5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1448
Okunma


Bir kıyıda durup akan nehirlere bakmak mıydı tercihi, yoksa nehrin içine bodoslama dalıp yüzmeyi öğrenmek mi olmalıydı. Her bir su damlasını kendinde biriktirdiğini biliyordu o. Damlaların ışıltılarını yüreğinde sakladığını hissediyordu.
Deli gibi çağlayan nehirlerin suskunluğunda geçmişti yaşamı. Öfkeli ve suskun çocukluklardan gelen bir vücudun dünyaya tekrar dirilişiydi bu. Ya atlayacaktı ölümüne o çağlayanların arasına, ya da kenarda durmayı yeğleyecekti. Kenarda durup imrenerek uzaktan yaşayacaktı o muhteşem duyguyu. Dayanamadı, akıp giden damlacıkların ışıltılarına kapılıverdi birden ve peşlerinden sürüklendi. Biliyordu o melek kanatlarına tutunacağını yorulduğunda.
Kelebek kanatlarının sayılmayacak kadar çok renklerinde bulmuştu o bir çift derin hareli gözü. Etkilenmişti bakışlarındaki kor alevlerden. O ateşin narında yanmıştı, ellerini uzatınca yakalayamayacağını bilerek yine de o ateşte yanmayı isteyerek basmıştı ayaklarını o kor ateşin üzerine.
Canını yakan alevler değildi oysa, teni ateşten yanarken onun yokluğunda içi üşürdü. Buz tutardı saçları, dudakları alev alev yanarken. Zamansız vakitlerde yaşamaktı dileği o yokken yanında. Yanında hissedince varlığını, duyunca nefesini işte o zaman diriliş törenleri yaşıyordu.
Sevdasından içi yanarken o susuyordu hep, aslında içi avaz avaz bağırırken. Yüreğine mızraklar batarken, kanatırken bile sivri uçları okların, nehrin tabanındaki sessiz kayalar gibiydi sustuğunda. Mağrur ve öfkeli. Ne zaman ki deli rüzgarlar kabartır nehir yatağını, ne zaman ki deli yağmurlar azdırır nehrin sularını. O zaman deliler gibi haykırırdı, seller olup taşardı.
Şiirler olup karışırdı havaya, suya, rüzgara sözcükleri. Dağı taşı aşardı yüreğinden kopup gelen dizeler. Martılar birbirlerine anlatırlardı hikayesini. Yaz yağmurlarında ıslanmaya razıydı o. Tek tek topluyordu buluttan yağan her bir kelimeyi ve açıp koynunda saklıyordu. Razıydı. Yeter ki nefes alabilsin ve aldığı her nefeste o yağmurlar içine yağsın.
Şükran Demirtaş