp etrafına baktı. Hala sessizce oturuyor, onu seyrediyordum.
“Agata mı çağırdı?”
“Evet.”
“Çağırırken ne dedi? Yine sabahtan içmeye başladığımı mı söyledi, yoksa üç gündür bakanlığa gitmediğimden mi yakındı?”
“Sadece senin için korktuğunu belirtti.”
“Hah! Benim için korkuyormuş. Kendisi için korkuyor o! Bana bir şey olursa, sokakta kalır diye korkuyor.”
“Bu neden dolayı korktuğunu sanmıyorum Agnus. Evli olmasanız da o senin resmi eşin. Mirasının hepsi ona kalır. Tabi, borçlarının da...”
“O mirası alıp, borçları uzak kuzenlere devretmenin yolunu bulur.”
“Dediğim gibi Agnus, onun sadece senin için endişelendiğine eminim.”
Dudaklarının arasından bir şeyler homurdandı ama sözleri bana anlamlı kelimeler olarak ulaşmadı. Sonra sessizleşip ateşi seyretmeye koyuldu. Çok geçmeden kapı açılıp içeri Agata girdi. İkimize de kahve getirmişti. Agnus bana yaptığı gibi, onu da görmezlikten geldi. Kadın ikimizin de yüzüne bakmadan sessizce çekildi.
Kahve güzeldi. Agata’nın mutfağında bir çok kahve türü bulundurduğu herkesin malumuydu. Misafirlerinin tercihlerini aklında tutar, bir sonraki ziyaretlerinde kendilerine sormadan doğru kahveyi servis yapardı. Ben kendime bile bu denli kıvamında yapamıyordum.
Tahmin edileceği üzere Agnus kahvesine dokunmadı.
...
Roma süvarileri İberya ve Gal atlıları tarafından püskürtülüp, Aufidus nehrine doğru sürülünce konsül Varro o günün iyi bitmeyeceğini farketti.
Bu noktada okumaya ara verdim. Gözümün önüne Varro ve maiyetini getirmeye çalıştım. Sayıca üstün olduğunuz bir savaşa gitmişsiniz; kendi toprağınızdasınız ama karşınızda asla yenilmemiş bir general var ve sağ kanadınız çökmeye başlamış. “Olmayacak bu iş!” deyip düzenli olarak geri çekilmeye mi çalışırsınız, yoksa son bir çaba diyerekten elinizde ne varsa, kendi korumalarınız da dahil olmak üzere sağ kanada mı yollanırsınız? Askeri akademilerde bu soruya nasıl cevap verdiklerini bilmek isterdim. Diyelim ki...
Bu sefer Agnus’un sesi beni daldığım derinliklerden çekip aldı.
“Anlatmamı bekliyorsun, değil mi? Ama anlatınca kendini böyle rahat hissetmeyeceksin. Elindeki kitaba bakıp hayal kuramayacaksın. Buna hazır mısın? Hayır, değilsin.”
Ama kendisi anlatmaya hazırdı. Ateşe bakarak konuşmaya başladı.
Devamı olacak.