6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
661
Okunma
Yıllar geçti aradan.
Bu gün bir elektronik mühendisiyim. İş yaşamında emekliliğim yaklaştı.
İnternette Türk Telekom’un rehber sayfasına girmiş bakınıp dururken çocukluk arkadaşlarım geldi aklıma. O değerli arkadaşıma yıllardan sonra bir tatlı sürpriz yapmayı düşünerek ismini tüm Türkiye’de aradım, yok. Muhtemelen numarasını gizlemiş olabilir veya telefonu eşinin üzerine almış olabilir diye düşündüm. Pek de ümitli değildim ama ortaokulun veda gecesindeki piyango çekilişinde kendisine balon çıktığı için sevinçle balonunu almaya koşan müdürümüzün kızı, tabi ki o değerli sıra arkadaşımın da kız kardeşi, o zamanlar 8-9 yaşlarında olduğunu sandığım o sempatik hanım kızın ismi aklımdaydı. Rehberden ismini buldum. Telefon etmekte bir süre tereddüt ettim. Hanımlar evlenince soyadı değişeceği için bir isim benzerliği olması kuvvetle muhtemeldi. Buna rağmen telefon ettim.
Oydu!...
O değerli sıra arkadaşımın kız kardeşi.
Hemen kendimi tanıttım ve tabi ki öncelikle arkadaşımı sordum.
Çok üzücü bir haber aldım.
Arkadaşım, yaklaşık 6 yıl önce Giresun’da geçirdiği bir trafik kazasında yaşamını yitirmişti.
Çok üzüldüm.
Bir an ne söyleyeceğimi bilemedim.
Sonra arkadaşımın ağabeyi –ki bizden bir sınıf önde okurdu- oradaymış. Onunla görüştüm. Babaları, yani müdürümüz de yaşamını yitirmiş.
Anneleri olan Türkçe öğretmenimiz de evdeymiş. 9 yıl önce ayağı kırıldığı için koltuk değnekleri yardımıyla yürüyen öğretmenimle de görüştüm.
Çok duygulandı.
Tabi ben de…
“Sizlerin sadakatiniz beni yaşatıyor oğlum” dedi.
Zaman zaman düşünürüm o iki farklı kişi ve karakteri.
Biri kendisini ele vermemek için suçunu kendim üstlendiğim halde olaya umursamaz bir davranışla yaklaşan bir arkadaşım, diğeri belki de hiç suçu yokken öğretmen karşısında zor durumdan kurtulmak için kendisini ele verdiğim, öğretmen ve sınıf karşısında mahcup duruma düşen, çok ama çok değerli arkadaşım.
Öyle ki bunu hangi koşullarda yaptığımı çok iyi kavramış ve olayı hiç sorun yapmamıştı ortaokul yaşının henüz olgunlaştırmadığı bir yaştaki o arkadaşım.
Ve şimdi bu çok ama çok değerli arkadaşım hakkın rahmetine kavuşmuş...
Nur içinde yatsın.
Mekânı Cennet olsun.
Kadir Tozlu
09.01.2002
Ümraniye
Bu gün kurban bayramının dördüncü günü.
O değerli Türkçe öğretmenimi eşimle birlikte Etiler’deki evinde ziyarete gittik.
35 yıldır görüşemediğimiz öğretmenimiz yaşlı ama yine 35 yıl önceki sevecen ve konuşkan davranışlarını aynen koruyor.
Oturduğum sırayı, numaramı anımsıyor.
Daha birçok kişiyi.
Numarasını ve ismini anımsadığı bazı kimseleri ben bile anımsayamadım.
Eskilerden, oğlundan, kızından, eşinden ve tabi ki en çok da merhum, oğlundan, o değerli sıra arkadaşımdan söz etti.
Öğretmenlerden söz etti.
Bu değerli öğretmenimi ziyaretimde yaşadığım bu heyecanı defalarca yaşamak isterim.
Orada sözünü ettiği diğer öğretmenlerimi de bulabilirsem onların da değerli ellerini öpmek isterdim.
Allah nasip ederse.
25.02.2002
Ümraniye
Ramazan bayramında da bu değerli öğretmenimi evinde ziyaret etmeyi ihmal etmedik.
Yine çok duygulandı.
Yaklaşık bir yıl önce getirdiğimiz çiçek masasının baş köşesinde duruyordu.
Çok değer veriyormuş bu çiçeğe.
O çiçeği kendi oğlundan armağan gibi düşünüyormuş.
Bana “Sen de oğlumsun!” derken benim de onun da eşimin de gözlerimiz yaşarıyordu.
İzmir’li hemşehrisi olan eşimi çok sevdi. Çok sıcak sohbetler ettiler.
Ayrılırken çok duyguluydu.
“Sizleri hep bekleyeceğim, burası sizin eviniz” diyordu.
10.12.2002
Ümraniye
Bugün yılbaşı arifesi.
Tüm dostlarımın yeni yıllarını kutluyorum. Kimisine e-kart gönderiyorum, kimisine cep mesajı ve kimisini de telefonla kutluyorum.
Artık eskisi gibi tebrik kartı göndermiyoruz.
Eski öğretmenlerimi unutmuyorum bu arada.
Yine o Türkçe öğretmenim. Yine çok duygulandı, duygulandırdı…
İlk sözü “Oğlum!” oldu.
“Çiçeğiniz yine baş köşede. Sen benim oğlumsun. Allah ne muradın varsa versin...”.
Eli öpülesi öğretmenlerimiz. Allah bunların muradını bizden daha önce versin.
31.12.2002
Ümraniye
Bu gün öğretmenler günü. Tüm öğretmenlerim gibi Bedia Öğretmenimi de aradım.
“İsmin ne?” Diye sordu!
Nerede oturduğumu sordu…
“Bak oğlum” dedi… “Çalışmaya devam et, en büyük armağandır bir diploma.” Dedi…
Öğretmenim…
Oğlu yerine koyduğu…
Oğlunun sıra arkadaşını anımsayamadı
Alzheimer hastalığı…
Ama ben onu hep anımsayacağım…
Ona olan saygımı hep yaşatacağım…
Onun oğlu olmayı
Aklım yerinde olduğu sürece sürdüreceğim…
24.11.2002
Kadir Tozlu
(Öğretmenleri konu alan anılarım sürecek)