4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1140
Okunma

OR.PU.NUN FERİŞTAHI (Altıncı Bölüm)
Aydın Bey, iki çocuğu, öğrencileri, öğretmen arkadaşları, kazanın eşrafı, Kaymakam, Belediye Başkanı, subaylar, Eşref Bey, Emel Hanım, Kamil ve köpekleri Garip , arasında mutlu ve huzurluydu. Ama illaki, güzel nemli gözleriyle, ağzından ‘’Aydın Bey ‘’, kalbinden ‘’ Sevgilim , Aşkım ,Aşkım ‘’ diyen , Betül Öğretmenle ,daha çok.
‘’Mahkeme, ne karar verecek bakalım. Bu iş , çok gizli olmalı. Acaba Betül Hanım’a ,söylemeli miyim ? Ya ,ters karşılarsa, ya anlayış göstermezse, henüz boşanamadık bile. Biraz daha ,beklemeliyim’’ diye düşünerek iki yavruyla ilgileniyor, kendisini işine veriyordu. Cumartesi günleri, bazen Eşref Binbaşı ile Askeri gazinoya gider, iki duble de rakı içerlerdi. O samimiyeti ,o lezzeti , Boğazda balık yerken bile, bulamadığını söylerdi ,Eşref Binbaşı.
23Nisan kutlamaları okullara , havaların da ,güzelleşmesiyle , bir huzur ve heyecan getirmişti. Miniklerin bayram sevinci , öğretmenlere de,yansıyordu. Eşref Binbaşı, okula uğramıştı.
‘’Kerime Hanım, davete icabet etmedi. Şimdi elin ,daha da güçlü, Aydın’ cığım. İlk celse , haftaya olacak, seni ben götüreceğim ,Van’a. 23 Nisan kutlaması var, Askeri Gazinoda. Yanlış anlama ,Kamil Üsteğmen ,nişanlısı Hoca Hanımı ,geceye getirecek. Diyorum ki , Sen de, diğer iki Öğretmen Hanımı ,davet etsen, nasıl olur? Onlar da ,bu monotonluktan sıkılmışlardır, ne de olsa, İstanbul kızları.
‘’ Tamam da ,Eşref Ağabeyim, ben dans bilmem ki. Rezil olurum her kese . Hele Hoca Hanımlar ,pek gülerler.’’
‘’Öf be Aydın, sana öğretebileceğimi bilsem , şuracıkta kalkıp gösterirdim. ‘’ Gülüştüler. O sırada , teneffüs zili çaldı. Bayan Öğretmenler, neşe içinde bulundukları odaya doluşu verdiler. Binbaşıyı ,karşılarında görmek , onları utandırmıştı. Referans yaparak ,selam verip , müsaade istedilerse de , Eşref Bey , onların gitmelerine , onay vermeyerek, ‘’ Gelin, Hoca Hanımlar, Aydın Bey’in bir daveti var size. Hadi Aydın , söylesene ‘’
Aydın Bey, utana sıkıla , iki öğretmeni ,baloya davet edebildi. Üçüncüsü ,zaten Kamil Üsteğmen’in , davetini almıştı. Kızlar, çok sevindiler. Hemen konu, orada ne giyelim, saçlarımız nasıl olmalı, o elbiseye uygun ayakkabım yok, gibi sohbetlere girdi.
Binbaşıyı uğurlayan Aydın Bey , içeri girdiğinde iki hanımın ,bir birine , bir dans figürü öğretmekte olduğunu görüp, iyice utandı. ‘’Bakın, ben hiç dans bilmiyorum. O geceye , ısrar üzerine katılacağım. Çok emrivaki oldu , benim için. Kusuruma bakmazsınız umarım .’’ Kızlar birbirlerine bakıp, aralarında fısıldaştılar. Nişanlı olan , çözümü bulmuştu bile.
‘’ Hocam, Kamil Üsteğmen’den ,yardım istesek nasıl olur? Size, severek bazı figürler öğretebilir .’’
Betül Hanımın ,iyi dans edebildiği belli oluyordu. ‘’ Ah Eşref Abi, ne işler açtın başıma. Ne güzel, iki kadeh rakı içip , Türk Sanat Müziğinden, birkaç parça dinleyip , dönecektik . Kızlar, dans, elbise ,bir de üstüne, o balo nezaketi. Öf be Abi, neler çıkarttın ,durduk yerde.’’
Ertesi gün ,Kamil Üsteğmen, kucağında koca bir kutuyla geldi. Emanet bir pikap bulmuştu . ‘’ Haydi ,bak Hocam, utanmak yok tamam mı? Bir iki , bir iki, sonra dönüyoruz, sağ el biraz yukarıdan Hocam. Çok güzel, bir de yapamam demişsiniz . Yani, Betül Hanımı, genç subaylar, sizinle dansa kalkmadığını anladıklarında , dansa kaldırmayıp ,oturturlar mı sanıyorsunuz ? Üstelik dansa kaldırmak için , bir de, sizden izin isteyeceklerdir.’’
Onu ,bu konuda Kerime de ,sürekli tenkit ederdi. ‘’ Haydi Oğlum Aydın, kır şu lanet zincirleri , be Aslanım. Yoksa ,yakışıklı bir subayın gelip ,senden izin isteyerek, kızı yanından ,dansa kaldırmasını mı, bekleyecek ve kabulleneceksin . Olmaz oğlum, olmaz. Buna dayanamazsın sen. Utanmak yok, gülmek yok, oyuncak değil, bu yaptığımız . Haydi Koca Aydın , göster kendini.’’
O akşam , sandıktan çıkarttığı, koyu renk nikah elbiselerini , kömür ütüsünde şöyle bir ütülerken, Eşref Binbaşı, kapıyı çaldı. ‘’ Oooo Beyim, çok yakışıklı olmuşsunuz. Bu gece, çok hanımın canını yakacak gibisiniz. Emel Ablan, bu kravatı taksın lütfen, diyor. Bakalım beğenecek misin? Uğur getirecekmiş bu kravat iğnesi de. Hani yıllar önce ben ,ona evlenme teklif etmiştim , o iğneyi verdiği gün ,de. Anlasana yahu ’’
Faytonla, Aydın Bey’i almaya ,Kamil Üsteğmen gelmişti. Gidecekleri yer ,uzak değildi ama hanımları , o güzel tuvaletler içinde , yürütmek olmazdı. Kapıdan en son ,Betül Hanım çıktı. Aydın Bey, onu hiç böyle düşünememişti. Güzel gözlerinin içinde , baharın uyanış mutluluklarıyla, dünyayı alabildiğine aydınlatan Dolunay’ın gülümsemeleri ve ışıl ışıl ,Aydın Bey, yanıyordu.
Küçücük elini tutarak, faytona binmesine yardım etti. Diğer öğretmenlerin ‘’İyi akşamlar, çok yakışıklı olmuşsunuz ‘’dediğini hiç duymuyordu.
Balo Salonuna geldiklerinde, Kamil Üsteğmen , nişanlısı ile önden girdi. Arkasında i,ki bayan öğretmen ve ayağı basamağa takılıp ,düşmekten son anda kurtulan , Aydın Hoca. Eşref Binbaşı ve diğer subaylar , gece elbiselerini giymişlerdi. Büyük masaya , Emel Hanım yerleştirmişti onları. Aydın Hocanın tam karşısına , Betül Hoca düşmüştü, nedense.
Gece, Garnizon Komutanının, eşi ile piste çıkıp , ilk Vals’i yapması ve eliyle kibar bir şekilde, misafirleri dansa davetiyle, başladı. Az sonra ,pist dans eden çiftlerle dolmuştu. Emel Hanım , dans ederken , gözleriyle Betül Hanımı işaret ederek ,‘’ Haydi Aydın ,kaldırsana kızı, neden duruyorsun?’’ diyordu. Ah Ablacığım, kolaysa gel de ,sen kaldır bakalım.
Aydın Hoca, kibarca masadan kalkıp, masa etrafını dönerken, Betül Hanım, önündeki tabaklara bakıyor, heyecanını gizleyemiyordu.
‘’Şey Hocam, yani Betül Hanım, benimle dans etme lütfunda bulunursanız , beni çok bahtiyar etmiş olursunuz. Yani çok sevinirim.’’
Betül Hanım , heyecanını yenemeyen Hocaya gülümseyerek, ‘’Onur duyarım Hocam ‘’ diyebildi. Masadakiler , Emel Hanım ve Eşref Binbaşı , onları alkışlayarak , piste uğurladılar ,yerlerine otururlarken. İlk defa , karısından başka, birinin belini, bir tüy gibi tutmuş, onun misk kokulu nefesini içine çekmişti.
Dansa kalkanlar, ilk defa gördükleri bu çiftin kim olduğunu sorduklarında, Eşref Binbaşı, kardeşim, kayınbiraderim gibi , esprili cevaplar veriyor , mutluluktan uçuyordu. Betül Hoca, onu incitmekten korkarcasına, narin ve bir tüy gibi tutan, Aydın Hocanın yüzüne bakmaktan , utanıyor ama sorduğu sorulara da , gülümseyerek, cevaplar veriyordu.
Aydın Hocanın mutluluğu, yüzünden okunmaktaydı. ‘’ Biliyor musunuz, Betül Hanım, sizinle çalışmaktan, çok mutluyum ‘’ Betül Hoca , bir kez daha gülümsedi, bu saçma sapan , zamanı daraltan sözlere.
‘’Haydi Aydın , haydi ,güzel bir şeyler söyle, senin için kurduğum hayallerin bir kaç damlası olsun içinde , hiç olmazsa.’’
O gece hiç bitmesin istediler, ikisi de. Ondan sonraki günler, okula daha erken geldiler, daha geç çıktılar. Erciş’in çiçekler açan dağlarında ,eriyip ,derecikler oluşturan beyaz kar, yerini beyaz papatya tarlalarına, gelinciklere bırakıyordu. Ama ,yaz tatili de, yaklaşıyor, ,Betül Hanım, kendisine iki yıldır talip olan ,akraba gence, ne cevap verebileceğini düşünüyordu.
Van Mahkemesi, duruşmayı, Eylül ayına atmış, o zamanlar hemen boşanmak olmadığı için , ‘’Cürmü meşrut olmamıştır ‘’diyerek,‘Dön’ çağrısının tekrarlanmasına karar vermişti. Aydın Bey, Betül Hanım’a ne diyeceğini, nasıl konuşması gerektiğini ,şaşırmıştı.
E.Yaşar Ovalı 01.11.2012
Altıncı Bölümün Sonu ( Devam EDECEKTİR)